BİLİM ve BİLİMSELLİK (VI)
Dar anlamda (stricto sensu) bilim, bir kez kurulduğunda hem özerktir, ve hem de özerk bir gelişmesi olacaktır. Ne mutlak bir başlangıcı olacaktır ve ne de gelişmesi sınırlanabilir.
Sanki zaman dışında deviniyor demektir.
Nitekim Bolzano, “Belki de, ilk kez, bilim, insan esprisi ve kendi varlığı arasında basit bir aracı değil de, kendine özgü (sui generis), orijinal bir öz (essence) içinde ve özerk devinimi olan bir nesne olarak düşünülmeye başlandı” diye yazmaktadır. (Sur la logique et la théorie de la science, P.U.F, 2ème eds.1960)
Öte yandan, bilimin, terim, deyim ve kavramların, genel bir biçimde, çözümlemeye olanak verecek bir süreç oluşturduğu söylenebilir.
Ancak bir ‘kavram kuramı’ olarak mı düşünülecektir, yoksa kavramların sistematik bir biçimde biribirlerine eklemlenmesi olarak mı?
İşte bu ayırım, bize bilimde ‘kopuş’ (coupure) ve ‘kırılma’ (rupture) ayırımını anlamamıza olanak verecektir.
Henüz oksijen elementi bulunmadan önce, kimyada phlogistique denilen bir anlayışa göre, yanma, içinde ‘alev elementi’ bulunduran bir madde tarafından meydana geliyor deniyordu.
Yanma, işte o varsayımsal olarak düşünülen maddeden ‘alev elementi’nin ayrılması biçiminde düşünülüyordu.
1774’te Priestley, normal kirli hava içinden bir ‘temiz hava türü’ bulduğunda, daha adını bile koymamıştı.
Aynı tarihlerde, İsveç’te Scheele aynı ‘temiz hava’nın atmosfer içinde bulunduğunu ileri sürecekti. Ona yanmayı durduran anlamında ‘air déplogistisé’ adını verdi.
Ancak her ikisi de, phlogistique anlayışını yıkacak olan bu elementi phlogistique kategorileri içine koyamıyorlardı.
Priestley, Paris’te Lavoisier ile ilişki kurdu ve Lavoisier bunun bir ‘yeni element’ olduğunu ileri sürerek, kimya dalında önemli bir ‘buluş’a imza attı: oksijen.
Demek ki, Lavoisier’den önceki iki isim, ‘yeni element’i bulmuş olmalarına karşın, sadece Lavoisier oksijen terimini (kavram) üretmiş oldu. Böylece Lavoisier kimyada kurucu (fondateur) bir buluş gerçekleştirmiş oluyordu.
Bu örnek, kimya biliminde temelleyici bir kopuş’a (coupure) örnek oluşturmaktadır. Ayrıca; ilk iki ‘bulucu’nun düzeyi ile Lavoisier’nin düzeyinin aynı olmadığı ortaya çıkmaktadır.
Ve yine, burada bir ‘kuramsal devrim’ olduğu kadar ‘kuramda devrim’ olduğu da söylenebilecektir. Çünkü hem phlogistique kuramınına oksijen kavramı girmiş olmakta, ve hem de phlogistique kuramı kökten yenilenmiş olmaktadır. Demek ki, bir bilimsel kuramda, kuramın kendine özgü sistematik tipine bağlı kopuşa, kırılma (rupture) diyeceğiz.
Bu durum genelleştirilmese bile; ileride göreceğimiz üzere, gerek Marx’ın ekonomi politikte, Euclide ve Pythagore’un matematikte ve Galile’nin gökbilimde yaptıkları bu bağlamda düşünülebilir.
Burada, ‘mantık’ın (logique) baskın geldiği söylenebilecektir. Daha doğrusu ‘mantık’ın kullanımı ya da ‘kullanım biçimi’ olarak ‘metodoloji’.
Nitekim, Engels Kapital’in ikinci cildine yazdığı önsözde; aynı örneğe dayanarak, Lavoisier’nin kimyada yaptığının benzerini, Marx’ın ekonomi poltikte yapatığını ve ‘artı-değer’ kavramıyla, klasik ekonomistlerin ‘çözüm’ olarak gördüklerini onun ‘sorun’ olarak ortaya koyduğuna dikkat çekmiştir.
« Nasıl Lavoiser oksijenden kalkarak phlogistique’in tüm kategorilerini inceledi ise, (Marx da), artı-değeri bilmek için ‘değer’i bilmek gerekir diye düşündü. »
Hangi çaba değeri yaratmaktadır ? Hem ‘niçin’ yaratmaktadır ve ardından ‘nasıl’ yaratmaktadır ?
İşte örnek olarak aldığımız ‘ücret’, ancak ve sadece ‘emek’ ve giderek soyut emek kavramlarının ‘keşfi’ ile bilimsel olarak ele alınabilir diyeceğiz.
Bir başka deyişle, klasik ‘ekonomi politik’ ve günümüzdeki ‘ekonomi bilimi’nin ‘ücret’ kavramını bilimsellikten uzak, ‘ideolojik’ bir kavram olarak ele aldıkları ileri sürülebilecektir.
O halde ‘klasik ekonomi politiğin’ sahte kavramlarına yeniden dönebiliriz.
(Sürecek)