BİLİM ve BİLİMSELLİK (XIII)
Edgar Morin, Yöntem (La méthode) başlıklı altı ciltlik denemesinde, “her geçen gün daha iyi görüyorum ki, belli bir zaman dilimi içinde, bilim, politika ve ideoloji üçgeninde, bu üçlüden biri diğer ikisi üzerinde baskın olmaktadır” demekte (*).
Şu koşulla ki, eğer bu ayırım görünmez bir biçim almışsa..
Demek ki, bu üçlüden hangisinin hangi dönemde diğer ikisi üzerinde baskın olduğunun açığa çıkarılması gerekmektedir.
Bu da, ancak denemenin başlığından anlaşılacağı üzere, belli bir ‘yöntem’le açığa çıkarılabilir.
Öte yandan, W. Heisenberg “Yöntem artık inceleme nesnesinden ayrılamayacak bir konumdadır” demektedir.
Hegel’e sorulacak olursa, o da Schelling’e yazdığı mektupta, “insan gereksinmelerinden hareketle kendimi bilime adadım ve benim gençlik yıllarımın ideali olan bu durum, bir derin düşünme biçimine dönüştü” diyor.
Bu ve benzeri açıklamalardan çıkarılacak sonuç, yine Edgar Morin’in deyimiyle, “mantıksal bir zorunluluk olarak, her kavramın ilgili olduğu nesneye bağlı olmasının yanısıra, onu kavrayıcı özneye de bağlı olduğu” dur.
Kısası, başından buyana değindiğimiz üzere, araştırmacı ile araştırma nesnesi arasındaki ilişki, onsuz olmaz bir biçimde özne (sujet) /nesne (objet) ilişkisidir.
Bu ilişki toplumsal bilimlerde farklı doğa bilimlerinde farklıdır denilegelmiştir.
Oysa, artık eğer ‘bilim’in tekliğinden sözedilecekse, işte bu farklılığın hiç değilse azaltılması ya da belli bir biçimde biribirlerine ‘eklemlenmesi’ gerekmektedir.
Morin bu eklemlenme için “gerekirse bilginin yapısının yeniden kurulmasına” da gidilebileceğini düşünmektedir.
Öncelikle antropo-sosyoloji alanının biyoloji alanıyla, sonra da her ikisinin fizik alanıyla eklemlendiği bir düzeneğin (organisation) kurulmasıyla başlanabilecektir.
Fizik → Biyoloji → Antropo-sosyoloji
Ancak bunun sanıldığı kadar kolay olamayacağını kabul etmek gerekmektedir.
Çünkü henüz ‘bilimsel kapasite’miz bunu başarmaya yetecek durumda değildir.
Aslında, buraya kadar ‘bilim’, ‘bilimsellik’ diyerek geldik.
Kaldı ki, el kitaplarında olduğu gibi, ‘bilim nedir?’ diye sorarak, kendimizce bir yanıt verebilirdik.
Oysa, ‘bilim nedir sorusunun bilimsel bir yanıtı’ yoktur.
Çünkü bu konu ‘bilim bilimi’ (science de la science)’nin konusu olup, henüz böyle bir bilim de yoktur.
Olsa olsa ‘bilim felsefesi’ yapılabilmektedir, ki o da zaten az da olsa yapılmaktadır.
Demek ki, insanlığın içinde bulunduğu bugünkü aşamasında, hâlâ, bilim/ideoloji/politika üçlemesi çerçevesinde bilme’ye (conaissance) çabalamakta ve ‘genel bilgi’ye ulaşmayı tasarlamaktayız.
O arada, çokça değişik ‘disiplin’lerin ürettikleri bilgi/bilinti yağmuru, dahası fırtınası altındayız.
Tam da bu nedenle, günümüzde diyor Edgar Morin, özne/nesne arasındaki ilişkileri, disiplinlerin eklemlenmesi, dayanışması, tamamlayıcılıkları, karşılıklı bağımlılıklarını, karmaşıklıklarını gizleyen değil ama açığa çıkaran (détecter) bir yönteme gereksinmemiz var.
Bu nasıl bir yöntem olmalı denilecek olursa;
San Juan de la Cruz (Jean de la Croix 1542-1591)’un dediği gibi, “Bilmediğin bir yere varmak için, hiç bilmediğin bir yolu tutmak zorunda kalırsın”.
O zaman, bütün bilimleri, bütün sorunları, bütün meraklarımızı giderecek biricik bir yol, bir yöntem aramak yerine; gitmeyi tasarladığız yere göre bir ‘yöntem’ geliştirmek durumundayız demektir.
O nedenle, kendimizi belli bir ‘alan’da sınırlandırmamız gerekecektir.
Değil mi ki, ‘sosyal bilimci’lerin ‘bilimsellik’lerini eleştirmekle başladık, öylece devam edeceğiz.
O arada, ister istemez ‘bilim’in ‘felsefesi’ne de değinmemiz gerekmekte idi.
(Sürecek)
(*)Edgar Morin, La Méthode 1° La nature de la nature, Editions du Seuil,1977