Özensizce ve ucuza kaçılarak, kısa zamanda çekildiği anlaşılan Zülfü Livaneli'nin Veda'sından çıktıktan sonra, "ya hu Mustafa daha iyiydi sanki" düşüncesi belirdi kafamda. Bir "Atatürk" filminin, bir Türk gencinin zihninde böylesi bir acı tat bırakmasını sağlayabildiğine göre, Zülfü Bey'i kutlamalıyız. Gerçekten zoru başarmış! Çoktan sattığı -ve belki de hiç sahip olmadığı- ruhunu, zamanın ruhuna fazlasıyla uydurmuş. Tarafının altını çizmiş...
Zülfü Bey'in bilerek ve isteyerek çektiği filminde, maddi ayrıntılardaki sıkıntılar göze çarpıyor. Manevi yönü ise apayrı... Yurtttaşın beynine alttan alta verilen aymazlık, sapkınlık ve hainlik dolu iletilerle, tam anlamıyla üstünkörü yapılmış bir karşı devrim filmi Veda:
Çapsızlardan çap beklemek ne kadar akla yatar, o da ayrı bir konu ama neredeyse hiçbir kişiliğin çapı veril(e)memiş. Oyunculuklar yapmacık. Keşke Sinan Tuzcu'ya biraz pekmez yüklemesi yapılsadı. Öyle ki, nefret dolu bakan gözleriyle Gazi Kemal, bırakın çerçeveyi, giysilerini dahi dolduramıyor!
Konuşmalar gerçekçilikten ve döneminden uzak. Günümüzde reklam filmlerinde bile metne daha çok özeniliyor; konuşmaların üzerinde daha fazla zaman harcanıyor. Üç boyutlu canlandırmalar 90'ların başından kalma; yapım sonrası çalışmaları sanki Zülfü Bey evde dizüstü bilgisayarında kendisi yapmış. Olabildiğince az tutulan daracık dış çekimler bir hayli yavan. İç çekimlerdeki eşyaların bir bölümü Zülfü Bey'in evinden getirilmiş olabilir. Belli ki bağımsızlığına gölge düşürmemek için, destekleyici istememiş Zülfü Bey. Varını yoğunu, elindeki avucundakini Atatürk'üne yatırmış. Hem de böylesi bir dönemde... Yiğidimizsiniz, aslanımızsınız Zülfü Bey!
Belli ki ağladığının tersine bir hayli ucuza kapatmış işi Zülfü Bey. Para için özgürlüğü'nü dahi satan, kendi deyimiyle eski solcu - yeni liberalden başka ne beklenebilir ki...
Müzikler: Gözyaşı ile sulandırılan çaresizlik ve gerilim dolu sahnelerin üstüne yaylı çalgılarla gıy gıy da gıy gıy! İnsanın içini kıyan türden. Para verilip, adam gibi bir müzisyene yaptırılsaydı keşke müzikler! Daha doğrusu, adam gibi bir senaristin yazıp adam gibi yönetmenin çektiği ve adam gibi oyuncuların yer aldığı, Gazi'yi adam gibi anlatan adam gibi bir film çekilseydi keşke! Bu açıdan Veda'nın, Zülfü Bey'in "televizyon dizisi" diyerek kendince aşağılamaya çalıştığı Kurtuluş ve Cumhuriyet filmleri ile karşılaştırılması teklif dahi edilemez!
Turrrup sıkayım böyle Atatürk'e de, böyle filme de!
Zülfü Livaneli'nin Veda filmi baştan aşağı vıcık vıcık, baştan sona yapmacık, tepeden tırnağa uyduruk! Açıkçası filmde baştan sona gördüğüm tüm Mustafa Kemal'lerden tiksindim!
Bu filmi izledikten sonra, böylesine kaypak, oyunbozan, üçkağıtçı; böylesine kinci, bencil, sevgisiz; böylesine dengesiz, kaşı gözü ayrı oynayan, çıkarcı; böylesine yalnız, eline beline söz geçiremeyen, yüzü bir an için gülmeyen bir adamı kim daha hala sevebilir; bu adama hala daha "ata" diyebilen hangi insan, kendi ile bu adamı özdeşleştirmek isteyebilir! Hangi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı böylesi bir adamın yazdıklarını, söylediklerini ciddiye alabilir; dahası uğruna ölebilir!
Helal olsun size Zülfü Livaneli! Yatacak yeriniz olmamasına karşın hala daha insan içine çıkabildiğiniz için... Yaşamını hasta yatağı üzerinden anlattığınız ve can çekiştire çekiştire geberttiğiniz Gazi Kemal Atatürk'ünki, Salih Bozok'un anıları üzerine sizin kurguladığınız bir öykü imiş; bu bir sinema filmi imiş! Öyle olsun... Gün olur devran döner, sizin de öykünüzü, o Gazi'nin gençlerinden biri elbet bir gün çeker!