BİR ÇUVAL CEVİZ

BİR ÇUVAL CEVİZ

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Pzt Oca 05, 2015 19:52

BİR ÇUVAL CEVİZ
Cevizkabuğu’nun yeni yılın ilk programında ‘Türkçe felsefe yapmak’ konusu ele alındı.
‘Dil ve felsefe’ konusu olur da, Witgenstein olmaz mı ?
Ludwig Witgenstein uzmanı kimmiş ülkede ? Prof Dr Ömer Naci Soykan.
Uluslararası ünü de var mıymış Hoca’nın ? Evet yüzlerce makalesi uluslararası saygın kurumlarda yayımlanmış.
Kendileri de, emekli olduktan sonra, durmaksızın konferanslar vermekte imiş.
Hulki Cevizoğlu iyi ki bulup televizyona çıkardı Hoca’sını..
Hoca’nın uzmanlık alanı, bilim felsefesi açısından ‘mantıksal pozitivizm’ ve ‘dünyanın bilimsel kavrayışı’ değil midir ?
Buna göre, geleneksel ya da metafizik felsefenin çoğu önermelerinin bir ‘anlam’ı olmadığı, çünkü ‘somut’a ilișkin olmadıkları sūrece salt ‘dil’e ilișkin olarak kalacakları ileri sürülecektir.
Böylece, Yunus Emre’nin ‘Türkçe’sinin ‘anakronik’ özelliğinin de ‘ilkönce’ ve kendiliğinden (spontanément) bulan felsefecimizin Prof dr Ömer Naci Soykan olmasında şaşılacak bir şey olmaz.
Her ne kadar ‘matematiksel mantık’ ve ‘işlevsel çözümleme’lere karşı olsalar da, Wintgenstein ve Ömer Naci Soykan’ın ‘bilim’ ve ‘felsefe’nin yeniden ‘birliği’ni savunmaları beklenir.
Ne var ki, ‘bilim’ ve ‘felsefe’nin birliğine evet ama ‘bilimsel sosyalizm’e hayır diyerek.
Zaten felsefeyi bilimle bütünleştirmeye yönelik bütün bu ‘dilbilimci’, ‘fenomolojik’, ‘etnolojik’ ve ‘antropolojik’ çabaların temeli ‘bilimsel sosyalizm’i ‘yeniden yorumlama’ya dayanmaktadır.
Öyle bir ‘disiplinlerarasıcılık’ ki, ‘laf ebeliği’ anlamında tam bir ‘felsefe’.
Hepsi Kant’a geri dönmeye, Hegel’i gençleştirmeye ve hatta Marx’tan etkilenmediğini ileri sürmek için Pascal’a sarılmaya (Bourdieu) çabalamışlardır.
Ancak, Ömer Naci Soykan hocamız, güzel güzel felsefe yaparken, ‘demokrasi’ yerine ‘aristokrasi’den yana olduğunu söylemez mi?
Bir çuval cevizi, şey etmiştir.
Benim aristokrasim başka diyerek, korporatizmi de ceviz kabuğuna doldurmuştur.
Bir televizyon programında izlediğimiz kadarıyla, Hulki Cevizoğlu’nun hocasının hem ‘atatürkçü’ ve hem de ‘bilimsel sosyalist’ olunmaz diyen savına da değinilebilir.
Çünkü bu konu gerçekten ‘bilinmeyen’ bir ‘konu’dur.
Atatürkçülerin aynı zamanda ‘bilimsel sosyalist’ olmaları başka, her Atatürkçünün bilimsel sosyalist olmak gibi zorunululuğunun olması başka şeylerdir.
Atatürkçülük, en yalın biçimiyle, Mustafa Kemal’in kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş amacı ve ilk onbeş yıl içinde gerçekleştirdiği ‘eylem’lerin savunulmasıdır.
Uygulamalarının ‘doğru’luğu, ‘haklı’lığı, ‘yerinde’liği ve günümüzde bile ‘geçerliliği’nin savunulmasıdır.
Ve yine ‘nihaî amacı’, Atatürk tarafından gösterilmiştir: ‘çağdaş medeniyet düzeyinin de üstüne çıkmak’.
Atatürkçülük, Türk aydınlanmasını, Türk Devrimini ya da Türk Aydınlanma Devrimi’ni savunmak demektir.
Bu ‘temel’ üzeride olmak koşuluyla, çağdaşımız olup da bizden ileri bir ‘uygarlık’ varsa, onu geçmeyi de hedefleyebiliriz.
Kant’ın evrensel cumhuriyeti bizden ileri ise onu geçmeye çalışırız.
Marx’ın komünist enternasyonali mi kuruldu?
Bizden ileri ise onu da geçmeye çalışırız.
Bütün bunlar, bizim Atatürkçülüğümüzden ödün değil, tam tersine onu yaşama geçirmenin önkoşuludurlar.
Dünyada ‘demokratik sistem’ altüst olmuş ise, demokrasiden vazgeçmeyiz.
‘Uygulamaları’nın yanlışlığını gösterir, bilimsel sosyalist bir ‘demokrasi’nin nasıl olması gerektiği üzerine tartışırız.
Felsefenin “boş hayaller’ üretmek olmadığını, bilimsel ‘olası olanaklı’nın araştırılması olduğunu ileri süreriz.
‘Olası olanaklı’ ya da ‘muhtemel imkan’lar üzerine düşünürüz.
Bilim ile felsefenin birleştiği yer tam da burasıdır.
Arayan bulur.
Habip Hamza Erdem
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1635
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Habip Hamza ERDEM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 3 konuk

x