BİR DİRENİŞ PROJESİ: GAP
-4-Yeniçağ
17 Temmuz 2008
Olmert, 2004te imzalanan anlaşmadan mutluydu
GAP İsrailin 1 numaralı gündemi
Türkiyeyi 2004 yılında ziyaret eden İsrail Başbakan Yardımcısı Ehud Olmert ile mutabakat zaptının onaylanması hakkındaki karara ilişkin anlaşmada İsrail firmalarının GAP kapsamında hangi faaliyetleri gerçekleştirecekleri anlatılıyordu. İsrail tarafı, İsrail firmalarının ilgilendiği GAP projelerinin 2005 yılı bütçesinde uygulamaya konulmasını Türk yetkililerden talep etmiştir deniyordu
Güneydoğu Anadolu Bölgesinin yabacılaştırılması, 5 Ekim 2004 tarihli Resmi Gazetede Milletlerarası Anlaşma adı altında yasal zemine kavuşturuldu. Bu anlaşma, Türkiyeyi 2004 yılında ziyaret eden İsrail Başbakan Yardımcısı Emud Olbert ile mutabakat zaptının onaylanması hakkındaki karara ilişkin anlaşmada İsrail firmalarının GAP kapsamında hangi faaliyetleri gerçekleştirecekleri anlatılıyordu. İsrail tarafı, İsrail firmalarının ilgilendiği GAP projelerinin 2005 yılı bütçesinde uygulamaya konulmasını Türk yetkililerden talep etmiştir deniyordu. Bu anlaşma, AKP hükümetinin GAPa yatırım konusunda tıpkı özelleştirmelerde olduğu gibi yabancı ya da yerli yatırımcı farkını gözetmediğini, söz konusu projeyi Yahudi sermayesine teslim etmekte sakınca görmediğini ortaya koyması açısından önemlidir.
Başı sıkışan GAP diyor
Belirli dönemlerde Milli Güvenlik Kurulunun da kararlarına giren GAP, her siyasetçinin başı sıkıştığında başvurduğu unsurlardan biri olmasına rağmen bir türlü beklenen gelişmeyi gösteremedi. GAPın en son taliplisi ise 22 Temmuz seçimlerinden sonra yargı ve devletin diğer kurumlarıyla sert tartışmalara giren ve partisi hakkında kapatılma davası açılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan oldu. Başbakanlıkları döneminde projenin en büyük destekçileri olan Mesut Yılmaz ve Turgut Özaldan sonra, bugün de Erdoğan GAPa ilişkin yeni vaatlerle kamuoyunun karşısına çıkmaya başladı.
Özde değil sözde GAP
Ulusal Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Fevzi Durgun, GAPın Türkiye için taşıdığı öneme rağmen sürekli olarak ötelenmesinde siyasi ilgi ve desteğin azalmasının büyük payı olduğunu söylüyor. Siyasilerin GAPa yönelik ilgisinin 1990lı yılların ortalarından itibaren azaldığını ve bu dönemde projenin toplam kamu yatırımları içinde aldığı payın da aynı oranda düştüğünü anlatan Durgun, IMF kaynaklı ekonomik programların rolüne de dikkat çekiyor. Fevzi Durgun, siyasilerin zaman zaman GAPa gösterdiği ilgiyi eleştirirken bunun genellikle sözde kaldığına işaret ediyor: Bugüne kadar işbaşına gelen hükümetlerin çoğu GAPa özel bir ilgi göstermedi, gösteremedi ya da bu ilgi sözde kaldı. Çünkü son dönemde GAPa olan siyasi ilgideki azalma açık bir şekilde görüldü. Bunun sonucu olarak da proje yavaşladı. GAPın tamamlanması Türkiyenin bölgedeki toprak ve su kaynakları üzerindeki stratejik üstünlüğünün artması anlamına gelecekti. Bu nedenle bilindiği gibi GAP, başından itibaren uzun bir dönem yurtdışından herhangi bir destek görmedi. Şimdiye kadar verilen dış finansman ve kredi desteği de çok kısıtlı kalmıştır. Yani GAPın ilerlemesi konusunda yurtdışından destek yerine daha çok Dicle ve Fırat sularının kullanımına yönelik ikazlar geldi. Bu nedenle, bölgede dış baskılardan söz edilebilir. Bu baskıların daha çok dış finansman sağlanmasında zorluklar yaratılarak ve bölgedeki teröre destek verilerek dolaylı olarak gerçekleştirildiği söylenebilir.
İlk hamle Adnan Menderesten
Türkiye 1950li yıllarda, artan enerji ihtiyacı gerekçesiyle Menderes hükümeti tarafından gündeme getirilen Güneydoğu Anadolu Projesi ile tanıştı. Bölge 26 havzaya ayrıldı. 1977de bu havzalardan, aşağı Fırat ve Dicle havzaları Güneydoğu Anadolu Projesi adı altında birleştirildi. Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak illerini içine alan 75 bin kilometrekarelik alan, yani Türkiyenin yüzde 10u, GAP bölgesi olarak tanımlandı. Proje hazırlandığında, toplam maliyetin o günün kuruyla 32 milyar dolar olacağı hesaplanıyordu. Üstelik ilk proje hazırlandığında toprağın dönüşümlü olarak kullanılması, yani 4 yılda bir aynı ürün ekilmesi öngörülüyordu. Bugüne kadar sulanabilen tek ova olan Harranda bu hayata geçirilmedi. GAPın entegre bir şekilde ilerlemesindeki yavaşlama, Türkiye içindeki siyasi otoritelerin projeye duydukları ilgiyi ve desteği azaltılmasından da kaynaklanıyordu. Bazı dönemlerde, kamu yatırımlarına tahsis edilen kaynak yetersizliklerinden etkilenen GAP, çoğunlukla, seçim dönemlerinde siyasilerin ilgi odağı haline gelmekte
Türkiye Cumhuriyetinin en kapsamlı ve en büyük yaşam projesi olan GAP, Cumhuriyet tarihi boyunca bazı siyasilerin öncelikli gündem maddesi olmayı başardı.
İlk akla gelen isim Demirel
GAP denilince akla ilk gelen siyasetçi, projenin mimarlarından biri olan 9.Cumhurbaşkanı Süleyman Demireldir. Demirelin adı GAPı gaptırmam sözüyle Türk siyasi tarihinde proje ile adeta özdeşleşmiştir. Cumhuriyet tarihinin en önemli kalkınma hamlelerinden biri olan GAPın ilk etüd ve planlama çalışmaları da yine Menderes hükümetinin kurduğu DSİnin başına getirilen Mühendis Süleyman Demirel tarafından yapılmıştır.
Demirel, bir şaheser olarak nitelendirdiği bu projenin, yıllar geçmesine rağmen bir türlü tamamlanamamasını istikrarsızlığa bağlarken, projenin tamamlanmasının milli menfaatler açısından önemini sık sık gündeme getirmekten kaçınmıyordu.
Demirelin ardından iktidara gelen hemen hemen tüm siyasetçiler, GAPa bir seçim yatırımı olarak bakmaya devam etmiştir. GAP için gerçek anlamda çaba sarfeden en son kişi, Devlet Eski bakanlarından Kamran İnan olmuştur. Projeye uzun yıllar emek veren İnana göre GAPa 1991den itibaren hiçbir siyasetçi sahip çıkmadı.
Güneydoğu Anadolu Projesi, son olarak AKP hükümetinin hazırladığı Eylem Planı ile bir kez daha gündeme getirildi. Ancak bu planı açıklamak için yaklaşık 7 yıl bekleyen AKPnin, 2009 yılında yapılacak yerel seçimlerden hemen önce Diyarbakıra çıkarma yapması dikkat çekiciydi.
AKPnin vaatleri
Güneydoğu Anadolu Projesi, AKPnin bölgeye dönük kalkınma hamlesinin gündeme gelmesiyle bir kez daha hatırlandı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından Diyarbakırda açıklanan GAP Eylem Planı, bölgede sulama, ürün çeşitliliği ve elektrik üretimini artırmayı ve 3.8 milyon kişiye iş imkanı sağlamayı öngörüyordu.
AB dayatmasıyla
Başbakan Erdoğan, planı anlatırken, bundan böyle GAP bölgesinin Cazibe merkezleri, kalkınma ajansları, motorkent ve metropol kavramlarıyla tanışacağı müjdesini veriyordu. Uzun yıllar sonra, GAPın bir kez daha siyasetin gündemine gelmesi, projeye umut bağlayan kesimleri, yöre halkını sevindirirken, Erdoğanın vaat ettikleri arasında şöyle bir değindiği kalkınma ajanslarını bir süredir sorgulayan uzmanlar, olayın gidişatını farklı bakış açısıyla değerlendiriyordu. AKP hükümeti, GAPı Birleşmiş Milletler Kalkınma Ajansı ve AB işbirliğiyle yürütülen GAP Kalkınma ve Rekabet Stratejisi kapsamında ele alıyordu. Bu plana göre proje en fazla 5 yıl içinde tamamlanacaktı. GAPa ayrılacak kaynaklar konusunda sözler verildi, proje için özel sektörden ve yabancı sermayeden yararlanılacağı duyuruldu. AKP Hükümetinin AB destekli GAP planı, Türkiyede AB dayatmasıyla kurulması öngörülen 27 adet bölgesel kalkınma ajansının gündeme gelmesiyle birlikte sorgulanmaya başlandı.
Satışa hazırlık mı?..
2002 yılında Güneydoğu Anadoluya verilen teşvikler, bütçenin yüzde 1.2si kadar pay taşırken, bu oranı 2007 yılında yüzde 0.6ya düşüren AKPnin 7 yıl sonra depreşen GAP sevdasının temelinde acaba ne vardı? AKP, GAPı milli bir proje olarak mı görüyordu? Yoksa bu proje, Maliye Bakanı Kemal Unakıtanın bir zamanlar ifade ettiği gibi Babalar gibi satılacak bir başka kamu yatırımı olarak mı algılanıyordu?
İki can suyu: Dicle Fırat
GAPın hem siyasiler hem de küresel güçler açısından önemi; Güneydoğu ve Doğu Anadolunun iki can damarı olan Fırat ve Dicleden geliyor. Çünkü GAP projelerinden 7si Fırat, 6sı ise Dicle Nehri üzerinde planlandı. Yerüstünün en önemli iki su kaynağı olan Fırat ve Diclenin, sınır aşan sular olması, nehirlerinin kullanımını uluslararası platformlarda tartışma konusu haline getirdi. Bu sular sadece ABDyi değil, onun Ortadoğudaki tek müttefiki İsrail ile Türkiyenin daimi müzakere partneri AByi de ilgilendiriyordu. Tam bu aşamada, GAP ve AB arasındaki ilişkileri mercek altına almak ve Türkiyenin AB macerasına başlamasıyla GAP kapsamında meydana gelen strateji değişikliklerine değinmek gerekiyor. Kuşkusuz bunun için öncelikle Dicle ve Fıratın Türkiye ve dünya için önemini anlatmak, daha sonra ise AB müzakerelerinde sınır aşan sularımız nedeniyle bizden istenen tavizleri analiz etmek yararlı olacaktır. Bu aşamada ABnin Türkiyeye dayattığı bölgesel kalkınma ajansları ve GAP İdaresi ile DSİnin etkisiz hale getirilmesi de öncelikli hususlar. AB ile Türkiye arasında süregelen ucu açık hatta uçsuz bucaksız üyelik müzakereleri kapsamında, Türkiyenin sınırı aşan Dicle ve Fıratı en sık gündeme getirilen konuların başında geliyor.
Sularımız esir alınacak
İlk olarak 2003 tarihli Katılım Ortaklığı Belgesinde değinilen bir konu, ABnin isteği doğrultusunda ertelendi. AB Komisyonu 2004 tarihli Etki Değerlendirme Raporunda ise Ortadoğudaki suyun giderek daha stratejik bir konu haline geldiğine dikkat çekerek şu ifadelere yer verdi: Türkiyenin ABye katılımı ile beraber su kaynakları ve altyapılarına (Fırat ve Dicle nehir havzaları üzerindeki barajlar ve sulama sistemleri, İsrail ve ona komşu ülkeler arasında su alanında sınır ötesi işbirliği) ilişkin uluslararası yönetimin AB için önemli bir mesele haline gelmesi beklenebilir. Yani AB, Fırat ve Dicle için Ren ve Tuna nehirlerinde uygulanan sistemin bir benzerini öngörüyordu. Sonuç olarak Türkiyeden talep edilen şey, topraklarından geçen bu iki yaşam kaynağının denetimini AB güdümündeki bir komisyon ya da uluslararası organizasyona devretmesiydi
-devam edecek-
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7 - SON-