Bir ağıt olarak yazdım bunu...Bizler çocuğunu kaybetmek üzere olan veya çocuğu kötü ellerde eziyet gören anne baba gibiyiz...
Bu olanları tek tek herkese anlatabilseydik, sesimizi duyurabilseydik, hainlerin dışında bütün milletimiz ayağa kalkardı, feryat ederdi, gerekeni yapardı, bu gidişe çoktan dur derdi...
BİR MASAL GİBİ
Yıllar önce söylemişti bilenlerimiz
Bir oyun oynanacak ülkemiz üzerinde diye...
Şöyle gelişecekti olaylar,
Tıpkı Yugoslavya’da yaptıkları gibi, Kafkasya’da olduğu gibi:
Önce ekonomimizi bozacaklar, üretim bitecek...
Satıp savacaklar Cumhuriyetimiz’in varını yoğunu...
Bu çilekeş milletin binbir emekle var ettiklerini, milletin etini kemiğini...
Cumhuriyetle hesaplaşacaklar, değiştirecekler değerlerini,
Açılımlar yapacaklar daha sonra, tek tek yokedecekler Atatürk devrimlerini,
Millet değil ümmete dönüşeceğiz yine...
Sınırlar değişecek, bizde emeli olanlara verilecek istedikleri...
Vatan kavramı bitecek, küreselleşeceğiz...
Vatanımızı yabancılarla paylaşacağız artık.
Parayı bastıran yabancı istediği yeri alacak, yerleşecek...
Sınırlarını çizecek, bayrağını bile dikecek...
Bizler köle, hizmetçi, onlar sahip olacaklar, onlar efendi...
Derken denilenler bir bir gerçekleşmez mi?
Et- Balık Kurumunu kapattılar ilk önce, devletimizin kurumlarından
Doğudaki halkımızın geçim kapısını, üretiminin öncüsünü...
Haydi, arazileri alanın elinde kaldı, çapulcular yağmaladılar.
Sümerbank’ı bir vuruşta tarihe gömüverdiler...
Seka Kâğıt Fabrikası, arazilerine el konulmak için satıldı gitti...
İletişim Arap’a, Yahudiye verildi, kalmadı gâvurdan artık ne gizlimiz ne saklımız...
Bankalarımızı Yunan’a bile devrettik, batan geminin malları misali...
Trakya Köylüsü’nün tarlalarını yağmalamakla meşgul Yunan şimdi.
Kredi verip, borçlandırıp topraklarına el koyuyorlarmış köylünün...
Savaşarak alamadıkları yerler artık çoktan onların...
Misyonerliği, dilleri, dinleri serbest bıraktılar ya, televizyonlarla evlerimizde bu vatansızlar...
„Olay „adlı bir kanal, geçen akşam „Kumyaka“ köyünü anlatıyordu.
Eski Rum köyü, Rumca adı şu, kilisesi bu, Rum kültürü deyip sızıldanıyordu.
Osmanlı’da birlikte yaşanıyormuş, o zaman üçyüzü Rum, otuzu Türk’müş...
Kiliselerini gösterdiler dakikalarca, iç çektiler ah ettiler eskiye, Osmanlıya,
Rum’un yakıp yıktıklarını, ettiklerini demediler, ihanetini söylemediler ama...
Böyle kafalarımız yıkanıyor gece gündüz...
Her yerin eski ismi, eski tarihi anlatılıyor.
Biz misafirmişiz, sonradan gelmişiz gibi, kafalarımıza kafalarımıza basılıyor...
Devletin televizyonu, radyosu zil takıp göbek atacak bölücülükte...
Bildik bilmedik ne kadar ağız varsa, dilcik varsa hortlattılar gözümüze soktular...
Güneydoğumuzu çevirdiler, kıskaca aldılar hainler, bölücü yöneticiler,
Basındaki, yayındaki, sanayideki, içimizdeki hainlerle kolkola...
Kudurmuş bakışları, salya saçan ağızlarıyla...
Gelip her köşede alışveriş merkezleri kurdu yabancılar.
Biz verdik, onlar aldı, kazançlarını da ülkelerine götürdüler.
Bizim sırtımızdan kazandılar, büyüdüler, irileştiler...
Kınalı parmakların çalıştığı Tekel Fabrikaları,
Çoktan uçup gitti Amerikan şirketlerine ...
Tarihimizle ödeşti Haçlının şirketleri...
İşçilerinin efsane direnişi boşa gitti mi bilinmez,
Parası kanlı sömürgeci, işgal gücü gibi üstlerine yürüdü...
Cumhuriyetin Şeker Fabrikalarını Araplar istiyor dediler...
Cumhuriyetin simgesi, oysa ne “Arabın yüzü ne Şamın şekeri,"
Boşuna mı demiş, Arap’ın sırtından hançerlediği atalarımız?
Yollarımız limanlarımız, akarsularımız...
Bunlar da satılır mı hiç, diyemeden satılıverdiler...
Atatürk dirilse, kalksa Anıtkabirden,
Yeniden çıkacak liman bulamayacak...
„Sarı saçlım, mavi gözlüm, hadi yine gel Samsundan!“
Diyen ozanımızın çağrısı boşuna...
Liman çoktan İngiliz’in, İngiliz’in bayrağı asılı direğinde!
Ege kıyılarımız da artık onların, kasabalar kurdular çoktan.
Ayrık otu gibi sarıyorlar kıyılarımızı...
Onlar kıyılarımızı sardıkça, biz içlere çekiliyoruz...
Savaş kaybetmiş asker gibi, böğrüne düşman süngüsü dayanmış köylü gibi...
Sınırlarımızdaki tarım arazileri verilecekti Yahudiler’e mayın bahanesiyle...
Kutsal topraklarına yerleşmek hayaliymiş İsrail’in, Ermeni kardeşleriyle,
Kuzel Irak’ta kurulan kukla Yahudi Kürt devletiyle...
Dilimizi kaldırdılar oralardan, camileri bile ayırmışlar.
Ermenilerle anlaşmalar, toplantılar, sırt sıvazlamalar…
Bunun için yasalar bile çıkarıldı, şimdi beklemedeler...
Kapılar açılacak yakında Ermenistan’a, Ağrı Dağı’nı götürsünler diye...
Atatürk için suç duyurusunda bulunuyor Cumhuriyet savcıları,
Türk’ün Diriliş Destanı’nı ikinci kez yazdı diyeymiş, düşmanı vatandan kovdu diyeymiş...
Yoktan bir millet yarattı, bir vatan sınırları çizdi diyeymiş…
Hey gidi hey, diye bağırası geliyor insanın bunları duydukça,
Vatanın üstünde tepinenleri, cellâtlarını gördükçe...
Hey gidi hey! Nerede eski günlerimiz? Türkiye Cumhuriyetimiz?
Nerede bizim güzel ülkemiz? Nerede milletimiz?
Neyi düzelttiyse Atatürk yeniden bozuluyor.
Kime hesap sorduysa büyük Atatürk, onlar başa taç yapılıyor.
Makaryos’un papazları kol geziyor ülkede...
Evlerde kiliseler açtı yabancılar,
Yakında çalacakları çanlara hazırlık var!
Kırk bin yabancı öğretmenle sayıları milyonları bulacak...
Eşleri kara çarşaflı, kendileri badem bıyıklı, etek öpen kapıkulu oldu artık memur,
Kadınlar baştan ayağa sarıldılar, mumya misali, hristiyan rahibeler misali...
Genlerimizle oynanıyor, beynimizle oynanıyor, gençlerimiz yok sayılıyor...
Hileli sınavlarla tekmelendi hayalleri, gelecekleri...
Paranın satın aldıkları, din tüccarları, her kovanın başında, bal da onların, içindeki kara parmak da...
Bir de „Toplama Kampımız“ var, savaş esirlerinin kapatıldığı.
Ordumuzun, askerimizin derdest edildiği...
Yargıya karışılmaz diye milletçe alık alık bekleşiyoruz.
Ya biz saf numarası yapıyoruz, ya onlar bizi aptal sanıyor...
Kurt, kuzuya suyumu bulandırdın, seni yiyeceğim der o ünlü masalda, bilirsiniz...
Kuzu şaşırır: Ama ben suyun üst başındayım nasıl bulandırırım suyu?
Kurt güler, yiyeceğim seni her ne dersen de, aptal bir anlasana şunu!“
Diyerek saldırır, güler ya, kuzunun aptallığına...
Şimdi biz bu masalda gibiyiz, biz kuzu, onlar kurt, arkalarında bütün dünya...
Gülmeyenin hatırı kalıyor acınacak halimize, tarihimizi unutmamıza...
Hainlerin gölgesine sığınıp, sözlerine inanmamıza...
Çullanıyorlar üstümüze, bakınız güçlerimiz eşit mi?
Birleşsek, bir olsak, diri olsak kimse altedemez bizi oysa...
Korkunun ecele faydası yok, ölümü gösterip sıtmaya razı edecekler milletimizi,
Kafamızı kaldırsak, görsek, duysak, bilsek artık şu olup bitenleri...
Hainleri seçsek ayırsak içimizden, tanısak pusudakileri...
Gözlerine baksak, bizi din imanla kandıranların, aş ekmekle avutanların...
İş işten geçmeden uyansak, ayınsak, yeniden sarılsak Atatürk’ün devrimlerine...
Çok geç olmadan tek ses olsak, bu düzeni bozsak, sesimizi çıkarsak...
El ele tutsak...El ele tutsak...El ele tutsak...
Kaderimiz oylanıyor 12 Haziran’da, oyun bitti, silkinsek,
Hepimiz birer Mustafa Kemal olsak...
Feza Tiryaki, 11 Nisan 2011