BİR OLSAYDIK YER OYNARDI YERİNDEN
Oyun büyük! Düzen büyük!
Bir isim mi, bir sandık mı ne aratılıyor çocuklara. Devletin TRT’sinde, TRT Çocuk’ta.
Bir harita. Türkiye haritası. Yeşil renkli. Bu haritanın alt tarafında bir koyu renkli bölüm var. Fırat ve Dicle’nin iki yanında. Tıpkı BOP haritalarındaki görünüm. Türkiye’nin karnına karnına kama batırılmış gibi. Alt tarafı kabarmış, Anadolunun içine doğru sanki sınırları bombayla patlatılmış bir harita...
„Aradığımız bu sandık!“ diyor konuşan genç, bu sandık yukarı Mezopotamya’ da bulunuyor! Bulamadınız! İşte burada!
Ve harita öyle uzun uzun gösteriliyor! Bölünmüş, karnı patlatılmış Türkiye haritası…
“Bir olsaydık yer oynardı yerinden,
„Akarsu’ yum yaramız çok derinden...“
Bir olsaydık yer oynardı yerinden. “der Muhlis Akarsu bir deyişinde…”
Bir olsaydık bütün bunlar olmazdı, olamazdı...
Bir olsaydık, devletimizin televizyonu açıkça bölücülük yapabilir miydi? Çocuklarımızın kafasına ABD ve AB projesi BOP haritaları sokmaya cesaret edebilir miydi?
Bir olsaydık, çoluk çocuğun çocukça yumurta eylemlerinden, Tekel işçilerinin ekmek kavgalarından kendimize pay çıkarır, haydi işte halk aydınlandı, halk uyandı diye kendimizi avutur muyduk?
Oh ne âlâ memleket… Sıcacık evinde otur, minderden koltuktan kaldırma kendini, bir de cız cız şikayet et laf açıldığın da, o kadar…
Londra’dan yazan Funda Yamanel orada yeniden başlayan öğrenci olaylarını şöyle yorumlamış ve bizleri uyarmış:
“Londra’ da öğrenciler yürüyor şu anda..Akademisyenler olarak da büyük bir kitle destekliyor..Bizdeki yöneticilere, polislere, topluma, eğitimciler ders alsın..Yürüyorlar, haklarını arıyorlar..Hem de kaçıncı yürüyüş, işte budur demokrasi..İşte budur toplumun desteği. Etraftakilerin yüzlerini görseniz, hiç bir nefret veya ayıplama yok, çünkü haklılar, söz verildi onlara ama koalisyon olunca farklı davranış sergilendi. Bizimkiler gibi ne biber gazı var üzerine sıkılan, ne de buna izin verecek bir toplum…”
„Buna izin verecek toplum“, demiş Funda Yamanel:
Buna izin verecek toplum! Buna izin veren Türk toplumu! Her şeye izin veren Türk toplumu!
Ülkemizin bu durumlara düşmesine göz yuman, aldırmayan, izin veren Türk toplumu..Veya hiç bir şeyden haberi olmayan, yandaş, yalaka, yabancı kaynaklı -güdümlü basın yayınla uyutulan Türk toplumu...
Yine Erdal Sarızeybek’ in son yazısını okuyan internet(bilgiağı) sitelerinde yazılar yazan arkadaşım Aysen Aydın feryadı basmış:
„Sarızeybek’i severim. Şöyle biraz yazısını okuyayım dedim. Aman Allahım okurken kanım donuyordu ve sonuna kadar kalbim dayanamadı. Bu yazdıkları fazla mı abartılı yoksa gerçek olabilir mi? Kabus görmüş gibi oldum doğrusu.... Dilerim sizler de okursunuz...“diyor.
Erdal Sarızeybek şu başlıklı yazısıyla haykırıyor:
„Tehlike yakın ve ağırdır, sesimizi işitin!
Tehlike ağır ve yakındır…
Türk gençliği cemaat eliyle AKP’leştirilecektir.
Müslüman Türk halkı, cemaat yoluyla AKP’leştirilecektir.
Türk kimliği süreç içinde yok edilecektir. Erdoğan siyasetinin ya da İmralı’nın ortaya attığı Türkiyelilik kavramı tarihsel dayanaktan yoksundur, çünkü tarihte Türkiyeli diye bir millet yoktur.
Ekonomi ve kaynak yönetimi, tam anlamıyla yabancıların eline verilecektir, adına özelleştirme denilecektir…
...... Bu gidişata “dur” demez isek, 2011’de AKP yani Erdoğan siyaseti yeniden iktidara gelecektir. Erdoğan Cumhurbaşkanı olacak ve Türkiye artık başkanlık idaresini konuşacaktır. Bu başkanlıkta her şey çok olacak ama “Türk” olmayacaktır. Türkiye “Türklerin yurdu” olmayacaktır. Adı “Türk” olan her şey kaldırılacaktır.
Çok bayrak, çok dil, çok din, çok ticaret ile Türkiye serbest bölge haline getirilecektir.
Kürdistan kurulacak, onu Büyük Ermenistan, onu Pontus Rum, onu da Büyük İsrail izleyecektir.
... Biz bu hale düştük ve bu halden nasıl kurtulacağız, onu konuşmamız gerekiyor.
Mademki söz konusu olan vatanımız, küs isek barışmamız gerekiyor, birbirimizle konuşmamız gerekiyor.“
.
Kaç gündür bu yazı ve bunun gibi yüzlercesi, binlercesi okunuyor...
Erdal Sarızeybek,“Ermenilere, Rumlara toprak verilecek, Barzani’nin Kürt devleti desteklenecek, bu devletimize doğru büyüyecek, Rum, Pontus’ unu kuracak, Patrikhane ekümenik olacak, Vatikan’ı kuracaklar İstanbul’da, Heybeli Ada’da Ruhban okulu da açılacak, bütün kiliseler yeniden açılacak, halkımız hristiyanlaştırılacak, Türklük bilinci yok edilecek...“diye yazıyor,“ böyle giderse, bu siyaset başımızda kalırsa..“.
Yalama mı olduk yoksa?
Hani gevşeyen vida tutmaz bir daha. Çok dayak yiyen, çok lâf işiten çocuk aldırmaz olur dayağa, şuna buna...Yalama oldu derler, aldırmaz oldu artık...
Biz de böyle mi olduk yoksa, bunları duya,duya?..
Bu sözleri duyup dehşete düşmeyi bir yana bırakın, bunların olmasını destekleyenler, alkışlayanlar, devletimizin yıkılmasını için için veya artık alenen, hiç çekinmeden, korkmadan milletimizden, bunları isteyenler, dile getirenler var...
Böyle yazarlar var! Gazeteciler var! Siyasetçiler, belediye başkanları, üniversite hocaları…var.
Mehmet Ali Birant, haberlerini sunarken bir kaç ay önce, ekrana çıkardığı bölücü Kürt milletvekiline ” Artık bunlardan sonra sizin için geriye dönüş olmaz, bundan böyle daha bir özgür olmak, bağımsız yaşamak isteyeceksiniz…anlamına gelen sözler söylüyordu.
Daha dün gece TRT, yurtdışındaki Türkler için yayın yapan TRT İnt’ in değiştirilmesiyle, TRT Türk adını alan bir kanalında ülke düşmanlarını, vatan millet düşmanlarını konuşturuyordu.
Yırtıcı atmaca gibi tavırlı, bir sahte sarışın kadın veryansın ediyordu Cumhuriyetimiz’e…Fetva veriyordu sanki:
“Yunanistan’ dan yüz bin kişi dönmek istiyormuş.” Şöyle anlatıyordu bu hanım:
“Yunan dediğimiz Osmanlı halkıydı…Yüz bin kişi dönecek diyorlar. Bu haber asparagas olabilir, ama…
Buna hazır olmalıyız!
Misak-i Milli sınırlarından söz ediliyor. Böyle Türklere ilişkin politikalar geliştiremezsiniz.
Arabı , Kürdü de içine alacak...Türk’ ü şusu busunu içine alacak...(Aynı böyle, Türk Milleti’ni şusu busu diye tarif ederek)
Türkiye içine dönük yaşadı şimdiye kadar. Başbakanımız Ekümenlik ecdadımızı rahatsız etmemiş bizi niye etsin dedi. Bu bir referanstır!
Türkiye dışı kadar içi ile de barışıyor! Ermeniler, Rumlar var...Osmanlı bir bakiye...Bu bakiye ile yüzleşiyor. „diye de sözlerine devam etmişti geçen akşam.
Sonra da sözünü ,“Osmanlı Milletler Topluluğu politikası üzerinde konuştuk.“ diye bağlamıştı.
Böyle sözleri kendi milleti ve ülkesi için, örneğin, Fransa’da, Almanya’da söyleseler...Hele hele bir Yunan devlet televizyonunda söyleseler, yemin ederim milyonlarca Yunan aynı anda evlerinden fırlardı...Sokaklara dökülür, bu tür konuşmanın hesabını sorardı...
Bizi bölmenin bunların lügâtındaki adı, “Yeni Osmanlıcılık!“
Bir Osmanlı sevdası gidiyor! Sanki Osmanlı diye bir millet varmış gibi. Ne geçmişte, ne günümüzde! Avrupalı’nın tarih kitaplarında bize Osmanlı Dönemi „diye belletilen dönem Türk Devleti,Türk İmparatorluğu, milletin adı da Türkler diye geçer halbuki...
Biz, Kıbrıs“ı Rum’a vermeye niyetli başbakan telefon konuşması dinledik...Alman mahkemelerinde suçlularla birlikte resmi duvarda gösterilen başbakan gördük...
Yunan’a, Ege denizinin verildiğini Yunan gazetelerinde işittik ; „Yok bunu daha imzalamadık, daha konuşuyoruz „cevabını aldık da tısımız bile çıkmadı...
Hürriyet gibi bir gazetenin 20 yıl yönetmenliğini yapan yazarı dün gece „Takiri tukiri“ mi neyse bunun gibi bir başlık atmıştı yazısına.
Kürtçeymiş sözde bu başlık. Artık moda ya, bölücülüğü desteklemek, hemen fırsatı kaçırmamış. Bir de üstüne üstlük „Katilbaşı“na anket soruları hazırlamış, soruyordu.
Avukatları aracılığıyla „Başbölücü’nün cevabını bekleyecekmiş. Bütün suçu, vatanî vazifesini yaparken ülkesini korumak olan, askerimize, subayımıza saldıran, öldüren, sivilimize, kadınımıza, çoluğumuza çocuğumuza saldıran ,onları öldüren, sakat bırakan veya topluca katleden, köy basan, otobüs tarayan, yollara mayın döşeyen örgütün başı bu soru sorduğu, „Kanarya Sevenler Derneği“nin değil ...
Bu yazıyı görür görmez işte şimdi kıyamet kopar, bu yazıyı okuyan soluğu gazetenin önünde alır, yazarı ve gazetesi eleştiri yağmuruna tutulur dedik ama hiç bir ses duyamadık şu ana kadar, siz duydunuz mu?..
Kan döken örgüt masum muamelesi görüyor. Yurdunu milletini seven, vatanına hizmet eden ise terörist!
Habur sınır kapısında bir grup terörist teslim olmuş dün , radyo haberlerinde vardı TRT’ nin. Bunların sorgulanması sürüyormuş. Teslim olan teröristin sorgulanması ...
Sonra hiç bir haber gelmedi onlardan...Salınmışlardır, gidip özel ordularını kurmaları için...Artık özel ordu kuracaklarmış ya bunlar, yani „Kanarya Sevenler(?)...
Ne bir bu olanlara doğru dürüst aldıran, ne bir tedbir alan, ne bir yol haritası çizen, milletimizi birleştiren, toparlayan bir ulusal parti var...Hepsi ayrı telden çalıyor!
„Küçük olsun benim olsun!“ derdindeler hâlâ...
„Ben en büyüğüm“ havasındalar!
Normal bir seçim sürecini yaşadığımızı, her şeyin normal olduğunu söyler gibiler... Ülkemizin normal bir seçim geçireceği havasındalar...
Sekiz senedir olmaz olmaz dediğimiz ne varsa hepsi gerçek oluyor...
Yıllarca bizi uyaranlara şom ağızlı dedik, komplo teorisi dedik denilenlere aldırmadık ; şimdi bunlar, ne dendiyse eksiği yok, fazlasıyla gerçek oluyor. Hele hele son üç senedir bu denilenler adım adım gerçekleşiyor.
Önce işin yolu yapılıyor. Ardından, aaa...bir bakıyoruz olurdu olmazdı diye tartıştıklarımız çoktan oluvermiş...Devletin televizyonunda devlet eliyle ikinci bir dil yaratıldığın da ne oldu? Bunun üzerine altı ay kadar sonra bu dilin devlet radyosundan da yayınları hem de 24 saat başlayıvermedi miydi sessiz sedasız...
Önceleri yani bu siyasetten önce vatan toprakları satılmazdı, yolu döşenmişti bu tezgahın ta o zamanlar bunlardan önce, ama hiç olmazsa, yasalarla korunurdu, köy arazileri, kırlık alanlar...
Böyle bir şeyin başladığını duyduğum da, Ege’de, Akdeniz’de yerleşmeye başlayan, para bastırdı mı bizi emrine hizmetçi gibi alan yabancıları gördüğüm de gözlerime inanamamıştım. Kıyılarımızda ve bazı bölgelerimizde (Hindistan daki gibi) koloniler kurmaya başladıklarını duyduğum da da kulaklarıma inanamıştım...
Şimdi „Sit alanlarımız“ tehlikede...
Ormanlarımız tehlikede...
Ağızlarının suyu aka aka sömürgeci para babaları bekleşiyorlar buraları kapmayı ...Milletimizin elinden almayı...
Garip köylümüzü topraksız, yersiz, yurtsuz bırakmayı..Onları maraba yapmayı....
Tam bir aldırmazlık ve inanmazlık içindeyiz...
Sarızeybek’ in yazısına Kastamonu’dan yapılan, Emin Eğri imzalı bir yorum da şöyleydi:
“ Sarızeybek bu yazısıyla kendine güvenenleri şaşırtmış ve inandırıcılığını biraz erozyona uğratmış olmalı. Haddinden fazla karamsar bir yazı ve olması imkansız bazı olayların kapıda olduğu hezeyanına inanmıyorum. Fazla yazarlık hevesi gerçeklerin dışına uçurmuş hale sokmuş.“
Ozanımız ne güzel demiş:“Bir olsaydık yer oynardı yerinden.“
Hastalığın teşhisinde bile bir birlik yok aramızda.
Eski bakanlarımızdan Rifat Serdaroğlu siyasi partilerimizi birliğe ve toplu eyleme çağırıyordu son yazısında: Şöyle :
Öncelikle tüm muhalefet partilerinin temsilcileri ve uzmanları derhal bir araya gelerek, SEÇSİS adı verilen bu bilgisayarla seçim sonuçlarının alınması olayını incelemelidirler. Seçmen kütükleri tanziminin Yargı’dan alınıp, nüfus müdürlüklerine verilmesinden sonra her seçimde, seçim sonuçlarını etkileyecek sayıda seçmen değişiklikleri yaşadık. Ayrıca bu sistemin dışarıdan müdahaleye açık olduğu ve sonuçlarda oynama yapılabileceği yani güvenilir olmadığı, bazı Avrupa ülkeleri tarafından da tespit edilmiş ve bu sistem o ülkelerde yasaklanmıştır. Seçimin namusunu koruyacak ve sağlıklı bir seçimin yapılmasını sağlayacak bir sistem oluşturulmalıdır.
Eğer AKP, seçimin güvenlik içinde ve dürüst olarak yapılmasına karşı çıkarsa ve SEÇSİS sisteminde ısrar ederse, tüm partiler genel seçimi boykot edeceklerini şimdiden ilan etmelidirler.
Bu sistemle yapılacak yeni bir seçime katılıp milleti kandırmaya hiç gerek yoktur. Çünkü Seçsis adı verilen sistemle, AKP hangi sonucu isterse, sistem o sonucu verir. RTE geçen hafta ki, son ankete göre oy oranlarının %46,6(!) olduğunu ama bunun da yetmediğini söyleyerek toplumu hazırlamaya başlamıştır
Bunları muhalefet partilerimiz bilmiyor mu? Duymuyor mu?
Şeytanın, buzağının ipini gevşetmesini mi bekliyorlar?..
Hani şeytanın aklına bir şeytanlık gelmiş de ineğin öte yanında ipe bağlı otlayan buzağının ipini gevşetivermiş... Buzağı ipi koparmış, ineğin yanına gelmiş. Anasını emerken süt kovasını devirmiş, sütü sağan kadın yavruyu dövmüş, bunu gören kacası da onu sopayla kovalamış, bütün bunları duyup gelen kadının erkek kardeşi eniştesine saldırmış ya...Kan gövdeyi götürürken bunlara sebep olan Şeytan, buzağının ipini gevşettim başka ne yaptım ki, şimdi suçunu bana atarlar bu olanların demiş ya...
Birlik olma, tedbir alma, yasal hakkımız olan tepki koyma vaktimiz daha gelmedi mi?
Buzağının ipi gevşedi gevşeyecek...
O zaman çok geç olmayacak mı?
Bakın bize sinsi sinsi neler yapıyorlar? Sözde farkettirmeden!
TRT simgesi nasıl alını kaybetti, mavileşti görmediniz mi? Nasıl sunucular doldurdu ortalığı? Şımarık, olur olmaz her durumda kih, kah kıkırdayan, her fırsatta yönetimi öven, müdürüne selâmlar gönderen…Nasıl şarkıcılara müzik programı yaptırıyorlar?
Nasıl her fırsatta “Dünya Müziğinden”, “Renkler ve Sesler” ,”Yelpaze”… falan gibi adlar verilen programlarında bize Rumca, Ermenice, İngilizce Bosnaca…bilmem nece müzik dinletiyorlar…
Bir de bunlar bir caz sever oldu, bir caz sever oldu inanamamazsınız! Ha bire caz müziği…Ha bire hafif batı müziği örnekleri…Ha bir de arabesk…Arabesk sunucular…Ferhat Göçer, Sinan Özen, Yıldız Tilbe şu an en gözdeleri…Bir de sarışın zayıf, hep güler gibi sırıtan bir adam, (adını söylemeyeyim onun ne suçu var aslında) kaba saba bir dille, seyirciyle senli benli konuşan bir şarkıcı sunucuları peydah oldu, Akşam Sefası programını sunan…Adını daha önceleri hiç duymadığımız…
Sinan Özen Türk Sanat Müziği (!)okuyor her Allahın günü neredeyse …Türbanlı Bedia Akartürk gözdeleri…Özellikle Rum müziği söyleyenler gözdeleri…Başka örnek gerekir mi?
Bizi kimliksizleştiriyorlar hem de devletin televizyonu, radyosu eliyle...
Siz hiç bozuk bir Türkçeyle, şiveli, yöresel lehçeli şiir okunduğunu duydunuz mu? Hem de bu şiir halk şiiri değilse bir doktor yazmışsa… Dr. Ayhan Başaran hasretini böyle dökmüş dediler evvelsi gün burası Diyarbakır GAP radyosu diye yirmi otuz kez bas bas bağırdıkları, kafamıza kafamıza bu adı kazımak istedikleri radyo programlarında…Orada bir şiir okudular. Türkçede bir şiir, kelime sonlarındaki „k“ harfi Arap gırtlağında olduğu gibi (bunlar Kürtçeyi dayatıyorlar akıllarınca halkımıza) h (ıh, ah...)sesiyle okunur mu? Yumuşak g harfi(ğ) kullanılan heceler „g“ şeklinde okunur mu?
„Hani Gırklar dagı yendi gardeş
Hani tahta beşigim nerede?
Ben büyüdum seninle yuregimde
Büyüdigin gibi kim ne dese!“
TRT ’yi kim ve kimler yönetiyor, büyük beyin kim bilmem ama artık küçücük beyinlere bile BOP haritaları göstermeye başladılar.
( 9 Aralık TRT çocuk .Program adı: Tilki –ipucu)
Bir isim mi bir sandık mı ne aratılıyor çocuklara.
Bir harita. Türkiye haritası. Yeşil renkli. Bu haritanın alt tarafında bir koyu renkli bölüm var. Fırat ve Diclenin iki yanında. Tıpkı BOP haritalarındaki görünüm. Türkiye’nin karnına karnına kama batırılmış gibi. Alt tarafı kabarmış, Anadolu’nun içine doğru sanki sınırları bombayla patlatılmış bir harita...
„Aradığımız bu sandık!“ diyor konuşan genç, bu sandık yukarı Mezopotamya’da bulunuyor! Bulamadınız! İşte burada!
Ve harita öyle uzun uzun gösteriliyor!
Yukarı Mezopotamya ve Mezopotamya...
Bu tarihteki yer isimleriyle çağımız çocuğu ne oyunu oynar demeyin!
Ne oyunu mu?
İhanet oyunu ! Bölücülük oyunu !
« ...Yaramız çok derinden,
Bir olsaydık yer oynardı yerinden... "
Feza Tiryaki, 10 Aralık 2010