BİR ŞEMDİNLİ ANALİZİ, TARİHE NOT DÜŞMEK İÇİNDİR!
Neden Şemdinli?
Bugün 10 Eylül 2012. Şemdinli’de yine çatışma var, Şemdinli’de yine şehit var; 2 şehit yedi yaralı. Önceki gün, Haziran ayında; 8 şehit 16 yaralı, dün 30 Temmuz’da; 2 şehit 10 yaralı, yine dün, 22 Ağustos’ta; 5 şehit, 2 yaralı ve bugün 2 şehit daha, 7 yaralı daha.
Hemen yakın çevresi Hakkari’de, 6 Ağustos; 8 şehit 14 yaralı, Beytüşşebap, 3 Eylül; 11 şehit 7 yaralı. Bunlar bildiğimiz rakamlar, bildiğimiz şehitler, ya bilmediklerimiz; ağır yaralı olup şehit düşenler, tek tek şehit olup alçak medyanın gündemine düşmeyenler, yurdumuzun diğer illerinde şehit olup medyanın görmezden geldikleri, askerler, korucular, polisler, kaçırılanlar, hala PKK’nın elinde olanlar, kaybımız çok ağır çok!
Neden Şemdinli?
En başta coğrafi konumu; üçgendedir, Türkiye-İran-Irak sınırlarının birleştiği üçgende, eylem sonrası hem Irak’a, hem de İran sınırı üzerinden yine Irak’a kaçmak kolaydır. Ayrıca Barzani’nin tahkim edilmiş kamplarına yakınlığı; Şemdinli güneyinde Barzani sülalesinin yıllardır tahkim edip güçlendirdiği Hakurk, Basyan ve Avaşin Şemdinli’ye bir nefes kadar yakındır, yanı başındadır ve PKK’nın inleridir.
Ve kaçakçılık; Türkiye’nin en önemli uyuşturucu trafiği Yüksekova, Şemdinli ve Başkale üzerinden yapılır ve bu yerlere giriş PKK kontrolünde olup önemli miktarda haraç almakta ve örgütü finanse etmektedir. Bu bölgelerdeki her PKK eylemi güvenlik kuvvetlerini savunmaya zorlamakta ve alınan her savunma tedbiri de kaçakçılığı kolaylaştırmaktadır.
Bir de bunun yanına bölgenin tarihsel geçmişini koyarsanız; 1915 Nasturi isyanları, 1924 Barzani-Nasturi isyanları bu bölgede çıkmış ve daha dün iki şehit verdiğimiz Bağlar köyünde Jandarma subayları 1924’te isyancılar tarafından şehit edilmiştir. Ayrıca bu bölge Şeyh Ubeydullah’ın bölgesidir yani Iraklı Kürt Halid-i Bağdadi’nin Halid-i Nakşi tarikatının isyan bölgesidir. 1846, 1880 isyanları bu bölgede çıkarılmıştır. Unutmayınız ki bugünkü AKP iktidarı içinde Halid-i Nakşi tarikatına bağlı olanlar vardır.
PKK’nın bu bölgede eylemlerini arttırması, hatta dağlık arazide direnmesinin altında Şemdinli’nin bu coğrafyası ve tarihçesi yatmaktadır. 1992’de de İmralı’da yatan hain Şemdinli merkezli Botan-Behdinan sözde savaş hükümeti kurmaya kalkmış ama kahraman Mehmetçik ve Mehmetçiğin yanında halkımız PKK’ya bu fırsatı vermemiş, aksine büyük bir darbe vurarak dağılma sürecine girmesini sağlamıştır. Darbe yine PKK, Özal’ın 93 ateşkesi ve devamında gelen Çiller ve Erdoğan siyasetleri eliyle bugünkü durumuna gelmiştir.
Bu Şemdinli’nin suçu değildir, Şemdinli’de yaşayan Türk milleti ve yurduna gönülden bağlı kardeşlerimizin de suçu değildir. PKK’ya güç kazandıran temel faktör Şemdinli’nin stratejik coğrafyası ile güneyinde ve Şemdinli’yi neredeyse kuşatmış durumdaki Barzani’nin kampları ve PKK’nın inleridir. Bu inler yok edilmeden Şemdinli’nin huzur bulması, hem vatandaşımız hem de köylülerimizin güvenliğinin sağlanması mümkün değildir, çünkü bu inler Şemdinli’deki çatışmaları gece gündüz desteklemektedir.
Hal ve gerçek budur ve bu durumda şehitlerimizin sorumlusu kimdir?
Başta ve elbet PKK ama en az PKK kadar tehlikeli ve sorumlu olan, Şemdinli güneyindeki PKK inlerine harekât izni vermeyenler ve bu tehdide göz yumanlardır. Aynı şekilde bizi şehit eden merminin, silahın parasına el koymayanlar, PKK’nın İmralı’dan yönetilmesine izin verenler, hatta onunla müzakere edenlerdir.
Düşününüz, 11.000 şehidimizin ve 10.000 vatandaşımızın katili olan bu örgütle AKP hükümeti işbirliği yaparsa ki bu tehdide göz yummak işbirliği suçunun oluşması için açık ve yeterli delildir, Şemdinli ne yapsın, askerimiz ne yapsın!
Bizi bu duruma düşüren AKP siyaseti sorumsuz değildir, adli ve hukuki sorumluluğu vardır, her şeyden önce iddia ettiğimiz bu suçlar anayasal suçtur. Yargı ve siyasi muhalefet bu suça engel olmuyorsa ve işlenmesine göz yumuyorsa, görev sivil toplum örgütlerine düşmektedir halkımızı harekete geçirmek için. Eğer sivil toplum da harekete geçmiyorsa, demokratik zeminde gelişecek bir toplumsal tepki meşruluğunu anayasadan alarak ortaya çıkacaktır. Bakınız Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ne diyor:
BU ANAYASA; Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda;
Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;
FİKİR, İNANÇ VE KARARIYLA anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere,
TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.
Vatanımızın ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü fiilen tehlikeye düştüğü anda, mevcut hükümetin bu tehlikeyi yok etmemesi ya da seyirci kalması ya da tehdidi yok etmek yerine işbirliği yapması durumunda Türk Milleti’nin anayasadan aldığı güçle harekete geçmesi milli ve hukuki bir vazifedir. Çünkü anayasa hükümete değil Türk evlatlarına, Türk milletine, bize emanettir.
Erdal SARIZEYBEK, 10 Eylül 2012