Bir ülke neden yerle bir edilir?
Kaşgarlı Mahmut, Divânü Lügâti’t Türk adlı sözlüğünde bir Türk atasözünü kullanıyor:
“Yer basrukı tağ, budhun basrukı Beg.”
Prof. Dr. Bahaddin Ögel’in Türk Mitolojisi eserinde atasözünün bugünkü Türkçesi veriliyor:
“Yerin baskısı, tutanı dağ; milletin baskısı, tutanı da Bey’dir.”
* * *
Yeryüzünü dağların ayakta tuttuğuna dair Kur’an’da ayetler vardır. Yine Yazır mealine göre milleti yıkanın kimler olduğuna dair İsra Suresi’nin 16’ncı ayeti şöyledir:
“Bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman oranın devletlilerine (ileri gelenlerine) emrederiz; onlar itaat etmeyip orada kötülük işlerler. Böylece o ülke aleyhine hüküm hak olur! Artık onu yerle bir ederiz.”
Dini yalnız kendilerine hasrederek diğer insanları kâfir yerine koyan, ülkeyi darül harp sayarak her türlü hırsızlık ve yolsuzluğu mübah gösteren bir kadroyu iş başına getiren halkın ülkesi yıkılmaya mahkûmdur. Bu, İbni Haldun gibi sosyolojinin kurucusu olan bilim adamı tarafından da ispatlanmış bir gerçektir.
İbni Haldun, “Bil ki, devlet olmazsa olmaz iki temel üzerinde kuruludur. Birincisi asker (ordu) olarak ifade edilen güç, kuvvet ve asabiyettir. İkincisi ise askeri ayakta tutan ve devletin ihtiyaçlarını gideren mal ve paradır. İşte devlette görülecek bozulma bu iki temelden başlar” diyor...
Bugün bu iki alandaki tahribatı izaha lüzum var mı?
* * *
Türk mitolojisine göre milleti ayakta tutan Beg, sıradan bir bey değil, Han’dır.
Bilge Kağan da 735 yılında, kendi adına dikilen kitabesinde, babasından bahisle, “Yedi yüz er olup ilsizleşmiş, kağansızlaşmış milleti, cariye olmuş, kul olmuş milleti, töresini ziyan etmiş milleti, atalarımın töresince yeniden düzenlemiş, harekete geçirmiş, yetiştirmiş...” diyor.
Türk Milleti, 20’nci yüzyılın başında devletsizleştirilmek, lidersizleştirilmek, köleleştirilmek, cariyeleştirilmek istendi. O zaman da milletin içinden Bilge Kağan ruhunu nefsinde hisseden bir Beg çıktı, Türk Milleti için Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurdu; kul, köle, cariye edilmiş milleti, aynı haklara sahip eşit vatandaşlar haline getirdi.
Bugün, Türk Milleti’nin “Beg”lik makamında olanlar ise Batı’daki destekçilerine, yerel hükümetler kurulmasını kabul edeceklerine dair teminat vererek parti kurmuşlar, yine dışarıdan desteklenen terör örgütü ile özerklik pazarlığı yaparak, komşu devletleri de terör örgütleriyle karıştırıp oralardaki insanların Türkiye’ye akın etmesini böylece ülkenin nüfus yapısının değişmesini sağlamışlar, dolayısıyla, o makamlara layık olmadıklarını ispat etmişlerdir...
Üstelik milletin refah seviyesini yükseltmek yerine erkekleri köleleştirirken, kadınları cariyeleştirmekle meşgul olmuşlardır.
Zaten, milleti ayakta tutan kurucu felsefeyi de ayaklarının altına aldıklarını beyan etmişler ve “Türk”, “T.C.”, “Ne mutlu Türk’üm diyene”, “Türk’üm, Doğruyum” gibi kavram, kısaltma, söz ve antları silmeye, dolayısıyla milleti ayakta tutmaya değil yıkmaya çalışmışlardır. Hatta içlerinden biri, “AKP iktidarı sayesinde Türk olmaktan kurtulduk” diyebilmiştir.
Böyle kadroların, millî-dinî değerleri ve ekonomik ihtiyaçları kullanarak halkın oylarıyla iktidara gelebilmesi, millet için “akıl tutulması” ve intihar demektir.
* * *
Türk Milleti’nin, birliği yıkacak değil ayakta tutacak “Beg”lere ihtiyacı vardır. O “Beg”ler iş başına getirilirse millî-dinî değerler de korunur, ekonomik refah da sağlanır. Zira Türk devlet felsefesinin temeli, “açları doyurmak, çıplakları giydirmek, milletin çoğalmasını sağlamak”tır.
Bu sözlerle sadece iktidar partisinin indirilmesi ve yerine diğer partilerden birinin getirilmesi gerektiğini kastetmiyorum. Milletin, topyekûn bir seferberlik ruhu içinde, siyasi partilerin tamamını yeniden kurması gerekiyor. Partiler adına açıklanan programlardan, fikirlerden ziyade icraatlara bakıldığında, böyle bir düzenlemenin şart olduğu daha net anlaşılır.
Arslan BULUT, 2 Eylül 2015
arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr