Birinci Görev Okulunda Bir Forum: Varsayalım ki Yeni Bir Devlet Kurdular…
Hikmet- Değerli arkadaşlarım, AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu eski üyelerinden ve Sivil Alan Platformu Başkanı Ayhan Oğan: “Şimdi biz yeni bir devlet kuruyoruz, beğenin beğenmeyin, bu yeni devletin kurucu lideri Tayyip Erdoğan’dır” demiş. Tabii, her zaman olduğu gibi RTE’dan tık yok, diğer üst sorumlular da olayı mutat “partimizi bağlamaz, kendi kişisel görüşüdür” lafıyla geçiştirdiler.
Anlaşılıyor ki, bu şahıslar TC devleti yerine başka bir devlet kurmaya soyunmuşlar. Zaten yıllardır yapıp durdukları da bunun göstergesi… Peki, yıkmak istedikleri Türkiye Cumhuriyeti devleti nasıl kuruldu, hangi esaslar üzerinde oturuyor? Arkadaşlar, her birimiz katılarak bu hususu Atatürkçe ortaya koymaya çalışalım.
Önce ben şunları söyleyeceğim: Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk ulusunun kendi adına ve cumhuriyet olarak kurmuş olduğu ilk devlettir. Daha öncekiler birer hanedan devletiydi. Bu yönüyledir ki, Türkiye Cumhuriyeti büyük millî egemenlik teorisinin, Türkiye’deki gerçekleşmesidir. Atatürk bunu halkıyla el ele vererek başarmıştır. Devletimizi vazgeçilmez iki ana temel üzerinde yükseltmiştir: Millî Egemenlik ve Tam Bağımsızlık…
Kubilay–Tarih 13 Ağustos 1923… Atatürk Meclis başkanı seçilişinin ardından yaptığı konuşmada diyor ki, dünyanın belli başlı milletlerini tutsaklıktan kurtararak egemenliklerine kavuşturan büyük düşünce akımları; köhne kurumlara umut bağlayanların, çürümüş yönetim usullerinde kurtuluş arayanların amansız düşmanıdır. Avusturya, Almanya, Rusya ve Çin İmparatorlukları o büyük fikir akımının kahredici darbeleriyle gözlerimizin önünde yıkılmıştır. Dünyanın toplumsal ve politik icaplarından doğan ve binlerce yıldır Türk tarihinin gelişmesi sonucu olan devletimiz, devam ve istikrarın bütün niteliklerine ve koşullarına sahip bulunuyor.
Ayşe- Atatürk, arkadaşlarıyla yeni bir Türk devleti kurmaya karar verdiği zaman, daha ilk adımda, diktatör olmanın bütün koşullarını yıktı. Kuracağı yeni devletin dayanağı kendisi değil, milletti, ulusal egemenlikti. Aydınları ve halkı yeni kuracağı devletin ilkesi etrafında topladı. Genelgelerine bakın, bir diktatörün, bir buyrukçunun kendini üstün gören çizgilerini asla taşımaz. Bütün yaptığı düşüncelerini benimsetmek, halka mal etmeye çalışmaktı.
Devletin temellerini halkıyla birlikte attı. Erzurum’a giderek, orada bir halk kongresi açtı, düşüncelerini halkın seçtiği insanların kuvvetine dayandırdı. Sivas’a geçti, düşünce ve ilkelerini yine ulusun temsilcisi olan kişilere mal etti. Kuvvetini ulusa yaydı, kuvvetini ulustan aldı. Her şeyin üstünde, ama halkın içindeydi. Ankara’ya, bir diktatör gibi değil, kongrelerin seçtiği bir Heyeti Temsiliye Başkanı, bir halk önderi olarak girdi. Yeni devletin temellerini halkının içinde attı. Ulusal egemenliğin savunucusu, yapıcısı oldu.
Banu- Atatürk, çağdaş bir halk önderidir. Samsun’a çıkışı bu önderliğin en güzel örneğidir. Kararlı ve hazırlıklıdır. Öyle ki, yeni halk devletinin felsefesini daha bir ay geçmeden, Amasya’dan genelge ile ilan eder. Bir an parlayan bir düşünce ışığının sonucu değildir bu genelge. Onun, yıllar boyunca oluşturduğu yeni, ulusal devlet ülküsünün ürünüdür. Amasya Genelgesi’ni hazırlarken düşüncesi, kişisel olmaktan çıkmaktır, halka dayanmaktır. Genelge’deki fikirleri, Anadolu içinde ilerledikçe bir bir gerçekleştirir. Her şeyi hazırlar ve düşünsel temellerine oturtur. Milletin bağımsızlığı için milletin kararına ve milletin kendisine dayandığını Erzurum Kongresi’nde bildirir. Bu kararı duyurmak için Ulusal Kongre’yi Sivas’ta toplar. İstanbul hükümetine karşı ulusal bir halk devletinin temellerini Ankara’da, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde atar.
Tonguç- Öyle bir dönemdi ki o, düşmanlar yalnız Osmanlı Devleti'ni yıkmak istemiyordu, aynı zamanda, devletin asli unsuru olan Türk milletini de yok etmek istiyorlardı. Milletimiz elbette buna izin vermedi, yeni bir iman ve kesin bir ulusal azimle ayağa kalkarak, Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde yeni bir devlet kurdu. Devletin dayandığı ana esaslar Tam Bağımsızlık ve kayıtsız koşulsuz Milli Egemenlikti. Bunu 1 Mart 1923 tarihli Meclis açış konuşmasında vurguladı, dedi ki, bugün geçmişte olduğundan daha güçlüyüz. Bu üstünlüğü sağlayan sebepler, iki prensibin anlamında saklıdır. Bu prensiplerden biri Tam Bağımsızlığımızın güvencesi Misakı Millî, ikincisi Egemenliği kayıtsız şartsız ulusun elinde tutan Teşkilâtı Esasiye Kanunu’muzdur.
Misakı Millî adı altında tanıyarak, gerçekleştirilmesi uğrunda bütün ulusun hayatlarını feda etmeyi göze aldığı kurtuluş beratımızın kuvvet ve mahiyeti ne ise, saltanatın kaldırıldığı 1 Kasım 1922 kararının da değer ve önemi odur. Misakı Millî vatanın dış düşman karşısındaki durumunu ve konumunu belirleyen kutsal bir prensiptir. 1 Kasım 1922 kararı ise, yüzyıllardan beri cehalet ve sapkınlığın koruyucusu, talihsizlik ve uğursuzluğun babası, ulusumuz için iç ve daimi bir düşman olan bireysel saltanata ve onun temsil ettiği uğursuz bir idare şekline yöneltilmiş kutsal bir silahtır.
Can- Atatürk Meclis konuşmasında aynı zamanda yeni devletin konumunu, faydasını, yurttaşlara düşen sorumluluk ve görevleri de ifade etmiştir. Demiştir ki, Milli Egemenlik ve onun dokunulmazlığına kefil olan bugünkü idaremizin şekil ve mahiyeti; yalnız gelecekteki mutluluğumuzu değil, onurumuzu, namusumuzu ve bütün manevi niteliklerimizi güvence altına alır. Yüce Meclis’imiz, devlet ve milletin şekil ve mahiyetini en kesin bir biçimde belirlemiş ve Teşkilatı Esasiye Kanunu ile onun kesin hükümlerini doğrulayan ve güçlendiren 1 Kasım 1922 kararını oy birliği ile kabul ederek, yeni Türkiye devletinin esaslarını koymuştur.
Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet politikası, ulusal sınırlar içinde ulusal egemenliğe dayanarak bağımsız yaşamaktır! Dışarda tam bağımsızlık, içerde kayıtsız koşulsuz millî egemenlik!... Artık bütün hükümetlerin hareket prensibi bu olacaktır. Ulusal sınırlarımız içinde ülkenin bütünlüğünü ve milletin tam bağımsızlığını temin etmek ve sürdürmek, millete karşı üstlendiğimiz değişmez görevimizdir. Meclisin ve hükümetin politikası daima bu amacı elde etmeye yönelik olacaktır. Hedeflerimize yürürken, daima milletimizin gücüne dayanarak yürüyeceğiz.
Hikmet- Arkadaşlar, Atatürk’ün devlet kurma sürecini, her birimiz farklı bir noktadan ortaya koymaya çalıştık. Bu açıklamaları göz önüne alarak benim de bir toparlama yapmam ve forumumuzu bir sonuçla bitirmemiz yerinde olacak.
Şu apaçık görülüyor ki, Türkiye Cumhuriyeti devleti evrensel millî egemenlik teorisinin, Türkiye’de gerçekleşmesidir. Atatürk bu anlayışla devletimizi iki ana temel üzerinde kurmuştur: Millî Egemenlik ve Tam Bağımsızlık… Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet politikası, ulusal sınırlar içinde ulusal egemenliğe dayanarak bağımsız yaşamaktır!
İkinci nokta şudur: Atatürk devletimizin temellerini halkıyla birlikte atmıştır. Diktatörlüğü reddederek onun bütün koşullarını bertaraf etmiş, bireysel saltanata ve bunun temsil ettiği idare şekline son vermiştir.
Cumhuriyet idaresi; yalnız gelecekteki mutluluğumuzu değil, onurumuzu, namusumuzu ve bütün manevi niteliklerimizi güvence altına almıştır.
AKP’nin, aslında uzun bir “yoldan çıkış” zincirinin yeni bir halkası olan son girişimine dönersek, Atatürk’ün çağdaş devlet anlayışı, ilgili yüksek kavram ve değerler bu şahısların hiçbirinin kafasında yoktur. Dolayısıyla kazara bir devlet kurarlarsa, o sözde devlet; bir diktatörün yönettiği, halkın köleleştirilmiş olduğu, tamamen sömürgeleşmiş bir devletten başka bir şey olmayacaktır.
Prof. Dr. Cihan DURA, 8 Ağustos 2017