Biz Kaçak Yapı İle Uğraşırken…
Biz kaçak yapı ile uğraşırken, İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın iktidarın aczini ortaya koyan itirafı; daha büyük kaçak yapıların ülkemizde inşa edilmek istendiğinin açık göstergesidir.
Taşeron firma iktidar, proje sahibi ise küresel çetelerdir.
“İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın süreçte alan hâkimiyetini kaybettikleri zamanların olduğunu itiraf ederek, “Kırsalda terör baskısı arttı, şehirlere inmeye, hâkim olmaya başladılar. Bu süreçte seçime gidilmez.” dedi.” 2/Kasım/2014
Ancak bu konuya girmeden evvel, bir 4. Murat olma heveslisinin gündeme Molotof kokteyli örneği düşen hakaretine değinmemiz şarttır.
“Terbiyesiz herif”
Sigara içmek veya içmemek, kişinin özgür iradesi ile verdiği bir karardır. Kurallara ve yasaklara uyulduğu takdirde, kimsenin ama hiç kimsenin buna karışmaya hakkı yoktur.
Makama veya o makamı işgal eden kişiye karşı duyulan saygı da yineliyorum o makamı işgal eden kişinin davranışlarıyla ilgilidir. Ancak, “terbiyesi herif” hakareti ile Ermenek faciasının ve Güneydoğu rezaletinin üstünü örten bir gündem; siyaset cambazlarının eliyle, ortalığı toz dumana çevirmiş, gerçek tehlikenin görmezden gelinmesine neden olmuştur.
Bazı kişilerde tedavisi mümkün olmayan bir hastalık daha doğrusu psikolojik bozukluk her fırsatta açığa çıkmaktadır.
Makamlar kalıcı, kişiler gelip, geçicidir. Cumhurbaşkanı makamı benim için Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil ettiği içindir ki, son derece saygın bir makamdır. Ben o makama saygı duyarım, o koltukta oturan kişiler ise davranışlarıyla saygıyı hak etmek zorundadırlar.
İhtişam, koruma ordusu, uçaklar ve lüks otomobil, bin odalı kaçak yapı… Bunların hiç biri ama hiç biri benim o makamda oturan kişiye saygı duymamı gerektirecek kavramlar değildir. Üstelik o makamda oturan kişinin de insanlara hakaret etmeyi alışkanlık haline getirmesi ve sık, sık efelenmesi, yücelik taslaması da dikkati çeken çok önemli bir noktadır.
Zat-ı muhteremin unutmaması gereken bir konu vardır. Hiçbir güç ve/veya kişi milletin üstünde değildir. Atatürk; konuşmalarında “Büyük Türk milleti” tanımını kullanarak, milletin bir ferdi olduğunu gururla dile getirmiştir. “Benim milletim, benim vatandaşım” söylemi ise kullananın düştüğü büyüklük kuruntusundan başka bir şey değildir.
Örneğin ben, siz hiç kimsenin vatandaşı değiliz. Sadece ve sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız ve bundan haklı bir gurur duymaktayız.
“Megalomani, büyüklük hezeyanı ya da büyüklük kuruntusu, kişinin kendisine gerçekle uyuşmayan üstün nitelikler yakıştırmasıdır. Derin bir ruhsal sorunun belirtisidir. Megalomani, kendi başına bir hastalık değilse de oldukça şaşırtıcı birpsikolojik durumdur. Büyüklük hezeyanları kişinin, yetenekleri, nitelikleri ve yaşantısı hakkındaki mantıksız inançlara dayanır. Megalomani, kendini önemseme duygusunun gerçekliğe dayanıp abartılı bir biçim alan, aşırı bir özgüven değildir”
Mantığın, aklın ve bilin yok olduğu noktada ne yazık ki büyüklük hezeyanı ve büyüklük kuruntusu başlayacaktır.
Napolyon Bonaparte, Adolf Hitler, Mussolini ve Nikolay Çavuşesku ve benzeri birçok diktatör büyüklük kuruntusunun kurbanı ve aslında benliklerinde var olan aşağılık duygusunun esiri olmuşlardır.
Öcalan’a “sayın”, şehitlere “kelle” diyen kişiye adının başına “sayın” sıfatını ekleyerek hitap etmek; her ikisini de terazinin aynı kefesinde tartmaktır.
Elbet de sigara sağlığa zararlıdır. Ancak sigaranın zararı Faşizm ve diktatörlüğün verdiği zararın yanında inanın son derece masum kalacaktır.
“İleri demokrasi”de Türk bayrağını yakabilir, Atatürk’e hakaret edip, heykellerini yıkabilirsiniz. Hatta daha da ileri gidip üç askeri sırtından vurarak şehit edebilirsiniz. Bununla da yetinmeyip, kaçırdığınız koruyucuyu telefon direğine bağlayıp infaz da edebilirsiniz. Bunların hiç birisi terbiyesizlik, alçaklık ve hıyanet değildir. Ancak terbiyesizce (!) davranıp, Cumhurbaşkanı’nı alkışlayacağınız yerde sigara içerseniz, “terbiyesiz herif” olursunuz.
Umarım bir gün Sn. Erdoğan, Türk milletini ve tabii kendini de bu konuda da uyarır.
Malum “Keser döner, sap döner. Gün gelir hesap döner.”
Ve şimdi sanal gündemi elimizin tersiyle iterek, bir içişleri bakanının acziyet ifade eden söylemine tanıklık yapmamız gerekecektir.
“Alan hakimiyetini kaybettiğimiz zamanlar oldu. Kırsalda terör baskısı arttı şehirlere inmeye başladılar. Şehirlerde de hakim olmaya başladılar.”
Hangi hükümetin içişleri bakanı olduğu hepimizin malumudur. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İçişleri Bakanı açıkça PKK’nın şehirlerde de hakimiyeti elde ettiğini söyleyecektir.
Bu ifade aynaya bakarken, yüzleri kızarmayanların itirafıdır.
Ne acıdır ki, hükümetin valilerinin emriyle sırtından vurulan, şehit edilen asker tek mermi atamadan, o bölgeyi PKK’lılara teslim edecektir.
Yunan ordusunun da İzmir’i işgali,tek kurşun atmadan gerçekleşecektir.. Vali “Halife-i Müslümin ve Padişah Hazretleri”nin emrini aynen uygulamıştır. Azınlıklar sokağa çıkmış; ellerinde Yunan bayrakları ve çiçek buketleriyle “Vito Venizelos” çığlıklarıyla Yunan ordusunu karşılayacaklardır.
Yunan işgal kuvvetlerinin ve işbirlikçilerinin sonu malumdur.
Aynı tablo Obama’nın kesin talimatı üzerine Peşmergelerin, Habur’dan Misak-ı Milli sınırları girişinde de tekrarlanacaktır. Bu sefer “Vito Venizelos” çığırtkanlığının yerini, Obama’ya çakılan temenna alacaktır.
Mavi-beyaz Yunan bayraklarının yerine PKK paçavraları, Obama ve Öcalan posterleri boy gösterecektir. Ve Amerikan bayrakları…
Peşmerge görünümlü ABD işgal kuvvetleri, ülkenin dört bir tarafına konuşlandırdığı üslerin dışında 1. Paylaşım Savaşı’nda olduğu gibi vatan topraklarını çiğneyeceklerdir. Ve tarih 29/Ekim/2014’tür.
Gene valiler ve kaymakamlar bu işgale ses çıkarmayacaklar hatta Peşmergelerin yemek ve benzin paralarını bizim cebimizden ödeyeceklerdir.
Amerika’nın “Türk idarecileri oyalayın” emri aynen uygulanacaktır ve Peşmergeler üç gün boyunca ülkemde boy göstereceklerdir.
Biz “kaçak yapı” ve Sn. Erdoğan’ın yarattığı sanal gündem “terbiyesiz herif”le uğraşırken, Türk vatanına adeta tecavüz edilecektir. Amerika’nın gayr-ı meşru dölleri Peşmergeler ülkeyi, yolgeçen hanına çevirecekler, İçişleri Bakanı ellerini ovuşturarak suçunu itiraf edecektir.
Son söz Mustafa Kemal Paşa’nındır. “Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh da bütün vatandır.”
Bilmem anlatabildim mi?
Figen ÖZEN, 4 Kasım 2014