Hâlâ çözüm sürecini savunuyor Savunma Bakanı… Devlet sabır ve şefkat göstermiş, terörü bitirin oturalım 'bu iş'i çözelim demiş!.. 'Bu iş' derken!.. Hangi iş, bu iş? Ayrıca kime demiş, muhatap kimmiş?
Devam ediyor Bakan: "Cevap, Gaziantep, Ankara ve İstanbul saldırıları olunca, büyük çaplı operasyonlar yaptık… Dağlarda çıkılamaz denilen yerlere çıktık… Dağlarda başarılı olamayacağını anlayan teröristler şehirlere indi… Onları şehirlerde açtıkları çukurlara gömdük…"
Bir kere sıralama doğru değil… Teröristler dağlardaki operasyondan sonra şehirlere inmiş değiller… Çözüm sürecinin 'parlak günleri' yaşanırken şehirlerde devlet dediğimiz aygıt nizamiyenin içine hapsedilmiş, terör örgütü, mahkemeler, vergi daireleri, hatta kendilerince mülkiye ve asayiş teşkilatları oluşturmuştu… Devletin yollarında kimlik kontrolü yapıyordu, istediği yolu da Bingöl-Diyarbakır örneğinde olduğu gibi bir ay trafiğe kapatabiliyordu… PKK'lı 'şehit' mezarlıkları inşa ediliyor, içlerine terörist heykelleri dikiliyordu…
'Ne mutlu Türk'üm diyene' yazıları öyle sabır ve şefkat sonucu kaldırılmadı!.. Andımız da öyle!.. Devletin valisinin çözüm sürecindeki katkılarından dolayı teröristbaşına teşekkür ettiği günlerden geçtik… "Ret, inkar ve asimilasyon politikalarını kaldırıyoruz" denilerek, sözde terörün kaynağı 'güvenlikçi politikalar' ilân edilerek, kendimize terör örgütünden demokrasi paydaşı imâl etmeye kalkıştık…
Türklüğü anayasadan çıkarmak isteyenler, "PKK'ya karşı mücadelede ağır silahlar kullanılıyor, Cenevre Sözleşmesi'ne aykırı" diye devleti Batı'ya şikayet edenler, daha önce 'Barış için Öcalan'a özgürlük' kampanyasına katılanlar, "Devlet sivilleri öldürüyor" yaygarası koparanlar, 'Kobani direnişi'ne 'İkinci Stalingrad' apoleti takanlar, KCK operasyonunda daha önce gözaltına alınıp dâvâsı sürenler, devletin terörle mücadelesini 'Ergenekon ve Jitem'in provokasyonu' olarak niteleyenler, 'Pekeke siyasî bir örgüttür' diyenler, büyük bir marifetmiş gibi 'âkil adam' tayin edilmedi mi?
Bir bebek katilini 'Kürt halkının önderi' tayin eden kişi bu ülkenin Bakanıydı… Karşı çıkanlar 'kandan beslenmek'le suçlanırken, TC yazıları sökülmeye başlanmış, ülkenin meydanlarında terörist mektubu okunur hâle gelmişti… Devlet televizyonu bile 'terör örgütü' ifadesini kullanamaz durumdaydı!.
Kana dokunan bir-iki enstantane hatırlatalım mı?
Bazı anlar vardır, devleti yöneten veya devleti temsil eden siz olmasanız da, o devlet gözünüzden bile sakındığınız devletiniz olduğu için utanırsınız…
Geçmişte çok oldu meselâ… Çözüm sürecinde PKK'lıların ölülerini mezarlıklara taşıyıp, Türkiye Cumhuriyeti topraklarında kendilerince şehitlikler inşa etmeleri ve oralara terörist anıtları dikmeleri söz konusuydu… Dönemin İçişleri Bakanı "Abartmayın, heykel dediğiniz fiberglastan" diyebilmişti ve yerin dibine girmek size düşmüştü…
Ya Silvan'daki o görüntüler… Türk askeri çarşının içinden geçirilirken sivil halk tarafından ağır hakaretlere uğruyor, adeta bir 'işgal gücü' muamelesi görüyordu… Rezaletin tarifi bile yoktu… PKK'lılar hava basıyordu, "Öldürmeye çalıştığınız halk bakın sizin canınızı nasıl koruyor" diye…
Diyarbakır'da askeri birliğin içinde gönderdeki Türk bayrağı indirilmişti… "Araştırdık, olay çocuk işi" diyerek küçültme çabası resmî görevlilere düşerken, utanmak yine millete kalmıştı…
Irak'ın kuzeyinden Suriye'nin kuzeyine 'savaşçı' ve silah sevkiyatına izin verdiğimiz ve her ilçede şova dönüşen o kara yolculuk… Heriflerin yediği kebapların ve fasulyelerin paralarını ödemek kaymakamlıklara, konvoyun önüne eskort koymanın şerefi de yine bize düşmüştü!..
Dağdaki teröristlere yemek ve meyve taşıyan kamyon uçuruma yuvarlanmasa bilmeyecektik Şırnak Belediyesi'nin günlük yemek götürdüğünü…
Çukurlara gömdük öyle mi? O çukurlar ve asfaltların altına patlayıcı yerleştirme işi o çözüm sürecinin teröristler lehine oluşturduğu hava sayesinde gerçekleşti… Hani diyordu ya dönemin Başbakan Yardımcısı "Çözüm sürecini deneriz, tutarsa tutar, tutmazsa başa döneriz" diye…
Öyle kolay olmadı işte… O çukurlarda Sur'da, Nusaybin'de, Cizre'de, sözde çözümcü kafanın oluşturduğu zaafı kapatma uğruna 800'den fazla şehit verdik… Şimdi 'gömdük' sözleri bu acı gerçeği ortadan kaldırmıyor…