Küresel elitler tarafından başlatılan 3. Paylaşım savaşının “başla” komutu Orta Doğu’dan verildi.
ABD şahinleri soğuk savaş döneminin bitmesiyle varlıklarını “sömürerek devam ettirebilmek için” yeni bir düşman belirlemeliydi. Belirledi de: Müslüman coğrafya.
Önce “İslami Terörist” kavramı yaratarak beyinlere “Müslüman teröristlerin saldırısı altındayız” mesajı yolladı. 11 Eylül günü kanlı bir gösteri yapıldı. Gösteri Afganistan’ın işgali için kullanıldı.
Irak “nükleer silah var” yalanıyla işgal edildi. Fas’tan Suriye’ye “Arap Baharı” yalanıyla “Soros Kışı” getirildi.
*
Bu coğrafya’nın iki kilit ülkesi vardır: Türkiye ve İran.
Küresel çete İran’dan önce Suriye’ye girip İran’ın bir dalını kesecek, Büyük İsrail’e giden yolda, Büyük Kürdistan yalanıyla bizzat Kürtleri kullanarak Büyük İsrail’i kuracaktır.
Nil’den Fırat’a: Vaat edilen topraklar…
*
Hedefe varmak için Türkiye, PKK kıskacıyla sıkıştırıldı. Borçlandırıldı.
Açıktan destekledikleri hükümete verdikleri borç paralar; geri dönüşümü olmayan duble yollara harcandı. Üretim bitirilirken, tüketime yönlendirilen ülkemiz ithalat cennetine dönüştürüldü. Böylece ekonomik kıskaca alınan Türkiye’nin iç ve dış politikası kontrol edildi.
*
Küresel efendiler için lejyoner asker yapılmak istenen Türk Ordusu’na operasyonlar yapıldı.
20. yüzyılın başında mazlum milletlerin kurtuluş mücadelesinde örnek aldığı Türkiye, 100 yıl sonra emperyalistlere taşeron olmaya soyunuyor; İzmir’den, İncirlik’ten kalkan savaş uçakları masum milletlerin üzerine “demokrasi giydirilmiş” bombalar yağdırıyor.
Su, enerji, yer altı ve yer üstü zenginliklerini ele geçirmek isteyen küresel elit, darağacına asmak istediği üç ülkeyi (Türkiye, İran, Suriye) siyasiler üzerinden ele geçirmek istiyor. Türkiye bu tuzağa düşerse sadece bir haçlı savaşının piyonu değil, aynı zamanda kendi ülkesinin de celladı olacaktır.
*
‘Türkiye’yi intihara götüren bu süreçte, dönüştürülen medya ve satın alınmış aydınların halkı yanıltması nedeniyle “savaşa sürülmeden önce”, dört farklı meslekten arkadaş bir araya gelerek bir kitap çıkarmak istedik…’
*
Bu satırlar Rıfat Serdaroğlu, Murat Köylü, Zahide Uçar ve “şahsımın” kaleme aldığı Darağacı: Türkiye, İran ve Suriye adlı kitaptan.
2011 yılında çıkan kitapta Irak’ın işgaliyle başlayan ve Arap Baharı adı altında Orta Doğu ülkelerinde yaşananların BOP projesinin bir parçası olduğunu ifade etmiş ve Suriye’den sonra İran’ın hedefe konacağını anlatmıştık.
*
Zira adamlar açık açık BOP projesi ile Türkiye’nin de dahil olduğu 22 ülkenin sınırlarının değişeceğini, dönemin ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’in 07 Ağustos 2003’te Washington Post gazetesindeki makalesinde; “Büyük Ortadoğu Projesi ile Türkiye dahil 22 ülkenin sınırlarını değiştireceğiz” ifadesiyle açıkça söylemişti.
*
BOP projesinin coğrafyamızla ilgili en büyük hedefi, Türkiye, İran-Suriye ve Irak’tan koparılacak parçalarla kurulacak ve 2. İsrail olarak adlandırılan “Kürt Devletinin” kurulmasını sağlamak. İşte bu proje adım adım uygulandı.
Önce Irak’la başladı ve bu ülke işgal edildi. Bugün Irak’ta merkezi hükümetle birlikte Kuzey Irak yönetimi var. Bu yönetimin başında ise hani şu AK Parti kongrelerinde “Türkiye seninle gurur duyuyor” denilen bağımsız Kürdistan için referandum yapan, ABD’nin bölgede bir numaralı adamı olan Barzani var.
*
Tabii Irak işgali sonrası sıra Suriye’ye geldi. Bu ülkeye harekât başlamadan önce ise Türkiye’de Atatürkçü, vatansever paşalara CIA güdümlü FETÖ ile Ergenekon-Balyoz gibi davalarla operasyonlar yapılıyordu. Açılımlar sayesinde de PKK’lıların ayağına seyyar mahkememeler gönderiliyordu. Bugün Türkiye’nin ısrarla haklı olarak terör örgütüdür dediği YPG’nin bağlı olduğu PYD’nin liderini Ankara’da ağırlıyorlardı. (Sonra bunların biti kanlanıp Türkiye için tehdit oluşturmaya başlayınca Barış Pınarı Harekatı düzenlenmek zorunda kalındı). Kısaca sıra Suriye’ye geldiğinde her şey hazırdı.
*
Irak’ın ardından Suriye de acılara boğuldu. “En kötü barış savaştan iyidir” sözünün kanıtı milyonlarca insan yerinden yurdundan olmasıydı. Suriye’de bunlar yaşanırken Libya’ya da operasyon başladı.
Bizimkiler önce “NATO’nun Libya’da ne işi var.” deyip, sonra tam destek verdiler.
NATO, Müslüman bir ülkeyi bombalarken, bizimkiler de bavulla para gönderiyordu.
*
Uzun uzun anlatmayacağım yaşananları biliyorsunuz. Sonuç itibariyle Libya ve Suriye’de Irak’ta olduğu gibi merkezi yönetimle birlikte yeni yönetimler çıktı. Tabii bunlar olurken Türkiye’nin de demografik yapısı değişti. Diğer milletleri de eklersek 6 milyona yakın yabancı var ülkemizde.
*
Şu an Suriye’nin kuzeyinde ABD’nin açıkça desteklediği PKK/YPG kantonları bulunuyor. “Suriye bizim eski vilayetimizdi. Cuma namazını Şam’da kılacağız.” söylemleriyle Esad’ı devirmek için yola çıkanlar şimdi YPG’yi bölgeden nasıl temizleriz diye düşünüyor. Ama yaptıkları hatadan ders almamış olacaklar ki Libya’ya da Türk askeri gönderiyorlar. Bunu savunurken de “destek isteyen grup BM ve AB ülkelerince meşru kabul edilip tanınıyor” diyorlar. Madem destek verilen grup meşru ve uluslararası arenada tanınıyor. O zaman neden BM Barış Gücü yerine sadece Türk askeri gidiyor?
*
Gelelim İran’a. Görünen o ki İran için sıra gelmiş. Devrim Muhafızları’nın Kudüs Gücü’nün Komutanı Kasım Süleymani ve Irak’taki Şii milis grup Haşdi Şabi’nin ikinci komutanı Ebu Mehdi el Mühendis’e ABD’nin saldırı düzenleyerek öldürmesiyle düğmeye basıldı. Türkiye, Irak, Suriye ve Libya’da düştüğü yanlışlara düşmemeli.Zira İran’dan sonra sıra kimde dersiniz?