Boru değil günah defteri
Doktora gidiyorsun. “Bu bitmiş” diyor. Canın yanıyor. Ağzından bir diş eksiliyor. Çıkıyorsun. Günler, aylar, yıllar. İnsanın dilinin bile hafızası var. Gidip hep o boşluğa dokunuyor. Sana yokluğu da varlığı da aynı bıçağın iki yüzü olanı hatırlatıyor.
Hapisteydim, gördüm. Çalarken yakalananlar, sinirlenince “hırsız” diye bağırıyordu. Muhabbet tellallığından alınanlar kızınca “p....k” diye söyleniyordu. Kendi günahlarını başkasının sayarak arınıyorlardı. Bir zamanlar FETÖ’nün Taraf’ında Fethullah Gülen’e şiir yazanları, Işık Evleri’nden yetişip Graham Fullercilik oynayanların sözlerini görünce aklıma geldi. Demir kapıyı, kör pencereyi bilen eski Genelkurmay Başkanı’na “Neden FETÖ’ye daha çok vurmadın” diye bağırıyorlardı. Oysa Başbuğ kılıcını çekse, o gün Gülen’e ilk siper olacak onlardı.
Gülencilerin değiştirdiği yasa
2009’daki Fethullahçıları kurtarma yasalarını hatırlatınca İlker Başbuğ’a ne çok kızdılar. Oysa Fethullahçı terör ilk kez sanık sandalyesine oturmuyordu. İlk kez de Meclis tarafından kurtarılmıyordu. Kuşkusuz çok eksik, ancak Savcı Nuh Mete Yüksel, 22 Ağustos 2000’de Fethullah Gülen’e “terör örgütü üyeliği”nden dava açmıştı. Yüksel’e kaset kumpasının karıştığı davanın sonunda Ankara 2 No’lu DGM, 10 Mart 2003 tarihinde kararını verdi. Terör suçlarına kısmi af getiren 4616 sayılı kanuna dayanarak hükmün açıklanmasını erteledi. Kısacası Gülen hakkında karar verilmedi. 5 yıl içinde suça karışması durumunda dosyası yeniden açılacaktı.
Türkiye, işte tam da bu dönemde “terörle mücadele kanunları”nı yeniden tartışmaya başladı. Hatırlatalım, 2002-2007 döneminde Adalet Bakanı Cemil Çiçek’ti. Çiçek’in yapmak istediği terör düzenlemeleri ile, halihazırda tepesinde bir terör davası sallanan Gülen’in takipçileri arasında kavga sürdü. Çiçek, silahlı ve silahsız terör örgütleri tanımlarını yasaya sokmak istiyordu. Fethullahçılar ise “silahsız terör örgütü mü olur, niyet bizi yargılamak mı” diyerek bu öneriye karşı çıkıyordu.
Geçen yıl Cemil Çiçek ile görüştüğümde o dönemki kavgayı şöyle anlatmıştı:
“Bizde terör denildiği zaman akla cebir ve şiddet gelir. Ben o tarih itibarıyla da bugün itibarıyla da silahsız terör örgütü olabileceğine inananlardanım. Nihayetinde bunların o gün itibarıyla evlerinde silah, tabanca ya da patlayıcı yoktu. Ama devletin imkânlarını kullanarak yasadışı işler yapıyorlardı.”
Şimdi “olur mu öyle şey” deniyor ya… Kavga o günlerde AKP içine kadar uzanmıştı. Çiçek o günleri şöyle anlattı:
“Bunlar benim için ‘derin devletin adamı’ dediler. ‘AK Parti daha özgürlükçü olacak ama derin Cemil Çiçek ortalığı karıştırıyor’ dediler. Adımı ‘301 Cemil’e çıkardılar.”
Cemil Çiçek’in istediği gibi “silahsız terör” tanımı yapan bir taslak 2005 yılı sonunda hazırlandı. Tasarıyı o dönem özellikle askerin talep ettiği konuşuluyordu. Yasa hazırlığını ortalığa döken Fethullahçılar kıyameti kopardı. Ellerindeki medyayla Çiçek’i ve teklifi hedef aldı. Kavga sürerken 6 Nisan 2006’da Meclis’e sevk edilen yasa taslağında halen “silahsız terör” ifadesi vardı. Adalet Komisyonu’na gelen metinde de halen korunuyordu. İşte bu noktada AKP içinde etkili olan Fethullahçılar, kendilerinin lehine taslağı değiştirtti. Kimin eli etkili oldu bilinmez, Komisyonda kendi teklifini değiştiren AKP sayesinde 29 Haziran 2006’da, Terörle Mücadele Kanunu’nun “Terör Tanımı” başlıklı 1. maddesinde yapılan değişiklik ile terör örgütü tanımına cürüm işleme ve silahlı eylem şartı getirildi. O dönem komisyonda CHP’liler “silahsız terör” ifadesinin varlığını savunurken, AKP’li Hüsrev Kutlu “terörist olmayan insanları terörist göstermeye çalışıyorsunuz” diyecekti. Değişen yasayla FETÖ’nün istediği olmuştu. Karar, Gülen’in hukuki durumunu güçlendirdi ve Gülen beraat etti.
Bakanı da koltuğundan ettiler
Bugün Erdoğan’ın çağrısıyla AKP’liler Başbuğ aleyhine ifade vermek için mahkemeye koşuyor. Ancak açıkça görüldüğü gibi FETÖ, AKP’nin bir bakanının Meclis’e gönderdiği yasayı kendi lehine değiştiriyor.
Üstelik bunları FETÖ de doğruluyor. Üstelik o gün bile.
Şöyle anlatalım…
2 Nisan 2007 günü Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, hükümet içinde etkili bir bakanın, “bu cemaat de çok olmaya başladı” dediğini yazdı. Bakan, yargı ve Emniyet’teki “cemaat örgütlenmesi”ni anlatıyor ve sözlerini şöyle tamamlıyordu:
“Fethullah Hoca istihbarat işlerine meraklıdır. Ama onun merakı yüzünden olan bize oluyor.”
O isim tabii ki dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek’ti.
5 Nisan 2007’de ise Ahmet Hakan’a konuşan bu kez Fethullahçıların etkili bir ismiydi. “Size o açıklamayı yapan bakanın kim olduğunu biliyoruz” dedikten sonra Cemil Çiçek’in ismini şıp diye söylüyordu. Kavganın sebebini Fethullahçı isim şöyle anlatıyordu:
“Bakanın yaptığı bir yasa çalışmasına karşı çıktık. Hem hükümet hem AKP bizim haklı olduğumuza kanaat getirdi. Yasa tasarısı değişti. Bakan gururunun kırıldığını düşündü ve bu olayı kişisel husumete dönüştürdü. Uzun bir süredir hakkımızda tezvirat yapıyor.”
Sonra ne mi oldu? 8 Mayıs 2007, Cemil Çiçek’in Adalet Bakanlığı’nın son günü oldu.
Şimdi Başbuğ’un çıkışı üzerinden 2009 yılını yeniden konuştuk ya. “Bu, boru göstermeye benzemez” diyen Cumhurbaşkanı, “Meclis’in yasama yetkisini dışarıdan birilerinin atıp tutmak suretiyle yere çalma hakkı yoktur” dedi ya. Görülüyor ki 2009’dan yıllar önce de, 2006’da, FETÖ bizzat AKP içinden Meclis’e gelen yasayı değiştirtmekle kalmamış, AKP’nin bakanıyla kavga ederek onu koltuğundan da etmiş. Üstelik FETÖ de o gün “biz değiştirttik” diye anlattığında, ne Erdoğan ne de AKP’den bir başkası “ne alakası var” demiş. Şimdiki gibi Meclis’in itibarı da sorgulanmamış.
Şimdi Başbuğ günahlarını hatırlatınca savcılık kapısında dilekçe kuyruğuna girdiler. Keşke bir zamanlar “Ne istediniz de vermedik” diyenler dilekçe yerine günah defterlerini çıkarsa. Belki hepimizin anlatılmamış hikâyesi oradadır.
Barış TERKOĞLU, 10 Şubat 2020