BOYKOT MU DEDİNİZ ?
‘Anayasa Değişikliği’ diye anılan ama özde ‘Mutlak Monarşi’ye geçişi öngören bir ‘yasa tasarı’na karşı koymak için ‘Boykot’ da düşünülebilir (idi).
Ama o süreç tamamlandı.
Şimdi yeni bir aşamadayız.
TBMM’nde, onca kuralsızlık ve onca ‘Anayasaya aykırılıklar’ sözkonusu iken, Ana Muhalefet Partisi olarak CHP’nin verdiği ‘mücadele’ takdirle karşılanmalıdır.
Ancak tüm yasal direnmelere karşın, bu ‘tasarı’ halkoyuna sunulma aşamasına gelmiş bulunmaktadır.
Hâlâ, Dr Recep’ten tasarıyı geri göndermesini beklemek ise saflığı aşan bir durum olarak değerlendirilebilir.
Çok yazılıp söylendiği için madde madde saymayacağım.
Her maddenin ‘akıldışı’ olduğunu söylemek için ‘hukukçu’ olmaya gerek yok aslında.
Çünkü ‘tasarı metni’ zaten hukusal bir metin değil.
Bir tür ‘hukuku dolanma’.
Dağdaki çoban bile ‘ne’ olacağını biliyor.
Sözde, her şey, usûlüne uygun yapılıyor görüntüsü verilmek istenmektedir.
Eğer bir ‘tuzak’tan sözedilecekse, bu bir ‘usûl tuzağı’dır, ve ne yazık ki tuzağa düşülmüştür.
O nedenle, halkoylamasını ‘Boykot’, bu aşamada ‘teslimiyet’ten öte bir anlam ifade etmez.
Türk ulusunun önünde sadece ve yalnızca ‘iki seçenek’ kalmıştır:
1° Cumhuriyet’i kuran parti olarak CHP’nin, ‘Meclis’i boykot ederek, ‘sine-i millete’ dönmesi.
2° Türk Ulusu’nun, egemenliğin sahibi olarak, ‘Meclis’i işgal etmesi (*).
Yani hem ‘Boykot’ ve hem de ‘İşgal’, Türk ulusunun ‘en demokratik’, ‘en hukuksal’, ‘en ussal’, ‘en bilinçli’, ‘en yurtsever’, ‘en çağdaş’ hakkıdır.
En ‘Cumhuriyetçi’, en ‘Laik’, en ‘Milliyetçi’, en ‘Halkçı’, en ‘Devletçi’ ve en ‘Devrimci’ hakkı olduğu gibi.
Hatta en ‘müslüman’!
Kuşkusuz eğer ‘Kur’an müslümanlığı’ndan söz edilecekse..
Ne yazık ki, CHP yöneticileri, kendi ‘ilke’lerine sahip çıkmadıkları gibi, analarının sütü gibi helal olan, en ‘Doğal Hak’larını da kullanmaktan çekinmektedirler.
Hatta halkoylamasından ‘Evet’ de çıksa ‘Hayır’ da çıksa, başımızın üzerinde yeri var diyorlar.
Sözde ‘çatışma’dan uzak duracaklar.
O zaman ben de, en alçakgönüllü tutumumla, bilimsel öngörümü söyleyeyim:
Seksen milyon insan ne derse desin, Türkiye’nin bir ‘çatışma ortamı’na girmesine, değil doğal, doğaüstü güçler de engel olamaz.
Bundan kaçınmak değil ama çatışmayı ‘akılcı bir yöntemle’ aşmanın sadece ve yalnızca iki yolu var:
Biri ‘iradî’, ikincisi ‘gayri iradî’.
Öncelikle belirtilmesi gereken, Türkiye’deki halkoylaması, İsviçre’deki halkoylasıyla aynı nitelikte değildir, Afganî’dir, yani son çözümlemede ‘gayri iradî’ bir sonuç verecektir.
Dolayısıyla, ‘sandık’tan çıkacak olan ‘seçmen iradesi’, kesinlikle ‘halk iradesi’ olmayacaktır. [Bu konuda gevezelik edecek olan ‘hukuk’ ya da ‘siyaset’ profesörleri, Batı’da hiçbir üniversitede güvenlik görevlisi bile olamazlar, deyip geçiyorum.]
Çünkü, zaten yapılacak halkoylamasıyla, ‘millî irade’nin ortadan kaldırılamasına ‘Evet’ ya da ‘Hayır’ denilmesi istenmektedir.
Buna karşın, tamamen ‘gayri iradî’ olarak, halkoylamasından ezici oranda ‘Hayır’ çıkararak, Türkiye’de bu tür ‘usdışı öneriler’in bir daha ileri sürülemeyeceği beyinlere kazınıp, en uygun sürede ‘erken seçim’ kararının alınması birinci yoldur.
İkincisi, CHP’nin halkoylamasından önce, iradî bir kararla ve temsil ettiği ‘halk iradesi’ne dayanarak, ‘Sine-i millete’ dönmesi ve böylece halkoylamasını engellemesi yoludur.
CHP’nin ikinci şıkkı düşünmediği, düşünemeyecek kadar da basiretsiz olduğu söylenebilir.
Türk halkına, tamamen raslantılara terkedilmiş bir ‘Hayır’ kampanyasına koşulmaktan başka bir ‘seçenek’ bırakılmamış gibidir.
Göz göre göre ‘kaos’a sürüklenmek yolu da denilebilir.
AKP’nin kurulduğu günden buyana, ‘gerilim’den beslendiği, ‘çatışma’yla geliştiği, ‘zorbalık’la yerleştiğini yadsımanın olanağı var mıdır?
Hem bu AKP değil midir, cumhuriyet ve demokrasi düşmanlığı suçundan ‘mahkûm’ olan..
İrticaî faaliyetlerin ‘odağı’ ve ‘ocağı’ olan..
Şimdi AKP yöneticileri, bu ‘değişiklik tasarısı’yla, kendilerini ‘mahkûm eden millî irade’yi ayaklarının altına almak istemektedirler.
Bu ‘anayasa değişikliği’nin özü ve sözü, tek sözcükle budur.
Peki ama, küçük bir olasılık da olsa, ya ‘Evet’ çıkarsa.
‘Sosyal Demokrat CHP’nin kaşının üzerindeki yeri hazırdır.
Sonuçta ‘Cumhuriyet’in yıkılıp, ‘Mutlak Monarşi’nin alaturka modelinin kurulması ‘sandık’tan çıkmış olacaktır.
Ve bu, ‘Meclis’ dışındaki partilerden çok, Ana Muhalefet Partisi olarak CHP’nin sorumsuzluğunun sonucunda gerçekleşmiş olacaktır.
O CHP ki, ‘yemin etmeyeceğiz’ deyip, tükürdüğünü yalayarak yemin etmek zorunda kalan CHP’dir.
Ödün vere vere, Türkiye’yi bugünlere getiren CHP.
Kendisiyle birlikte Türkiye’yi de tüketen CHP.
Oysa ‘Demokrasi treni’ son durağa gelmek üzeredir.
Baykal, ‘Köprüden önce son çıkış’ diyordu ya, işte orası.
Ee atla o zaman kardeşim, bari canını kurtar.
Hayır, AKP ile birlikte batacağız diyorlar.
Çünkü AKP için de, bu hakoylaması ‘kurtuluş’ değildir.
345 bin ‘Numan’ da olsa AKP’ye kurtuluş yok.
Türkiye’nin ‘İkinci Kurtuluş Savaşı’ deniyor ya; o kurtuluş, halkoylamasının hemen ardından başlayacak aslında.
IŞİD, PKK, YPG daha uzun bir süre gündemimizde olacaklar.
Onlardan kurtuluş zamana ve ‘iç cephe’nin sağlamlığına bağlı.
Ama Türkiye’nin, ‘irtica’ virüsünden bir an önce kurtulması gerekiyor.
Onlar bu ‘tasarı’yı getirip oylayarak cami duvarına işemiş oldular bir kez.
O cami avlusu yıkanacak.
İç cephenin ‘sağlam’ olması ‘temiz’ olmasından geçiyor.
Elebaşları hesap verecek, sempatizanları da ‘tövbe’ edecekler.
Başka çıkar yolları yok.
Ve Türk ulusu kurtuluşunu başaracak yetenektedir.
Yeter ki, bir kez ‘karar’ vermiş olsun.
Umalım ki, ‘toplumsal gelişme’ siyasal gelişmenin önüne geçmemiş olur.
Habip Hamza Erdem
(*) Türkiye’nin gerçekten geçici ve acil bir ‘Millî Mutabakat Hükûmeti’ne ihtiyacı var. ‘Meclis’ içi ve dışında olan ve son seçimlere katılma hakkına sahip ‘tüm’ siyasal partiden en az ‘bir temsilci’nin olacağı bir ‘hükûmet’. Türkiye’nin tek ‘demokratik çıkış’ı buradadır, aksi halde gökten tüm melekler de inse, ‘çatışma’ kaçınılmazdır. Aha buraya yazmış olayım.