BÖYYÜK PROJELER (II)
Öncelikle Avrupa’da tartışmalı ‘Böyyük Projeler’in haritasına bakalım:
Sarı renkli olanlar, Diane Robert’in kendi çabalarıyla bulduğu projelerdir [www.pcscp.org/IMG/pdf/mouvements_sociaux_anti_gpii.pdf].
Mavi rekle işraretlenmiş projeler de « direnme alanlarının çevre hukuku açısından haritasını çıkaran » Ej Atlas sitesinden alınmıştır. Bu kuruluş EJOLT (Environmental Jusice Orgasations, Liabilities and Trade) tarafından yönetilmektedir.
Mor renkli projeler de, Fransız aktivist ve gazeteci Nicolas Haeringer tarafından başlatılan Eylemler (Mouvements) adlı dergi ile Toplumsal Eylemler Uluslararası Entetllektüel Birliği (Intellectuel collectif international des mouvements sociaux) haritalarından derlenmiştir.
Bu ‘yararsız ve zorakî’ projelerin tam listesini de ilgilenenler için verebiliriz :
Bu ‘yararsız ve zorakî’ projelerin haritada gösterilenler arasında, Türkiye’deki belli başlıları ise, bütün dünyada ‘çevre katliamı’ olarak bilinen III. Boğaz Köprüsü (Yavuz Sultan Selim Köprüsü) başta olmak üzere, Tuzla Termik Santrali, Istranca dağlarındaki Yıldız Dağı maden işletmesi, Taksim Gezi Parkı düzenlemesi, Yalova Kimyasal Artık Tesisleri’dir.
Kuşkusuz, genel olarak ‘çevreci’ olarak bilinen bu eylemci grupların (mouvements sociaux) uluslararası bir dayanışması da var. Bunlar başlangıçta Savunulacak Alan (Zone à défendre -ZAD) gönüllüleri ya da militanları olarak örgütlenmişlerdi.
Ancak savunulacak alanın niteliğine göre değişik renk ve biçimdeki ‘mücadele’ örgütleriyle de ilişki kurmaya başladılar.
İşte Fransa’da Nantes kenti yakınlarında Notre-Dame-des-Landes bölgesinde kurulması düşünülen Kıtalararası Havaalanı projesine karşı çıkan Alan Savunucularının diğer ülkelerle olan ilişkilerini de aşağıdaki haritadan izlemek olanaklıdır.
Bu eylemler önce RTE-T’ye karşı, yani Recep Tayyip Erdoğan-Türkiye değil, Avrupa Konseyi’nin (Reseau de TransEuropéen Transport) direktifine uygun olarak yapılması düşünülen Lyon-Torino hızlı tren hattına karşı başlatıldı.
Ne var ki, Avrupa Konseyi’nin ‘Enerji’ ve ‘İletişim’ alanlarında buna benzer ‘direktifleri’ de vardı ve sözkonusu projeler sözde ‘demokratik’ yöntemlerle, ilgili ülkenin parlamentolarında görüşülüyordu.
Oysa, çok iyi bilindiği üzere, bu ‘Böyyük Projeler’ Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan ve Takımı (RTE-T) kapsamında görüşülüp karara bağlanıyordu.
Dr Recep, mitinglerde ‘aziz milletimiz’in gözlerinin içine bakarak, Artvin’de nasıl bir ‘Böyyük Proje’ istediğini anlıyor ya da zaten projeyi ihale ettikten sonra ‘aziz milletimiz’e nasıl doğru bir iş yaptığını muştuluyordu.
Kuşkusuz burada Türk iç politikasına yönelik bir eleştiri yapma niyetimiz yok. Tersine, bu GPII (Grands Projets ‘Inutiles’ et ‘Imposés’) ya da güzel Türkçemizle ZZBP (Zararlı ve Zorakî Büyük Projeler)’in ‘neoliberalizm’in bir ürünü olduğu ve ‘Büyük Bunalım’ (2008)’le birlikte artık çığırından çıktığına dikkat çekmektir.
Neo-liberalizmin Nitelikleri
Her ne kadar ‘Neo-liberalizm’in 20 Yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkığı söylense de, kökenlerini Tevrat ve Kuran’da bulanlar da vardır.
Ancak, özellikle 1980’lerden sonra ‘dışa açık büyüme’ modelleri, aynı zamanda, uluslararası finans merkezlerinin ‘bir koyup üç alma’ beklentilerine yanıt verecek biçimde gelişecekti.
Bir yandan ‘özelleştirme’lerle varolan ‘Büyük İşletmeler’ özel kesime devredilirken öte yandan ‘kamu-özel katılımcılığı’yla yeni ‘Büyük Projeler’e girişilecekti.
Giderek ‘Büyük Projeler’e alışılacak ve daha sonraki yıllarda, ‘Büyük Bunalım’la finansal kesimin kurtuluşuna ‘can simidi’ olacaklardır. Bir bakıma ‘sistem’in kurtuluşu için ‘son çare’ olacaklardır da denilebilir.
Yani yararlı olup olmamaları, belki sistemin ideolojisi olan ‘neo-liberalizm’in bir gereğidir ama, zorakîlikleri sistemin içine düştüğü ‘bunalım’dan kaynaklanmaktadır.
Ama önce sistemin ideolojisinin niteliklerini sıralamakta yarar vardır.
Biçim olarak ‘güneş’e benzetenler olduğu gibi altı kollu bir ‘virüs’e benzetenler de yok değildir.
Kollardan biri, Ejderha ya da ‘Büyük’lük simgesi Goliath [Kur’an’daki Jalut’u (جالوت)-Bakara 247-252]’ı temsil etmektedir.
Bu büyüklük, ikinci özellik olarak, sınırsız ve engelsiz bir ‘Piyasa’ gerektirmektedir. Dünya genelinde ya da global..
Üçüncü özelliği, Politika-ötesi (post-politik) bir Çevre (l’ordre urbaine post-polique) gerekliliğidir. Yani artık büyük ya da ‘dünya piyasası’nın gereklerine göre düşünüp, onun isteklerine göre davranılacaktır. Bu aynı zamanda ‘Yeni’-Demokrasi’nin de gereğidir.
Dördüncü özelliği Yaratacı Yıkıcılık (Destruction créatrice)tır; büyüme ve metalaşma (marcandisation) uğruna yıkılmayacak yapı ya da alt-yapı kalmayacak demektir.
Beşincisi Toplumsal Eşitsizlik: Her he kadar politikacılar ‘toplumsal adalet’ diyorlarsa da, neo-liberalizm, toplumsal eşitsizliği gelişmenin motoru olarak görür.
Altıncı özelliği de çekim merkezi (polarisation spatiale) de denilebilecek, iletişim ağlarının verdiği olanaklarla cazibe alanları yaratmak ya da bu alanlara katılmak olacaktır.
İşte bu altı kollu ahtapot, kimi düşünürler için, Tanrı’nın verdiği bir nimet ya da insanlığın ulaştığı ‘son aşama’dır.
Zararalı ve Zoraki Büyük Projeler’e bu neo-liberal düzenin pencerisinden bakıldığında ise ‘Gelişme için gerekli mega projeler’ olarak görülürler.
Tam da bu nedenle, Avrupa Konseyi’nde olduğu kadar, Globalleşme’nin kurumlarından olan Dünya Bankası, IMF, OECD tarafından desteklendiği gibi G20 ve Davos vb zirvelerde ise ‘somutlaştırılmakta’ ve uygulamaya yönelik ‘karar’lar alınmaktadır.
Artık, toplumsal kesimler için sadece ya ‘kuzu gibi’ kabullenmek ya da karşı koymak için ‘eyleme geçmek’ kalmakatadır.
Gelecek yazıda da bu grupların uluslararası ‘dayanışma’sına değinelim.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem