Orta Asya’nın kilit ülkesi Kazakistan dün sandık başına giderek bir dizi anayasa değişikliği maddesini oyladı. Anayasanın üçte birini değiştiren referandum metni %68 katılım ve %78 "evet" tercihi ile kabul edildi. Gençlerin yoğun ilgi gösterdiği oylamada en yüksek katılım Türkistan (%80) ve Karaganda bölgesinde (%79) gerçekleşti.
Kazak bozkırlarındaki anayasallaşma ve demokratikleşme süreci geçmişten bugüne kendisine özgü bazı unsurlar içeriyor ve Türkiye, Türk Dünyası açısından da önem taşıyor.
Bağımsızlığın elde edildiği 16 Aralık 1991’den bugüne kadar büyük ölçüde istikrarını koruyan ve farklı etnik/dini toplulukları barındırmasına rağmen barışçıl bir toplumsal yaşamın dikkat çektiği Kazakistan, Ocak ayındaki üzücü olaylarla kimi tehlike ve riskleri de gün yüzüne çıkarmış oldu.
Gelir ve fırsat adaletsizliği, yoksulluk, yolsuzluk gibi sorunlar küresel salgın ile birleşince ekonomik kırılmalar politik sarsıntıları da beraberinde getirdi.
Bu bakımdan dünkü anayasa değişikliği hamlesinin en önemli motivasyonu ülkedeki istikrarı yeniden güçlü biçimde tesis etmek, süper başkanlık modelinden bir adım daha uzaklaşmak ve devlet/halk ilişkisini olabildiğince uyumlaştırabilmek... Yeni Cumhurbaşkanı Kasım Jomart Tokayev ülkenin bugüne kadarki kazanımlarını da koruyarak "yeni Kazakistan" parolasıyla bir dizi yenileşme sağlamaya çalışıyor.
Ancak bu değişiklileri daha iyi kavramak için biraz geriye gitmek gerek. Kimi değerlendirmelerde bu detaylara yer verilmediğini görüyorum!
Esasında dünkü yönetimsel değişim adımlarının ilk basamakları 2010 yılından sonra da kendisini göstermeye başlamıştı.
Birinci Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev ülkesindeki Başkanlık sistemine dar kapsamda da olsa ilk müdahaleyi 21 Mayıs 2007 tarihindeki değişiklikle yapmıştı. Değişikliğin ardından şöyle demişti:
“Bu Anayasa değişiklikleriyle, yönetim sistemimiz Başkanlık Tipi Cumhuriyet olarak devam etmekle birlikte, parlamentonun yetkilerinin kapsamlı bir şekilde genişletmesine yönelik çalışmalar yapılmasını öneriyorum. Bu değişiklik, bizi başkanlık tipi cumhuriyet modelinden başkanlık-parlamenter tipi bir yönetim modeline taşıyacaktır.”
Başkanlı-parlamenter sistem SSCB sonrasındaki devletleri inceleyen Shugart ve Carey’in bir sınıflandırmasının ürünüdür. Burada parlamenter sistemin unsurları yerlerini korurken halkın seçtiği bir devlet başkanı sisteme sokulur. Böylelikle başkanlık, yarı başkanlık ve esasen parlamenter sisteme de tam benzemeyen bir model ortaya çıkar. Modelin avantaj ve dezavantajlarına bakıldığında “süper başkanlık” ile parlamenter sistem arasında bir yerde durur. Her iki sistemden bir diğerine geçmek isteyen ülkeler bu modelle mutlaka yüzleşirler. Anayasal açıdan ise bu modelin parlamenter mi yoksa süper başkanlığa mı kayacağını gösteren en önemli 3 uygulama kanun yapma, azil ve fesih yetkisidir.
Yani devlet başkanı kanun yetkisini devralabilir mi? Meclisi fesh edebilir mi? Bakanlar kurulunu azledebilir mi?
Bu kapsamda 2017 yılında başlatılan ve devlet başkanı yetkilerinin bir kısmını hükümete/parlamentoya devretmesini sağlayan Anayasa değişikliği milletvekilleri tarafından kabul edildi. Anayasanın 19 maddesinde 26 değişiklik yapılarak Cumhurbaşkanının yasama/yürütme alanındaki 35 yetkisi devlet başkanından alınarak hükümet ve parlamentoya aktarılmış oldu. Burada gerçekleşen bazı değişikliklere bakıldığında başkanın kararname çıkarma yetkisi bir miktar daraltılmış, Devlet programını onaylamakta yetkisi hükümete geçmiş, Bakanlar kurulunun sadece başkana değil, parlamentoya karşı da sorumlu olması getirilmişti…
Elbette bu değişikliler yeterli değildi. Hem gerçekçi ihtiyaçlara uygun hale getirilmeli hem de halkın bu iradeye katılımı sağlanmalıydı. Ama ülkenin gelecekte ne yaşayabileceğine yönelik bir işaretti.
Ayrıca 2017’dek değişiklikte Anayasaya kurucu Cumhurbaşkanının Nursultan Nazarbayev olduğu ifadesi eklenmişti.
Dünkü referandumla yapılan değişikliklerden biri de bu ifadenin kaldırılmasıydı. Haliyle bu değişikliğin de ülkenin siyasal eksenine, yönetsel dengelerine etkileri olabilir!
Ben 2018 yılında Nazarbayev’in görevi kendi isteğiyle bırakabileceğini iddia etmiştim. Nitekim öyle de oldu. 19 Mart 1919’da görevinden ayrılarak bugünkü Cumhurbaşkanı Kasım-Jomart Tokayev’i Cumhurbaşkanı olarak önerdi.
Bugün anlaşılmaktadır ki özellikle 2017’deki anayasal değişiklikler biraz da bu görevi bırakma kararının altyapısıydı. Kendisiyle yaptığımız görüşmede “Görevi bırakma kararını 2017’de verdim” demişti.
Şimdi son yapılan değişiklilere tekrar dönecek olursak Cumhurbaşkanı Tokayev'in kurmak istediği modelde iki boyut öne çıkıyor…
Birincisi yönetim sistemini daha ileri bir adımla parlamentoyu güçlendirecek şekilde konumlamak… Tokayev konuşmasında açıkça “Parlamenterizm” ifadesini kullandı. Ülke tarihinde ilk kez Parlamento bu kadar güçlenecek.
İkincisi de Nazarbayev sonrası halkın beklentileri ve yönetimdeki güç dengelerini mevcut Cumhurbaşkanının daha rahat ve hızlı şekilde çalışabileceği bir noktaya getirmek. Erkler sistemini düzenleyerek, kadro değişimlerini hızlandırmak… Tokayev göreve geldiğinden bu yana sabit gelirlileri gözetmeye, yoksulluğu ve yolsuzluğu azaltmaya çalışıyor. Bu sorunların üzerine ciddi biçimde eğiliyor. “Halkını duyan devlet” sloganı da devlet organları ile halk arasındaki uyumu artırmak üzerine kuruldu. Bu anlamda halkın desteğini de görüyor. Geleneksel ve yenilikçilik arasında ülkesine uygun bir denge kurmak istiyor.
İşte dün kabul edilen maddelerden bazıları:
- Cumhurbaşkanı görevdeyken siyasi partiye üye olamayacak.
- Aynı şekilde çok güçlü yetkilere sahip eyalet valileri de partilerde üst düzey görevlerde bulunamayacak.
- Cumhurbaşkanının yakınları, akrabaları devletin üst düzey görevlerine ve yarı kamu şirketlerinin yönetimine getirilmesi kanunla yasaklanacak.
- Cumhurbaşkanı bölge ve şehir belediye başkanlarını/valilerini/akimlerini tayin ederken en az iki aday gösterir.
- Anayasa mahkemesi 11 üyesiyle kurulacak. Anayasa Mahkemesi Başkanı, Parlamento Senatosunun onayı ile Cumhurbaşkanı tarafından, 4 üye Cumhurbaşkanı, 6 üye Senato ve Meclis tarafından belirlenecek.
- Kanunları kabul etme yetkisi sadece Mecliste olacak. Nisbi temsil sistemine geçilecek.
- Siyasi partilerin kayıt işlemleri kolaylaşacak. Partilerin seçime girmesi için toplaması gereken imza sayısı 20 binden 5 bine düşürülecek.
Bakalım bu değişiklikler siyasal, sosyal ve yapısal olarak ülkeye neler getirecek? Özellikle doğrudan dış yatırım için bir çekim yaratacağı düşünülebilir. Yakından takip etmeyi sürdüreceğiz. Kazakistan hem bölgesi hem de Türkiye için çok stratejik bir öneme sahip...