Bu Böyle Biline!..
Sözcü gazetesi bugün sürmanşetten bir ilan vermiş…
“DEVLETİ KAYBETTİK” demiş özet olarak… Atatürkçü olduğunu iddia eden bir gazetenin sürmanşetten verdiği bu haber kimin ve/veya kimlerin işine yarayacaktır?
Leş kargalarının kahkahaları, çakalların ulumaları ayyuka çıkmıştır. Küresel çeteler “BAŞARDIK” zannıyla ellerini ovuşturmaktadır.
Öfkeliyim, kızgınım ve hatta isyan ediyorum. “DEVLETİ KAYBETTİK.” Bu ilan bir tehlikeyi işaretten daha çok, bir teslimiyet, yılgınlık ve hatta mücadeleden vazgeçiş ifadesi taşımaktadır.
“MEMLEKET YASTA, ACIMIZ BÜYÜK… DEVLETİN RUHUNA EL-FATİHA”
Memleket yasta değil, acılı değil öfkeliyiz. Ve var olan öfkemiz tam bağımsız Türkiye için mücadelemizdeki azim ve kararı pekiştirmektedir.
“1919 yılı Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir:
Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı’nda (1) yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük Savaş’ın uzun yılları boyunca millet yorgun ve fakir bir durumda. Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı’na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve hilâfet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükûmet âciz, haysiyetsiz ve korkak. Yalnız, padişahın iradesine boyun eğmekte ve onunla birlikte kendilerini koruyabilecekleri, herhangi bir duruma razı.
Ordunun elinden silâhları ve cephanesi alınmış ve alınmakta...
İtilâf Devletleri, ateşkes anlaşmasının hükümlerine uymayı gerekli bulmuyorlar. Birer bahane ile İtilâf donanmaları ve askerleri İstanbul’da. Adana ili Fransızlar; Urfa, Maraş, Ayıntap (Gaziantep) İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya’da İtalyan askerî birlikleri, Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay ve memurlar ile özel ajanlar faaliyette. Nihayet, konuşmamıza başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919’da, İtilâf Devletleri’nin uygun bulması ile Yunan ordusu da İzmir’e çıkartılıyor.”
Türk milletinin ders kitabı “NUTUK” bu satırlarla başlamaktadır. Milletin ne ordusu ne de parası vardır. Ordu kurulmuş, para bulunmuş, dünyanın önünde diz çöktüğü Bağımsızlık Savaşı kazanılmış, tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuş ve cihana ilan edilmiştir.
İçinde bulunduğumuz durumda düşmanımız belli… Ana düşman kayıtsız ve şartsız emperyalizm ve onun piyonları…
Ama kendilerini bizimle aynı yolda yürüyor var sayanların bu davranışını izah etmek mümkün değildir. Gaflet, delalet ve hatta… desem, sözcükler bu aymazlığı ifadede inanın çaresiz kalacaktır.
Doğrudur, devletin içine sızmalar olmuştur.
“Mustafa Kemal Paşa, akşam üzeri Türk Ocağı’na uğradı. Ocak Başkanı Fevzi (Germen) diğer Ocak mensupları ile birlikte kendisini karşılamıştı.
Mustafa Kemal, gençlere:
-Sağlık, sosyal, kültürel ve tarım alanlarında köylüyü aydınlatacak ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz? Bir programınız var mı? diye sorunca bir genç atıldı.
-Paşam, harcırahımız ve vasıtamız olmadığı için köylere gidemiyoruz. Mustafa Kemal’in canı sıkılmış ve rengi atmıştı. Son derece kızgındı.
- “SİZ GİDEMİYORSUNUZ AMA BİR SÜRÜ YOBAZ AYAĞINA ÇARIĞINI ÇEKTİĞİ GİBİ, SIRTINDA TORBASIYLA, KARANFİL vs SATIYORUM DİYE İNKILÂBI KÖSTEKLEYEN YAYINLARLA KÖYLERİ ADIM, ADIM DOLAŞIYOR. SİZİN İSE BU KONUDA HİÇ BİR TEDBİRİNİZ YOK.” 1931-Aydın Türk Ocağı
Birilerinin yüz gram kahve ile çıktığı, kovuldukları kapıları defalarca çaldıkları, amaçlarına erişmek için her türlü aracı kullanarak önce belediyelerde, daha sonra Türkiye’de iktidar olduklarının altını çizerek, sazımızın en kalın teline, bam teline basalım.
Sözcü’nün yazdığı eksiktir. Nakşibendiler devletin içinde baş köşededir. 864 rakımlı tepede, Gülen’in çok yakın bir dostu saltanat sürmektedir. Bunun yanı sıra tüm cemaatten kişileri bir araya toplayan, Halid-i Cemaati’ni göz ardı etmek mümkün değildir. Üstelik “Gümüşhanevi” müritlerinden bir zat-ı şahane “Devlet benim-Ben yaptım oldu” demektedir.
Devletin içinde iktidarın eliyle kurduğu bir “paralel devlet” mevcuttur. Hatta bu devleti(!) iktidarın yardımıyla İmralı’daki cani yönlendirmektedir. Hatta Beşir Atalay “Öcalan”ı, Kürtlerin lideri ilan etmiştir.
Atalay, Abdullah Öcalan’la görüşmelerin de devam ettiğini anlatırken, “Beğenin ya da beğenmeyin, Öcalan Kürtlerin lideri. Bir mekanizma oluşturduk. MİT Öcalan’la görüşüyor. Biz BDP’lilerle görüşüyoruz, onlar da Kandil’le görüşüyor” diye konuşmuş, merd-i Kıpti şecaat arz ederken, sirkatini söylemiştir. Paralel devletin itirafı bir iktidar sözcüsü tarafından yapılmıştır.
Gelelim Sözcü’ye. “Suyu taşıyanın helkesi, oduna gidenin baltası ol” İşte marifet budur. Helkeyi delmek, hele, hele baltanın sapını kırmak marifet değildir.
Çok okunan yazarları, tirajı da çok fazla olabilir bu gazetenin… Önemli olan tiraj uğruna, milletin azim ve kararını kıracak, onları yılgınlığa ve ümitsizliğe sevk edecek duyguları aşılayacak yayımlar yapmamaktır. “Atatürkçüyüm” demek başka, gerçekten “Kemalist ve devrimci” olmak ise bambaşka bir şeydir.
Devrimci, anti-emperyalist olacak ve küresel çetelerin ekmeğine yağ süren yayınlar yapmayacak, iktidarın devşirmeliğine soyunmayacaksın.
Sözcü’de yazılanlar düşmanların dahi söylemeye cesaret edemeyeceği, gerçeği asla ifade etmeyen söylemlerdir.
“ACI KAYBIMIZ”, “DEVLETİ KAYBETTİK” manşeti ile verdiği tam sayfa ilan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş felsefesine ihanettir. Kuvva-i Milliye Şehitleri’nin ruhu taciz edilmiş, Atatürk’ün vasiyetine de ihanet edilmiştir. İktidarın arkasında olan, ulus devleti yıkmayı görev bilen küresel güçlerin, Türk milletinin ana düşmanı emperyalizmin sözcülüğüdür bu yazılanlar…
Türkiye Cumhuriyeti Devleti; Bağımsızlık İhtilâli’nin büyük utkusuyla gerçekleşen ve tüm dünyanın önünde saygıyla eğildiği demokratik bir devrimdir. Bu devrim, Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde, küçük bir azınlık dışında aralarındaki etnik, dinsel, mezhepsel ve siyasal farklılıkları öteleyerek bir araya gelen Türk milleti tarafından, kanla, irfanla ve can pahasına gerçekleştirilmiştir.
Bu devrimin adı “Türk mucizesi”dir.
“Temeli büyük Tük milletinin ve onun kahraman evlatlardan meydana gelen büyük ordumuzun vicdanında akıl ve şuurunda kurulmuş olan cumhuriyetimizin ve milletin ruhundan mülhem prensiplerimizin bir vücudun izalesi ile haleldar olabileceği zehabında bulunanlar, çok zayıf dimağlı mutsuzlardır.” (19.06.1926, Anadolu Ajansına Demeç- Gazi Mustafa Kemal Paşa
Cumhuriyet’in temeli büyük Türk milletidir. Ve bu millet, Türk milleti dünya var oldukça yaşayacaktır. Toroslardaki çadırlardan halen duman tütmektedir. Bu nedenle Sözcü’nün bu ilanını, “çok zayıf dimağlı mutsuzlar”ın hezeyanı olarak kabul etmek gerekir.
Sözcü’yü kınamak yeterli olmayacaktır. Türk milleti, bu aymazlığa, bu öğretilmiş çaresizliğe gerekli cevabı verecektir.
Bu devleti yıkmaya, hele, hele cemaatmiş, tarikatmış, küresel çetelerin uşaklarıymış, hiç farketmez kimsenin gücü yetmeyecektir. -“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” SÖZCÜ’nün verdiği ilana TÜRK MİLLETİNİN CEVABIDIR!..
BU BÖYLE BİLİNE!
Figen ÖZEN, 16 Ocak 2014