Bu da Apo ile izdivaç kumpası
Bir cinayet kuşkusuz polisin meselesidir. Zekice işlenmiş bir cinayet ise roman konusu olabilir. Sherlock Holmes’tan biliyoruz, benzersizlik bir ipucudur. Haliyle bir suçun hikâyesini anlatırken önce akıl arıyoruz.
Siz hiç savcınıza öğrettiniz mi? Biz öğrettik. Elbette avlumdaki kuşlar gibi ekmek ile değil. Mutlaka zekâ da gerekiyor.
Şöyle anlatayım...
Bizi bir MİT mensubunun cenaze haberi nedeniyle ifşa suçlamasıyla tutuklatan savcılar, MİT’e dair bir başka iddianame yazmıştı. 7 Şubat 2012’de MİT Başkanı Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılmasına varan kumpası konu alan iddianamede; bir MİT mensubunun adı, soyadı, anne ve baba adı, doğum yeri ve tarihi, hatta kimlik numarası açıkça yazıyordu. “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” diye savcıları eleştiren bir yazı yazdıktan sonra kendi iddianamemi elime aldım. Bu kez görseldeki hiçbir MİT mensubunun kimliği açıklanmadığı gibi, şehit olan MİT mensubunun bile adını kısaltmışlardı. Demek öğretebilmiştik!
Mesele biz değiliz, gelelim konumuza...
7 Şubat MİT krizine dair yazılan iddianamede öyle tuhaf bir hikâye var ki insan “yok artık” diyor. Yıllardır ağzımızdan düşmeyen “derin devlet” lafını hatırlayıp “devlettekiler sahiden yeterince derin mi” diye düşünüyorsunuz. Zira Türkiye tarihinde istihbaratı konu alan en büyük kumpasın mahalle karakolunda bile kurulabileceğini anlıyorsunuz.
MİT’çi gazeteciye PKK gözaltısı
Bilmeyenler için hatırlatayım...
7 Şubat 2012’de Hakan Fidan ve MİT yöneticilerinin FETÖ bağlantılı savcılar tarafından ifadeye çağrılmasıyla hatırlanan hikâye biraz geçmişe dayanıyordu. Kritik aşaması 20 Aralık 2011’de PKK’nin basın ayağına yapılan operasyon ile gerçekleşti. FETÖ iltisaklı polis ve savcılar, bu operasyonda MİT’çi M.Ö’yü de gözaltına aldı. M.Ö. PKK’nin içine sızmıştı. (Hem iddianamede hem de yandaş medyada M.Ö’nün ismi açıkça yazıyor.) FETÖ bağlantılı polisler, M.Ö’nün Emniyet’e gelen MİT görevlileriyle görüşmesine izin vermedi. Üstüne üstlük baskı altına alarak MİT’in PKK içindeki faaliyetlerini anlattırdı. Bu ifadeyi bir basamak olarak kullanıp Hakan Fidan dahil MİT yöneticilerini PKK bağlantılı olmakla suçlayıp ifadeye çağırdı.
Kısaca anlattığım hikâyeyi, medyayı takip edenler biliyor. Zira bir MİT’çinin cenaze haberi nedeniyle bizi tutuklatan savcılar, kendi yazdıkları iddianamede tam 45 sayfa MİT ile ilgili eski gazete yazılarına yer vermişler.
Çay dökme kumpası
Beni şaşırtan ayrıntı ise başka. FETÖ iltisaklı polisler, iddianamede anlatılana göre M.Ö’nün ifadesine ekleme de yaptı.
Bir ifadeye ekleme nasıl yapılır diye merak ediyorsanız size M.Ö’nün ağzından anlatayım:
“...ifadesinin bitmesine rağmen gözaltı işleminin devam ettiğini, (Avukat) Ümit Doğan gittikten 1-2 saat sonra komiser Ayhan, müdür Serdar Bayraktutan’ın kendisi ile oturup sohbet etmek istediklerini, ‘otur’ demesi üzerine çay yaptıklarını, sonrasında Serdar Bayraktutan ile komiser Ayhan’ın çayı koyup beklerken, birden ifadesinin bulunduğu dosyanın üzerine çay döktüklerini, davranışlarından kasten çayı döktüklerini anladığını...”
İddianameye göre, saatler süren 48 sayfalık ifadeye polisler kasıtlı olarak çay döktü. Yeniden çıkış alırken iddianameye bazı eklemeler yaptılar. Bunu da hem MİT mensubu M.Ö’ye hem de ifadeye giren avukata fark ettirmeden imzalattılar.
M.Ö., o anı şöyle anlatıyor:
“...Gözlüğü olmadığı için detaylı şekilde inceleyemediğini, sadece önden bir iki sayfaya baktığını, herhangi bir değişiklik görmediğini ve aşırı yorgun olduğu için zaptı imzaladığını...”
Avukat Ümit Doğan da “çay dökme kumpası”nı doğruladı. Doğan, ifadesinde çay bahanesiyle bir kez daha imzalatılan ifadeyi kontrol etmediğini kabul etti.
İzdivaç kumpası
Siz de aynı soruyu sordunuz mu? FETÖ’cü polisler MİT’çi M.Ö’nün ifadesine ne ekledi?
İddianamede yer alan bilgilere göre M.Ö., ifade aralarında polislerle sohbet ediyordu. İşte bu sırada FETÖ bağlantılı polisler Mısır Çarşısı Patlaması davasında sanık olan sosyolog Pınar Selek’i, M.Ö’ye sordular. M.Ö. ise Selek’in patlamadan sorumlu olmadığını söyledi. Ancak anlattığına göre polislerden biri sohbeti tuhaf bir noktaya getirdi:
“Orada bir polis bana ‘gazetede okumuştum, Apo Pınar Selek’e âşık olmuş’ dedi. Ben de ona 2007’de Hürriyet gazetesinde böyle bir durum olduğuna dair haber çıktığını söyledim, konu bu şekilde kapandı.”
Bir ima var, ama ne eklendiğini açık olarak iddianamede ifadesi yer alan tanık polis memuru M.K. şöyle anlattı:
“Bu değişiklikle benden sadece Karayılan’ın psikolojisinin nasıl olduğunu gözlemlememi istediler. 2005 yılında sevinçli ve mutlu olduğunu, 2009 yılında kızgın olduğunu, 2011 yılında ne dediğini bilmez, başladığı cümlenin nerede biteceği belli olmayan bir yapıda olduğunu söyledim. Bir dönem Öcalan ev hapsine çıkarılacak, Pınar Selek’le evlenmesi sağlanacak ve zamanla da unutulması istenecekti. Bu dönemde örgütün liderliğini Karayılan yapacaktı. Zaten şunu söyleyeyim, 2005 yılında üç kelimeden birisi ‘önderlik’ olan Karayılan, 2011 yılında bir saat içinde sadece iki kere ‘önderlik’ dedi.” (“Önderlik”, PKK çevrelerinde Apo’yu ifade ediyor. -B.T.)
İfade yazma işiyle ilgilenen tanık polis memurunun da doğruladığına göre, MİT’çi M.Ö’nün ifadelerine söylemediği halde işte bu kısımlar eklendi.
Hem MİT’e hem Selek’e kumpas
M.Ö., FETÖ bağlantılı savcıların karşısında durumu fark edince onları şöyle anlattı:
“...Pınar Selek ile ilgili hiç söylemediğim ibarelerin eklendiğini fark edince ‘bunlarda yanlışlık var, Pınar Selek ile ilgili böyle bir ifade vermedim’ dedim...”
8 yıl sonra yazılabilen 7 Şubat iddianamesine göre, FETÖ bağlantılı polisler, Apo ile Selek’in evlendirilip Apo’nun yerine Karayılan’ın geçeceği ve bunu da MİT’in organize edeceğini söyleyen kısımları M.Ö’nün ifadesine geçirerek hem MİT’e hem de Pınar Selek’e kumpas kurdu. Ve tüm bunları şaşkınlık verici şekilde MİT mensubunun orijinal ifadesinin üzerine çay dökerek başlattı.
Böylece Türkiye tarihine bir de “izdivaç kumpası” ya da “çay dökme kumpası” geçmiş oldu. Kulağa tuhaf geliyor ama yaşananları düşününce “mesele gayet ciddi” diyorsunuz.
Barış TERKOĞLU, 15 Haziran 2020