Bu Halktan ''Ne Köy Ne Kasaba Olur'' Diyenlere Sesleniyorum: Devrimleri Halk Yapar...

Bu Halktan ''Ne Köy Ne Kasaba Olur'' Diyenlere Sesleniyorum: Devrimleri Halk Yapar...

İletigönderen İrfan Tuna » Prş Tem 21, 2011 11:24

BU HALKTAN “NE KÖY NE KASABA OLUR” DİYENLERE SESLENİYORUM: DEVRİMLERİ HALK YAPAR…

“Bu ülke bu güne değin ne çektiyse cahillerden, cahillikten, aymazlıktan çekti” diyorlar.

Bir bakıma doğru bu.


1950’lerde Menderes, halkımızın bu bilinçsizliğine ve cahilliğine vurgu yaparak, “Ben istesem, odunu bile milletvekili seçtiririm…” demişti. Daha sonraları Evren’ler, Özal’lar, Çiller’ler, Tayyip’ler halkın bu saflığından, bilgisizliğinden yararlanarak, iktidarlarını sürdürdüler.

Şu tartışılmayacak bir gerçek ki, ihalelere fesat karıştıran, hayali ihracat yapan devlet adamları, ormanları yağmalayan orman bakanları, bir gecede zengin olan oğullar, kızlar, damatlar, çeşit çeşit, boy boy saray yavruları, bu halkın oylarıyla seçilen AKP döneminde ortaya çıktı. Bu yağma ortamında birisi sesini yükseltip, “Ben niye işsizim ve açım, sen niye toksun ve parmaklarında milyarlık yüzüklerle dolaşıp, havuzlu villalarda yaşıyorsun” diye sormadı.

Paşalar, müdürler, gazeteciler, sendikacılar, politikacılar dört duvar arasına hiç nedensiz, ilk kez AKP döneminde atıldılar. Birisi başını kaldırıp da, “Yahu arkadaş, yaşamları boyunca bu vatana hizmet etmiş, çalmamış, çırpmamış, pis bir işe karışmamış bu koca koca paşaları, bu bilim adamlarını, gazetecileri, polis müdürlerini neden yıllardır içeride tutuyorsunuz? Suçları, günahları ne, Deniz Feneri Davasını niye 3 yıl sonra başlattınız?”diye sormadı.

Bin yıldır bir arada yaşayan Kürt’le Türk’ü neden birbirine düşman ettiniz? Neden Amerika’nın emriyle “Diyarbakır’ı bir yıldız, bir merkez” yapmaya, Türkiye’den koparmaya çalışıyorsunuz?” diye sormadı.

Kendilerini açlığa, sefalete, işsizliğe mahkûm eden bu hükümeti onlar seçip, önce işbaşına getirdiler sonra da ellerini açıp, bu politikacılardan sadaka dilendiler. İktidarın perişan ettiği bu kitleler bir gün olsun, bir kez olsun, “Biz 5 kilo pirinç, 10 kilo makarna istemiyoruz. Biz 50 lira, 100 lira para da istemiyoruz. Biz her uygar dünya vatandaşı gibi iş, aş, ekmek istiyoruz, insanca yaşamak istiyoruz…“ Bizi sadaka ekonomisine muhtaç edemezsiniz, biz dilenci değiliz, bizi makarna paketleri ile kandıramazsınız…” demedi.

Ne yazık ki demedi, diyemedi. Açlığı, yoksulluğu, işsizliği sineye çekip, önce referanduma “evet” oyu kullandı, sonra AKP’yi seçti.

Öyleyse tam yeri gelmişken, şimdi soralım: “Peki, bütün bunların tek yaratıcısı, tek sorumlusu “halk” mıdır? Geri kalmışlığımızın tek nedeni insanlarımız mıdır?” Bu soruya yanıtımız çok kısa ve net olacaktır:

Hayır! Kesinlikle hayır. Tek sorumlu onlar değildir.

Geri kalmışlığın oluşumunda onlar elbette önemli bir etkendir ama tek neden değildir. Asıl neden 1950’lerden bu yana bu ülkenin başına bela olan emperyalizm ve onun yerli ortaklarıdır. Yani ihanet içinde olan işbirlikçilerdir. İhanet çeteleridir.

1938’lerden sonra 1923 Devriminden koparak, Köy Enstitülerini, Halkevlerini kapatanlardır. İktidar olur olmaz TDK ve Tarih Kurumlarının köküne kibrit suyu döküp, el bombası ve silahlarla kitapları aynı masada terör aletleri diye sergileyenler, meydanlarda Hitler örneği kitap yakıp, okumayı yasaklayan Evren’lerdir. Ortaçağa dönme savaşımı veren Sait Nursi’ler, Fethullah Gülen’ler, Tayyip’lerdir…

Egemen güçlerin ve sömürgecilerin kulu kölesi olup, 24 saat emperyalist kültürün ve çağ dışı şeriatçı ideolojinin borazancı başılığını yapan, izdivaç programları ve yarışmalarla 24 saat halkın beynini yıkayan televizyonlardır. Gazeteler, mütareke basını, mütareke yazarları, liboşlardır.

60 yıldır muhalefetçilik oynayan, açıktan ya da gizliden Amerika ve Avrupa emperyalistleri ile anlaşan, uzlaşan sahte muhalefet partileridir.


Hepsinden önemlisi, şeriatçılar daha 90’lı yılların başında yoğun bir şekilde iktidar çalışmalarını yürütürken, devrimcilerin bölük pörçük, grupçuklar halinde teorik tartışmalarla vakit öldürmeleri, sen ben kavgaları yapmalarıdır. “Benim partim, benim örgütüm daha iyi, benim başkanım daha doğru düşünür, seçimlerde en yüksek oyu biz alacağız…” gibilerinden safsatalarla zamanı boşa harcamalarıdır.

Hiç unutmam, türbanlı bayanlar yıllar önce kapı kapı dolaşıp, Fethullah Gülen’in kitapları ile pirinç, makarna paketleri dağıtırken Bülent Ecevit, Hoca Efendiye övgüler dizip, onun Atatürk’e saygılı bir din adamı olduğunu ileri sürüyordu. Bu mücahit bayanlar geçerken benim eve de uğramışlardı.

O yıllarda yine Genel Kurmay Başkanı olan İsmail Hakkı Karadayı büyük bir öngörü ile dincilerin milli eğitime, emniyete sızdıklarını, Türk Silahlı Kuvvetlerine de sızmak için fırsat kolladıklarını bir raporla belirtmiş; önce yüzde 33’le sonra 60’ların üzerinde oylarla iktidara geleceklerini vurgulamıştı. (Günümüzün Genel Kurmay Başkanları Amerikalı Komutanlarla “Çuval Hatırası” çektiriyorlar.)

Hani haksız da değildi komutan. Çünkü CIA’nin yan kuruluşu Rand Corporation ANAP, DYP, MHP gibi düzen partilerinden umudunu kesmiş, yönünü siyasal İslamcı partilere çevirmişti.

Rand Corporation, Ocak 1997’de bu konuda bir rapor hazırlamıştı. Refah Partisi içindeki “Yenilikçi” grupla işbirliği yapılmasını öneriyor, ABD’nin Ortadoğu’daki geleceğinin buna bağlı olduğunu vurguluyordu. Ve Amerika’nın Türkiye Büyük elçisi Abramowitz Recep Tayyip’i, Erbakan’ın yerine hazırlıyordu. O zaman Erbakan Başbakan ve Parti Genel Başkanıydı. Erdoğan, milletvekili bile değildi.

Bunları Rand Corporation’ın yayın organları açık açık yazıyorlardı. Ortada saklı gizli bir şey yoktu.

Bütün bunlar olup biterken muhalefet uyuyordu. Devrimciler uyuyordu. İstihbarat uyuyordu. Bu konuya bir tek o zamanın Genel Kurmay Başkanı ve 21 Ekim 1996 tarihli Aydınlık gazetesi dikkat çekmişti.

Yani ABD kapalı kapılar arkasında düzenlediği anlaşmalar ve kirli seçim oyunları ile Recep Tayyip’leri, Abdullah Gülleri iktidar yapmış, onlara BOP eşbaşkanlığı ile birlikte Cumhuriyeti ve orduyu yıkma görevini vermişti.

ABD ve işbirlikçilerinin aynı kirli seçim oyunları ve beyin yıkamaları 2002’den sonra da devam etti. Örneğin, ne hikmetse, referandum ve seçimden önce PKK saldırıları duruyor, seçimden sonra yeniden başlıyordu. Son bir haftada tam 25 şehit verdik.

Biz, bu haçlı oyunları, sadaka paketleri, para sebili ve denetlenebilir bilgisayar ağı karşısında şimdi “AKP’yi halk seçti” diyebilir miyiz? AKP’yi tek başına halk seçmedi. Seçtirdiler. Yönlendirdiler.

Siyasal İslamcı ve Amerikalı, ta 90’lı yılların başında “Ilımlı İslam’ı” iktidar yapmayı kafasına koymuş, yoğun bir çalışmaya girişmişti. Bu oluşumu siyasal partiler, sendikalar, dernekler sadece seyretmekle yetinmişler, iktidarda iken ellerinde imkân bulunduğu halde yüzde 10’luk barajı düşürmeyi bile akıllarına getirmemişlerdi.

Uzun sözün kısası, bugün, bu ortamda devrimcilere düşen yeni görevler var. Ama daha önce şunu belirleyelim: “Bu halktan ne köy, ne kasaba olur” diye söz etmeye kimsenin hakkı yoktur. Bu halk, dört devrim yapmış, bağrından Namık Kemal’leri, Mustafa Kemal’leri çıkarmış bir halktır. Önce, odalarımızdan, salonlarımızdan, kayıkçı kavgalarından çıkıp, Mustafa Kemal Atatürk’ün örgütlenme ve mücadele yollarına düşelim.

  • Kent kent, köy köy, mahalle mahalle, sokak sokak, kahvehane kahvehane, ev ev gezerek, halka gerçekleri anlatalım, aydınlatma ve bilinçlendirme çalışmalarına girelim.

    Çünkü devrimleri halk yapar. Dünyanın her yanında bu böyle olmuştur. Halktan başka gücümüz, dayanağımız yoktur bizim. Yurtseverler halktan kopma yerine onunla birleşmek, bütünleşmek zorundadırlar.


Yazıyı değerli düşünce adamı, yazar, şair Attila İlhan’ın uyarıları ile bitiriyorum:

“En büyük kötülük şu; Batı, son 50 sene içinde Türkiye’de küçük küçük siyasi guruplar yaratarak bizi birbirimize düşürdü. Hâlbuki her şeyden önce bunların birleşmesi lazım ki vatan dokusu oluşsun. Gazi’nin Ankara’da oluşunu bir düşünün. Gazi’nin bir tarafında Ziya GÖKALP vardı. Bir tarafında Yusuf AKÇURA, arkasında Mehmet Akif vardı ve Mustafa Suphi’yi de çağırmıştı. İslamcı, Türkçü, Kemalist ve Komünist hepsi beraber olmasaydı bu savaşı kazanamazdı. Şimdi de aynı espri içine girmemiz lazım…”

Ali Eralp - 21 Temmuz 2011 - Güncel Meydan
Uyanacağız, uyandıracağız... Bilinçleneceğiz, bilinçlendireceğiz... Ne ülkemizin , ne de bölgemizin zenginliklerini küresel haramilere ve onların uşaklarına yağmalatmayacağız, soydurtmayacağız... ENİNDE SONUNDA ALİ KEMALLER DEĞİL, MUSTAFA KEMALLER KAZANACAK...
Kullanıcı küçük betizi
İrfan Tuna
Üye
Üye
 
İletiler: 1059
Kayıt: Pzt Nis 06, 2009 12:23

Şu dizine dön: Ali ERALP

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x