Bu Koalisyon Çökecek (Mi)?
Senelerdir tek parti iktidarı tarafından yönetilerek yönetildiğimiz kandırmacası ile karşı karşıyayız.
Aslında dikkat edilirse çoklu bir koalisyon iktidardadır.
İktidarın göbek bağını kesen İllüminati’nin icra organı CFR bu koalisyonun en büyük ortağıdır. Gülen Cemaati ve diğer cemaatler de iktidar koltuğunu paylaşmışlardır. Ancak sonradan bu koalisyon hükümetine isteyerek veya zorunlu katılmalar olmuştur.
Büyük patronlar kulübü, azınlıklar, etnik milliyetçiliğe dayanan bölücülük ve en önemlisi yazılı ve görsel basın bu koalisyona dahil olmak için adeta birbirleriyle yarış etmiştir.
Bu koalisyonun son senelerdeki en büyük ortağı İmralı’daki bebek katili Öcalan’dır.
İktidardaki parti şirketleşmiş ve hatta kartelleşmiştir.
Bu şirket elbette çok ortaklı bir şirkettir. Amaçları sadece ayakkabı kutularına sığmayan, tüm çabalara rağmen sıfırlanamayan paralar değildir. Hedef Türk’tür. Hedef Mustafa Kemal Paşa’nın Türk milleti ile birlikte kanla irfanla ve devrimle kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir. Bu hedefe kilitlenen robotların mekanik beyinleri Dünya Hükümeti’nin icra organları küresel çetelerin emrindedir.
Güneydoğu’da devlet yoktur, ricat etmiştir.
Adana Barosu’na kayıtlı Avukat A.Y. başından geçenleri şöyle anlatmaktadır.
“Çalıştığım hukuk bürosunda bana verilen dosya Van’da yaşayan Kürt kökenli bir Türk vatandaşına aitti. Van’a ve Pervari’ye gitmem gerekiyordu. Müvekkilimin arabasıyla hareket ettik. Pervari yolundayız. Her iki tarafı da uçurum ve çok tehlikeli bir yol. Aydınlanma ve ikaz levhaları yok. Bu yol çok tehlikeli, neden aydınlatma ve ikaz levhaları yok diye sordum müvekkilime.
Verdiği cevap son derece düşündürücüydü. “Avukat Hanım, KCK ve PKK bu yolun aydınlatılmasına izin vermiyor.”
Demek o bölgede aydınlatma gibi çok basit bir iş dahi PKK ve KCK’nın iznine tabidir.
Avukat A.Y. başından geçenleri anlatmaya devam etmektedir.
“Yol çok dar. İlerde yola barikat kurulduğunu görüyorum. Bir korku kaplıyor içimi. Yüzleri kapalı üç kişi durduruyor bizi. Ellerinde silahlar var. Birisi kadın. Hiç konuşmuyor ama gözlerinden anlıyorum. Çok sert bakıyor. Subay kızıyım. Müvekkilimin ikazı üzerine askeri hüviyetimi ve telefonumu koltuğun altına saklıyorum. Titriyorum. Bu sefer korkudan değil, öfkeden titriyorum. Üç renkli paçavra bir direğe çekilmiş. Arabanın içine el fenerlerini tutuyorlar, beni yukarıdan aşağıya süzüyorlar. Nüfus kağıdımı veriyorum. Aralarında Kürtçe konuşuyorlar. Sordukları sorulara müvekkilim cevap veriyor. Nihayet geçmemize izin veriyorlar. Beni sorgulamışlar. Müvekkilim “avukatımız” demiş. Bir de nüfus kütüğüm Adana’da. Adana’ya sempati duyuyorlarmış.
“Yaklaşık 20 km sonra şato gibi bir jandarma karakolu ile karşılaştık. Gönderde Türk bayrağı dalgalanıyordu. Gözetleme kulesinde bir Mehmetçik nöbetteydi. Müvekkilime sordum. Sizin KCK polisleri dediğiniz bu kişiler jandarmadan korkmuyorlar mı? Müvekkilim sesli, sesli gülerek cevapladı beni. “Neden korksunlar ki? Devletin emri var asker kışlasından, jandarma karakolundan, dışarı çıkamıyor.
Hem biliyor musunuz Avukat Hanım? Bizden 20 dakika önce Jandarma’nın yemek konvoyu bizim geçtiğimiz yollardan geçti. Kim denetledi onları, kim geçmelerine izin verdi? Kürt polisi. Onlar izin vermese Jandarma aç kalır aç…
Sustum, Çünkü diyecek sözüm yoktu.”
A.Y.nin anlattıkları bu kadar değil. Bir başka yazıda bana göndereceği fotoğraflarla paylaşacağım sizlerle. Tabi bana verdiği sözde durursa… Bu anlatılanlar ihanetin sözlü belgesidir.
Bu çok ortaklı koalisyon şirketinin görünürde yönetim kurulu başkanı olan kişinin fren balatalarının patladığı bilinen bir gerçektir. Nefret ve kinden beslenmektedir.
Cumhurbaşkanlığı seçimi esnasında kendisine karşı çıkan bir gazeteciye “Edepsiz kadın” diye hitap etmesi terbiye sınırlarını aşmıştır.
Ha, Amberin Zaman “sütten çıkmış ak kaşık” mıdır? Asla… Erdoğan’ın bu söylemine karşı çıkmak doğrudur. Ancak bizim rozet Atatürkçülerinin, tatlı su solcularının ve alaca karanlık aydınlarının bu kadının etrafında neden kilitlendiğini anlamakta mümkün değildir demek kanımca yanlış bir saptama olacaktır.
Gelelim Diyarbakır’da yıkılan terörist heykeline… Ancak bu olaya parmak basmadan önce bir başka haberi hatırlamamız gerekmektedir.
“Bilecik’in asker yetiştiren bir il olduğunu vurgulamak için yapılan Mehmetçik heykeli Bilecik Belediyesi ekipleri tarafından söküldü. Kepçe yardımıyla sökülen ve kamyona yüklenerek götürülen heykelin ne yapılacağı bilinmiyor.
Elinde silah ve Türk Bayrağı olan heykelin neden söküldüğünü ve yerine yapılacağını bilmeyen vatandaşlar, Belediyeye tepki gösterdiler. Belediye yetkililerinden ise, heykelin neden söküldüğü ve ne yapılacağına dair resmi bir açıklama yapılmadı.”
Mehmetçik Heykeli AKP’li Bilecik-Tepebaşı Belediyesi tarafından söktürülmüştür. Ve bu haber kaç kere paylaşıldı ve kaç kere lanetlendi? Bir sorgulayın kendinizi.
Mehmetçik Heykeli’ni tekrar yerine koydurabildik mi? HAYIR!
Mehmetçik heykelini söktürmek, PKK’lının heykelini kondurmakla eş değerdir.
İhanetin büyüğü küçüğü olmayacaktır. Hele bu ihanet vatana, milli değerlere ihanetse mutlaka cezalandırılmalıdır.
O zaman Diyarbakır’daki heykelin 4 gün sonra milletin tepkisi nedeniyle sökülmesi bizi fazla sevindirmemelidir. Hâlâ –şehitlerimiz beni af etsin” o mezarlığın tabelasında “Şehitler Mezarlığı” yazarken, o heykel yıkıldı diye bayram yapacaklardan değilim.
“Yetmez ama evet”çilerden olmayın, susmayın, sorgulayın, düşünün…
Sadece heykeli dikenleri değil, o heykelin o mezarlığın önün dikilmesine sebep olanları ve sessiz kalanları da unutmayın.
Gelelim bizi idare eden şer koalisyonuna…
Gücünü sadece görünüşte halktan alan Erdoğan’ın belediye başkanlığından başlayarak cumhurbaşkanlığına seçilişinin öyküsü yanız iktidar hırsı ile nitelendirilemez.
Onun bu hırsı Hitler ve Mussolini’yi anımsatmaktadır.
15 Ağustos itibariyle Erdoğan’ın tüm sıfatları düşmüştür. YSK o tarihte Resmi Gazete’ye bir yazı göndererek Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçildiğini bildirmiş ve yazının Resmi Gazete’nin mükerrer sayısında yayımlanmasını istemiştir. Yetkililer YSK tarafından gönderilen yazıyı tebellüğ etmesine rağmen, yayımlama yapılmamıştır.
Aynı yazı TRT’ye de göndermiştir. Sonuç? Elde var sıfır.
Erdoğan halen AKP genel başkanı, milletvekili ve hatta başbakan gibi davranmaktadır.
“CHP’nin hukukçu milletvekili Atilla Kart, "Anayasa hükmü, yoruma meydan vermeyecek şekilde açık ve âmirdir. 15 Ağustos saat; 18.00 itibariyle R.T. Erdoğan’ın AKP ile ilişiği kesilmiş ve milletvekilliği sona ermiştir."
Koalisyonu ilk terk eden Gülen ve bazı diğer cemaatler olmuştur. CFR halen bu koalisyonun en büyük ortağıdır. Kuklalar değiştirilinceye kadar bu böyle devam edecektir. Patronlar Kulübü yavaş, yavaş elini eteğini çekmektedir. Alaca karanlık aydınları ise başka bulanık sularda balık tutmak için oltalarına başka bir yemin takılmasını beklemektedir.
Etnik milliyetçiliğe gelince, kendileri AKP kanadından beslendiklerini bilmektedirler. Bu nedenle kımıldamışlar ve koalisyondaki yerlerini sağlamlaştırmışlardır.
Bu koalisyon çökecek mi sorusunu sormak için belki biraz erkendir. Ancak AKP içinde var olan çatlakları da inceleyecek olursak bu olasılığını çok da uzak olmadığını görmemiz mümkündür.
Bir başka partide yeni koalisyon ortaklarının kendilerini ifşa etmeleri dikkat değerdir. Bu ifşa elbette Amerika’nın dikkatini çekecektir.
Çünkü “Büyük Abi” kendisi gibi düşünmeyenleri “İş ortağı” olarak kabul etmeyecektir.
Gün ola, harman ola!
Figen ÖZEN, 19 Ağustos 2014