BU SESİ İŞİTİN VE NE YAPACAKSINIZ ŞİMDİ YAPIN, YARIN DEĞİL!
Bizim çıkış noktamız halkımızdır, en büyük gücümüz de halkımızdır.
80 ve 90’lı yıllarda biz teröristin ne olduğunu, kim olduğunu, nereden geldiğini, nereye gittiğini, nasıl ve kim yetiştirdiğini bilmiyorduk, kimse anlatmadı bize. Hep dağlarda terörist kovaladık durduk, bu uğurda şehit düştük, aman demedik, dilemedik, ne olduğunu bilmediğimiz adı terörist olan canileri yok edebilmek için bir ömür verdik biz. Ama şimdi dönüp bakıyoruz geriye, hala dağlarda terörist kol gezdiğine göre, bir yerde yanlış yapmışız demek ki ya ben, ya siz ya da o, birimiz bir yanlış yerde yanlış yapmış olacak ki bu amansız mücadele sonuç vermemiş, baksanıza hala şehit haberleriyle yanıp duruyor ülkemiz…
Bizim yıllarımız dağlarda, adına terörist denilen bu canilerle mücadele ile geçti. Yılmadık, usanmadık, hep mücadele ettik, tek düşüncemiz şuydu; dağdaki terörist biterse terör de biter sandık biz, ama içine düşürüldüğümüz tuzak hiç de öyle değilmiş, yıllar sonra öğrendik bunu hem de yaşayarak.
Adı PKK olan terörü ve teröristi çözmek kolay değil, bilgi ister, tecrübe ister. Masum halkımızın hayatın doğal akışı içinde bunu çözmesini beklemek büyük bir haksızlıktır, çünkü sokakta yürüyen insanımızın dağda işi yoktur, teröristi bilmez, kaçakla işi yoktur hududu bilmez. Halkımız sadece terörü bilir çünkü acısına katlanan odur, sadece şehidimizi bilir, çünkü düşen ateş onun ocağınadır.
O halde biri çıkmalı, bu terör nedir halkımıza anlatmalı, terörist nedir, anlatmalı, bizden ne istiyorlar, onu da biri çıkıp açık açık anlatmalı. Anlatmalı ki halkımız sorun nedir bilsin, çözüm nedir, düşünsün. Peki, kim yapacak bunu?
Doğal olarak hükümetin ve ona bağlı kurum ve kuruluşların yapması gerek, gerek ama yapmıyorlar. Yapmıyorlar çünkü terör bir rant aracı olmuş, hem siyasi rant, hem mali rant. Onlar yapmayınca da halkımız yaşadığımız sorunlara uzak kalıyor, uzaktan sessizce izler oluyor, soruna uzak kalınca çözüme de uzak kalıyor.
Ülkemizin yetiştirdiği aydınlar var, okumuş, yazmış, çizmiş, onların ekranlara çıkıp halkımıza gerçeği anlatması lazım. Onlar da, çoğu, yapmıyor, yapmak isteyenler de ekranlara çıkamıyor, çıkarmıyorlar. Hele ki sivil toplum adı altında örgütlü olarak halkımıza gidip olan biteni anlatmak isteyenlerin de bir kısmı “terör örgütü kurmak, üyesi olmak, hükümeti ve anayasal düzeni yıkmaya teşebbüs, eksik teşebbüs” gibi iddialarla ya soruşturma geçiriyor bizim gibi, ya tutuklanıp hapse atılıyor İlhan Selçuk gibi. Dolayısıyla halkımız doğru bilgiye ulaşamıyor, ulaşamayınca da ülkemizde işlerin nasıl gittiği yolunda bir fikir sahibi olamıyor.
Bizim çıkış noktamız halkımızdır, en büyük gücümüz de halkımızdır. Bizim inancımız odur ki halkımız gerçeği görür ise eğer, tehlikeyi de, bu tehdit ve tehlikelerin arkasındakileri de görecek ve gördüğü zaman da sağduyusunun sesiyle bizim çıkış yolumuzu aydınlatacaktır. Bu inançla yola çıktık biz.
Bizi devletimiz yetiştirdi, yetim hakkı ve kul hakkı ile bizi okuttu, büyüttü, hep parasız yatılı okuduk biz, iyi biliriz Hak’kı.
Bize önemli görevler güvendi devletimiz, on yıl hudut boylarında hem kaçakla hem de terörle mücadele ettik biz, can pahasına mücadele ettik ve hiç şikayet etmedik halimizden. Kaçak ve terörle mücadeleyi masa başında değil, aldığımız yüksek eğitim ve öğretimin ışığı altında bizzat dağlarda günlerce yürüyerek, uykusuz kalarak, çatışmalara girerek, operasyonlara katılarak yani yaşayarak öğrendik biz, bilgi ve gerçek tecrübe dedikleri bu olsa gerek.
Bizler gibi insanlar pek fazla kalmadı bu ülkede, kimi şehit düştü, kiminin vadesi doldu, kimi terörist diye hapse atıldı, bizler gibi on yıl dağlarda, hudut boylarında, kaçağın ve teröristin canına okumasını bilen insanlar fazla kalmadı.
Bizler de vademizi doldurup son nefesimizi verdiğimizde sizlere geçmişi anlatacak, terör ve teröristi, kaçağı anlatacak, terörü yönetenleri anlatacak pek kimse de kalmayacak, belki de acelemiz bundan. Ölmeden önce tüm bilgi ve tecrübemizi sizlere aktaralım istiyoruz, yaşadıklarımızı size anlatalım istiyoruz, sizler de çocuklarınıza anlatınız, anlatınız ki bizlerin düştüğü tuzağa onlar düşmesin.
İşte bu saydığım gerekçelerle ne yapacaksınız şimdi yapın, yarın değil. Bizim gibi insanlarımızı halkımızla, gençlerimizle buluşturun, bize yaşadıklarımızı anlatabilme imkanı verin, hangi sivil toplum adı altında olursa olsun, hangi siyasi yapı altında olsunsa olsun, bizler için fark etmez, çünkü söz konusu vatan.
Çağrım Türk Milleti’nedir, Ne Mutlu Türk’üm diyerek Türk Bayrağı altında toplananlaradır.
Tehlikeyi görmeden onunla mücadele edebilmek mümkün değildir. Bu siyasi ortamda halkımızın tehlikeyi görebilmesi çok zordur, çünkü ekranlar kararmış, hiç ışık yok.
Tehlikeyi yaratan siyaseti ve onun ardındakileri görmeden, halkımızın bu mücadeleye katılmasını beklemek de sonuç getirmeyecektir, çünkü halkımızın fiilen bu mücadelede saf tutabilmesi için tehlikeyi görmesi şarttır, aksini düşünmek haksızlık olur.
Türkiye’nin bugün geldiği noktada, kutsal din duygularımızı siyasete alet eden bir yapının hüküm sürdüğü bir ortamda, yaptıkları her işi nerdeyse Allah adına yaptığını söyleyen bir siyasi yapının ve bu yapının güdümündeki televizyonların etkisi altına girmiş Türk Milleti’nin gerçeği görebilmesi oldukça zordur. Bu zorluğun bu şartlarda aşılabilmesinin tek yolu halkımıza gitmektir, köy köy, belde belde, ilçe ile, il il, karış karış Anadolu’yu dolaşıp halkımıza tehlikeleri anlatmaktan geçmektedir.
İşte bizler bu günler için varız, ne yapacaksınız şimdi yapın ve halkımızı bir araya getirin, çağırın bizi, halkımızla bizi buluşturun, bırakın biz ölmeden, halkımıza yaşadıklarımızı anlatalım. Yaşadıklarımız zaten bizi nasıl bir tuzağın içine çekmeye çalıştıklarının kanıtı olacak, bize tuzak kuranların kim olduğunu da apaçık ortaya çıkaracaktır.
Türk Milleti’ne kurulmuş tuzak belli, kuranlar belli olduktan sonra gerisi kolaydır, tehlikeyi gören halkımız bunun hesabını sormasını bilir, nasıl soracağını da bilir.
Halkımıza güvenin, bizim insanımız vatanını satmaz, parçalamaz, bölmez, vatanından asla vazgeçmez, vatanının ve çocuklarının geleceğini de asla tehlikeye atmaz, yeter ki tehlikeyi bir görsün!
Erdal SARIZEYBEK, 6 Nisan 2012