Bağımsız sandığımız devletimize karşı son siyasal cinayet işlenmek üzereyken gelecekte bizi kökten yok edecek dil cinayetini belgeye dökmek gereksinimi duydum.
Sanmayınız ki yabancı sözcük merakından söz edeceğim. Bu cinayet bir soykırım gibi! Türkler dillerinin kök yapısını bozarak tarihte eşine benzerine rastlanılmamış bir ilki başarıyorlar; Türkçeyi ve binlerce yıllık kültürlerini öldürüyorlar.
“Top kaybı yapmak”, “Geliş yapmak” diye başlayıp “müdahale etmek” yerine “müdahale yapmak” diye sürdükleri cinayetten örneklere daha önceki yazılarımda yer vermiştim. (Bkz. M. Yıldırım, “Kökünü Öldüren” ve “Türklerin Kökünü Kim Öldürüyor?”)
Aldıran olmadı! Yinelemek zorundayız:
Adla ilgisi olmayan yerlerde “adına” diyerek yine binlerce yıllık “için” sözcüğünü de -bir kişi yerine, kurum yerine eylemde bulunmak- anlamında kullanılan “adına” sözcüğünü de öldürüyorlar.
“Şu anda”, “Bu saatte”, “Bugün”, “Yarın”, “6 Mayıs’ta” demek varken, “Şu an itibariyle”, “Bugün itibariyle”, “Yarın itibariyle” , “6 Mayıs itibariyle” diye diye Türkçenin yalınlığını öldürüyorlar. O arada Farsçanın “itibarı”nın da anlamını kaydırıyorlar.
“Annem artı babam”, “Oraya gidiyorum artı dayak yiyorum” diye başlayarak “ve” demeyi unutturuyorlar. Bilmem ki hangi türedi “ve” ve “ile” yerine uydurdu matematikteki gibi “artı” demeyi…
“Artı”nın battığı yerde, “ve” ye döneceklerine daha da kötüsüne başvurarak “Annem olsun, babam olsun” ya da “Ali olsun, Veli olsun” gibi “olmak” fiilinin kök anlamıyla hiçbir ilişkisi olmayan yapıları yerleştiriyorlar. Yazık oluyor “ve” ye ve hatta “ile” ye!
“Beş dakika oynadı” demek yerine “Beş dakika süre aldı” diye başladılar; “süre” yi öldürdüler. “Süre” ölünce Türkçede yalın olarak “Bir hafta” denilirken “Bir haftalık süreçte” demeye başladılar. Onlarca yıldır Öz Türkçedir diye “süreç” sözcüğüne direnenler, sonunda “süreç” demeden duramaz oldular.
Oysa “süreç” zaman ölçüsü değildi, bir işlemler dizisini anlatırdı. “Üretim süreci” denince “üretim süresi” anlaşılmaz; üretimde birbirini izleyen işlemler anlatılırdı. (Yabancıların “process – proses” ya da “vetire” dedikleri gibi.)
Şimdi artık zaman belirten “süre” ya da “dönem” yerine hep “süreç” diyorlar; “milletvekilliği döneminde” yerine “milletvekilliği sürecinde” diyorlar ve yazık oluyor hem “süre”ye hem de “dönem” sözcüğüne.
“Yoksa” yerine askerlikten kalma “aksi takdirde” diyerek Türkçenin binlerce yıllık güzelim koşullama sözcüğünü de öldürüyorlar!
Yabancı sözcükler öldürmez, süründürür, ama…
Bir dile birçok yabancı sözcük girip çıkabilir; dil güçlüyse ve dilin anlatım yapısı değiştirilmemişse, dil ölmez. Gün olur o yabancı sözcükler, beyinlerde doğrudan anlam, duygu yaratamadıklarından ayıklanırlar. Oysa dilin temel tümce yapısı, kökleri, ana ögeleri öldürülürse dil çok kısa sürede ölür.
Ana yapı, bağlaçlar, fiiler ölünce bir fiilin çekimiyle, bir tek sözcükle anlatılabilecek olayı, uzun anlatmaya çalışırsınız da sözü bir türlü bağlayamazsınız, çünkü beyindeki dil yapısında, kalıplarında karşılık bulamadığınızdan diliniz dönmez, takılıp kalır. “Bastırdı” yerine artık “Bindirme yapmayı gerçekleştirmeyi sağladı” ya da “Atağa kalktı” yerine “Hücum yapmak adına koşu yaptı” ya da “İlaç önerirken” yerine “İlacın öneriminde bulunurken” diye kıvranır durursunuz.
Bir sözlü-yazılı anlatımda değil de gözle görülür bir olayı, “Adamı vurdu” diye anlatmak yerine “Adamı öldürmesi söz konusu” diyerek olasılık belirten “Adamı öldürebilir” demeyi de unutursunuz ve sonunda “öldürmeyi kıldı” şaşkınlığına düşersiniz.
“Gelişme” ya da “gidişi” yerine “gidişat” diye diye aklımızı şaşırtan TRT 1 ayaktopu yorumcusuna diyecek söz bulamıyorum!
Kişiler değil “isimler” eylemde...
Yukarıdaki örneklere, insanları, elma, armut yerine koyarak “Onlardan bir tanesi de Leyla” ya da “Bir tane çocuk” dediklerini eklersek…
“Ahmet topa vurdu”, “Önde koşan Ayşe” yerine “O topa vuran isim Ahmet" ya da “Önde koşan isim Ayşe” diyerek “oyuncu”, “koşucu” diyemez oldular. Kişi yerine cismi olmayan “isim” sözcüğüne yemek pişirtenleri, topa vurduranlar vb.
Öğretmenler, yazarlar, doktorlar, hukukçular, gençler ve hatta yaşlılar özensiz. Yayıncılığı bozuk dilli TV dizisi üretmek sananlar, bu gelişmelere göz yuman duyarsız yayıncılar…
Bir kez daha yineleyelim ki kendilerini “dil savunucusu” olarak görenler de apaçık cinayete duyarsızlar ve hatta aynı kolaycılığa kaçarak cinayete yardımcı oluyorlar! Bazıları da “Türkçü” geçiniyor, ama Türkçenin öldürülmesine onlarca yıllık emekleri var.
Yazık oluyor bin yıldır öldürülemeyen bir dili köylülerin ağzından toplayarak, yıllarca uğraşarak yeni canlandırma ve yaşatma devrimine!
Yazık oluyor türkülere, çünkü tumturaklı, öz niteliğini yitirmiş bir dille ne türkü yakılabilir, ne öyküler yazılabilir, ne de düşünceler, irdelemeler, karşılaştırmalar beynimizden sular seller gibi akarak kültürümüzü geleceğe taşıyabilir.
Görüldüğü gibi bu cinayette yabancıların, özellikle Arapların, Amerikalıların, AB’nin, Siyonistlerin hiç ama hiç payı yok!
(*) Örnekleri çoğunu spor karşılaşması (savaşır gibi “mücadele” değil) yayınlarından, geri kalanları da ünlü yazarlardan, ünlü gazetelerin haber metinlerinden aldım.
1 Haziran 2011 / Mustafa YILDIRIM