Bugün 10 Kasım 1938, Çıkış Yolumuz Var
(Siyasi Otorite’nin, dinamiklerini harekete geçirerek Türkiye’yi içinde bulunduğu açmazdan kurtaracak milli bir planı ve kararlılığı yoktur. )
AB, ABD ve İsrail Kıskacından ÇIKIŞ YOLU
(Siyasi hedeflere ulaşmak için askeri güce başvurmaktan başka çare kalmamıştır. Kerkük’te ABD ile masaya oturmak; Türkiye’ye içinde bulunduğu açmazdan kurtulup bölgesel güç olmak yolunda manevra alanı ve kabiliyeti kazandıracaktır. )
Türkiye’de siyaset bir çıkmaza girmiştir artık, anlamaz, görmez ve duymazlar oynanıyor. Terör, ülkenin en önemli sorunu olarak görüldüğü için her gelen hükümet önce dağdan başlıyor, dağdakileri şehirlere indirmeye çalışıyor. Ardından eve dönüş, siyasete dönüş gibi af çalışmaları geliyor.
Bunu, Doğu’ya ekonomik yardım paketleri, yardım kampanyaları izliyor. Derken köy ziyaretleri, teröristlerin ailelerini ziyaret, şıhları şeyhleri ziyaret geliyor. Bunlar da yetmezse İmralı’dan yardım Barzani’den destek, AB’den yardım ABD’den destek temasları başlıyor. Çözüm getirmediği gün yüzüne çıkmış bu yolları hızla geride bırakan AKP hükümeti şimdi tehlikeli bir çıkmaza giriyor, Anayasa ve yasa değişiklikleriyle teröre çare arıyor.
Ancak bu gidişat Türk ulus-devlet ve üniter-devlet yapısını tehlikeye atıyor. AB dayatmaları bu tehlikeyi yakınlaştırıyor.
Bugün, daha çok demokrasi ve daha çok insan hakları söylemleriyle yola çıkan AKP hükümeti buna karşılık doğuda yüzyıllardır süregelen feodal yapıdan bahsetmiyor. Şıh ve şeyhlerin kurduğu dini yapıyı dile getirmiyor. Doğuda demokratik ve sosyal bir hukuk nizamı kurmaya çalışmıyor. Bu aşiret ve din yapısının dağa adam hazırladığından hiç bahsetmiyor. Bu yapıyla bütünleşen işsizlik, yoksulluk ve cehaletin dağa adam çıkardığını da görmezden geliyor. Devlet otoritesinin din simsarları, aşiret ve PKK ağaları tarafından ele geçirilmiş olduğu gerçeğiyle yüzleşmiyor.
Öte yandan Fettullah Gülen tarikatının Atatürkçü Düşünce Sistemini yok ettiği ve bugün içinde bulunduğumuz şeriat tehlikesinin kaynağı olduğunu söyleyen, tartışan, çare arayan ise hiç yok. Söyleyemiyorlar çünkü siyaseti çaresizlik üzerinden, yokluk ve yoksulluk üzerinden, milli ve dini değerler üzerinden yapıyorlar. Söyleyemiyorlar çünkü içinde bulunduğumuz tehditler bu düşünce sahiplerine rant sağlıyor, oy sağlıyor ve iktidar yapıyor.
Bundan önceki hükümetler kara düzen içerisinde de olsa terör ve teröristle mücadele etti. Devletin otoritesine sahip çıktı. Teröre verdiği destek yüzünden AB ülkelerine çoğu kez sert çıkış yaptı. En azından Suriye’yi savaşla tehdit edip güç gösterdi. Ama bu hükümet öncekilere göre çok şanslı olmasına rağmen tercihini halkımızdan yana kullanmadı. Sorun belliydi, yılların kazandırdığı tecrübeler vardı. Türkiye sahip olduğu dinamiklerle sorunu çözebilecek güce sahipti. Terörün bir bilinmeyeni yoktu ama hükümet gerçeğe dayalı bir mücadele stratejisi belirlemek yerine siyasi çözüm adıyla etnik ayrımcılığı körükledi, derinleştirdi, siyasallaştırdı ve şimdi de legalleştirmeye çalışıyor.
Türk milleti sorunlarına terkedilmiş ve bir kenarda bırakılmıştır.
Türk milleti devletin zirvesinde yapılan anlamsız tartışmaların çok uzağındadır; gidişatın tehlikeli olduğunu, geleceğin karanlık olduğunu seziyor ama çaresizlik içinde olacakları bekliyor. Türk milletine önderlik yapan yok, “toplumsal refleksinizi gösterin” diyerek yönlendiren de kalmadı, aydınlığı işaret eden yok. Türk milleti coğrafyasına hapsedilmiş, kıskaca alınmış kıpırdayamıyor.
Şimdi gerçeği görme ve onunla yüzleşme zamanıdır.
Sorunun Özeti
PKK terör örgütü 1978’de kuruldu. Siyasi hedefi sözde Büyük Kürdistan’ı kurmaktı. Gücünü bölgedeki dini ve feodal yapı karşıtlığından, geri kalmışlık, yoksulluk ve cehaletten alıyordu. Türkiye üzerinde emelleri olan devletler destek veriyordu. Bu siyasi hedef ve güçle yola çıkan örgüt ilk eylemini 1979’da Şanlıurfa’da yaptı.
Örgüt başı Abdullah Öcalan aynı yıl Suriye’ye kaçtı. Türkiye’nin savaş tehdidi üzerine 1998 yılında 20 yıl süreyle kaldığı Şam’dan çıktı ve 1999’da ABD tarafından idam edilmemek koşuluyla bize teslim edildi. Yargılandı. İdam edilmesine karar verildi ama Öcalan idam edilemedi. Çünkü AB ile ilişkiler çerçevesinde bu ceza kaldırıldı yerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası getirildi.
Öcalan şimdi İmralı’da yattığı yerden örgütü idare ediyor.
PKK terör örgütü ise hala hayatta, varlığını kanlı eylemleriyle sürdürüyor. Yurt içinde 1500 Irak’ta 2500 kişiyi bulan dağ kadrosuyla Şemdinli güneyi Hakurk, Basyan ve Avaşin bölgelerinde korkusuzca hedef gösteriyor. Örgütün dış destekleri devam ediyor ve liderliğini ABD ve İsrail’in desteğindeki Barzani yapıyor. Kısacası geçen yıllara rağmen değişen bir şey yok.
-SORUNUN STRATEJİK ANALİZİ(SWOT)
1. Güçlü Dinamiklerimiz
Türkiye’nin iç ve dış istihbaratı güçlüdür. PKK terör örgütünün artık bir bilinmeyeni yoktur; lider kadroları, finansmanı, arşivi, içte ve dışta barındıkları yerler, Avrupa siyasi cephesi, eleman kaynakları, eylem taktik ve teknikleri, dış destekleri hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde bilinmektedir.
Terörle mücadelede görevli kuvvetler çağdaşlarına göre çok güçlüdür. Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma ve Polis özel harekat birlikleri terörün asimetrik özelliğine göre konuş, kuruluş, silah, araç ve gereç yönünden uygun hale getirilmiştir. Personeli yetişmiş ve tecrübelidir; eğitimlidir, araziyi çok iyi tanımaktadır, halkla ilişkiler düzeyi yüksektir, teröristlerin taktik ve tekniğini bilmektedir, uygun donanımlıdır, morali yüksektir.
Türk milleti ordusuna, polis ve jandarmasına güvenmektedir ve onları desteklemekte, terörü ise lanetlemektedir. Örgütün arkasında halk desteği yoktur. Türk milleti ve devleti sahip olduğu bu dinamiklerle kaynağı ve desteği ne olursa olsun bölücü ve yıkıcı faaliyetlere karşı durmak ve onları yok etmek gücüne sahiptir.
2. Soruna Yönelik Hassasiyetler
2000 yılı itibariyle örgüt arşivlerinin Suriye’de olduğu tespit edilmiş ancak ele geçirilememiştir. Dolayısıyla kimin oğlu, kimin kızı örgütte ve kimin eli kanlı, kiminin kansız olduğu, hangi istihbarat örgütlerinden doğrudan destek aldığı, hangi uluslararası organizasyonlarla işbirliği yaptığı bilinmemektedir.
Örgütün kasasının İsviçre’deki Kürt vakıflarına ait posta hesaplarında bulunduğu tespit edilmiş ancak ele geçirilememiştir. Dolayısıyla hangi iş adamı ve sanatçının örgüte mali destek verdiği, hangi istihbarat örgütleri ve uluslararası kuruluşların finansman sağlandığı ve örgütün kimleri finanse ettiği bilinmemektedir. Bu durum ele geçen örgüt mensuplarının yargılanmasını güçleştirmekte, çoğu kez ceza almadan ve adalet yerini bulmadan serbest kalmalarına neden olmaktadır.
Terör örgütü siyasi cephe faaliyetlerini AB ülkelerinde ve AB desteğiyle yürütmektedir. Örgütün yıllık gelirinin 500 milyon AVRO olduğu bilinmekte ancak bu en önemli finans kaynağını ve destekleri önleyici tedbir alınamamaktadır.
Örgüt uluslararası silah ve uyuşturucu mafyası ile işbirliği yapmaktadır. Irak kuzeyindeki dağlarda aktif faaliyet göstermektedir. Barzani ve Talabani aşiretlerinin desteğini sağlamıştır. Eleman kaynağını özellikle Doğu bölgelerimizde yaşayan cahil, işsiz ve fakir gençler teşkil etmektedir.
Mevcut feodal-dini yapı, bugüne kadar yok edilmeyen Ortaçağ kültürünün yarattığı sosyal, ekonomik ve hukuki sorunlarla bütünleştiği için dağa çıkış süreci durdurulamamaktadır. Bugün, insan hakları ve demokrasinin erdemleriyle yola çıkarak siyaset yapan AKP hükümetinin görmezden geldiği bu sorunlar örgütün eleman teminini kolaylaştırmaktadır.
1991 yılından itibaren örgütün siyasi kanadı değişik isimler altında faaliyet göstermekte olup Anayasa Mahkemesinin kapatma kararları bir sonuç getirmemiştir. Halen DTP adıyla ortaya çıkan örgütün siyasi uzantıları dokunulmazlık nedeniyle yargılanamamaktadır. Ayrıca örgüt yandaşı belediye başkanları siyasi cephe faaliyetlerini korkusuzca sürdürmektedir. Bu durum örgüt üyelerini cesaretlendirmekte, güvenlik güçlerinin ise moralini olumsuz etkilemektedir.
3. Olası Tehditler
İsrail, 1982 yılında açıklanan Yaşam İçin Strateji planına uygun olarak bölgesel ülkeleri etnik köken ve dini mezhep temelinde ayrıştırmak için parçala-böl-yönet politikasını devam ettirmektedir.
ABD, petrol kaynaklarını ele geçirmek ve ulaşım güvenliğini sağlamak maksadıyla bölge ülkelerini zayıflatmak için harekete geçmiş ve başlangıç olarak Irak’ı işgal etmiştir. İran ve Suriye sıradadır. AB ülkeleri de bin yıl önce hazırlanan Haçlı işgal planlarını güncellemiştir.
ABD’nin Irak’ı işgali, Barzani’nin Büyük Kürdistan emeli, Ermenistan’ın genişleme projesi, Yunanistan’ın Ege Denizi ve hava sahası üzerinde hâkimiyet kurma isteği ve Konstantinopolis hayali, Rumların Kıbrıs üzerinde egemen olma gayretleri, İsrail’in kutsal toprakları ele geçirme projesi Türkiye üzerindeki tehditleri ağırlaştırmakta ve terörle mücadeleyi olumsuz etkilemektedir.
Sayılan ülkelerin Türkiye üzerindeki emelleri ile PKK terör örgütünün siyasi hedefi arasında bir paralellik bulunmakta olup bu durum örgüte sağlanan dış destekleri kolaylaştırmaktadır.
Siyasi otoritenin;
Kıbrıs Rum Kesimini devlet olarak tanıması,
Barzani’nin Irak kuzeyinde devlet kurması ve Kerkük’ü ele geçirmesi karşısında etkisiz kalması, terörü Kürt Sorunu olarak tanımlayıp etnik temeldeki ayrımcılığı destekler mahiyette politikalar izlemesi sonucu etnik bölücülüğü siyasi zeminde tartışılır hale getirmesi, küresel sermaye ve dış politik güçlerin de siyasi otoriteyi desteklemesi sonucu Türkiye içte ve dışta bir kıskaca girmiştir.
Türkiye’nin ulus-devlet, laik-devlet ve üniter-devlet yapısı yakın ve ağır bir tehdit altındadır.
4. Olası Avantajlar
Uluslararası hukuk Türkiye’nin terörle mücadelesine destek vermektedir. 1373 Sayılı Kararıyla Birleşmiş Milletler; terör örgütlerine sağlanan siyasal, finansal ve idari desteğin kesilmesi, silah, patlayıcı madde ve lojistik kaynaklarının kurutulması, güvenli barınma ve rahat hareket etmek imkanlarının engellenmesi ve iletişim olanaklarının yok edilmesi için gerekli hukuki zemini hazırlamıştır.
Ayrıca, 1648 Sayılı Kararı gereğince tüm devletlere teröristlerin Irak’a girme veya çıkmalarını engelleme yükümlülüğü getirmiştir. Bu yükümlülük 1637 Sayılı Kararla da tekrarlanmıştır. Bunlara ilave olarak ABD ve AB ülkeleri PKK’yı terör örgütü listesine almıştır.
İran 1980 ve 90’lı yıllarda Türkiye’ye karşı PKK terör örgütüne destek vermiştir. Ancak, örgütün eylemlerini İran’a yöneltmesi üzerine izlemiş olduğu politikadan vazgeçerek teröristlerin İran kanadı PJAK ile mücadeleye başlamıştır. Benzer durumdaki Suriye de PKK terör örgütüne verdiği desteği kesmiştir. İran ve Suriye’nin ortak tehdit algılamaları dış politikada Türkiye ile ortak hareket etme arzularını da beraberinde getirmiştir.
ABD’nin Orta Asya ve Kafkaslarda küresel bir güç olmasını istemeyen Rusya gerek dış politikada gerekse ortak savunma alanlarında Türkiye ile işbirliği yapmak arzusu içerisindedir. Kafkas ve Orta Asya ülkelerinin Türkiye ile işbirliği sürmektedir.
İsrail ve ABD’nin bölge üzerindeki emellerini kavrayan Arap ülkeleri yakın gelecekte Türkiye ile işbirliği yapmak durumunda kalacaktır. Doğu-Batı ekseninde gelişerek devam eden enerji koridoruna ev sahipliği yapan Türkiye, bu stratejik konumuyla gerek enerji kaynağı olan gerekse enerjinin son ulaşım noktası durumundaki ülkelerin teröre karşı harekat için desteklerini de sağlayabilecektir.
SONUÇ
Dış politikada görülen etkisizliğin temel nedeni Türkiye’nin oynayacağı kozları olmayışından değil, kararlı ve tutarlı milli bir politika izlemeyişindendir. Bu yüzden uluslararası hukukun sağladığı hak ve avantajları politik güce dönüştürememektedir.
Hükümet sözcüsü Sayın Çiçek’in,”100 terörist Avrupa’da cirit atıyor”, sözleriyle dış desteği kabullenmesi, AB ve ABD’nin desteğine karşılık teslimiyetçiliğin trajik bir örneğidir. Barzani kontrolündeki terörist varlığının göz ardı edilmesi de Kürdistan projesine yönelik kabulün gizli bir ifadesidir. İç politikadaki karmaşanın temel nedeni ise, Türkiye’nin sorunlarını çözebilecek dinamik güçlere sahip olmayışından değil, siyasi otoritenin çözümü Türkiye’nin dinamik güçlerinde aramak yerine AB-ABD-İsrail emperyalist üçgeninde arayışından kaynaklanmaktadır.
Var olan güçlü dinamikler harekete geçirilmediği için Türkiye içte çözümsüzlük, dışta ise bir kuşatma ile karşı karşıya kalmıştır. Türkiye’nin terörle mücadeledeki stratejik planlamasına dayanak teşkil edecek stratejik analizi bu başlıklar altında çizilmektedir. Türkiye asla çaresiz değildir; içinde bulunduğu açmazdan çıkışı sağlayacak iç ve dış dinamik güçlere sahiptir.
Kıskaca alınmış Türkiye’nin hapsolduğu coğrafyadan ve çıkmaza girdiği iç ve dış siyasetten kurtulabilmesinin çıkış yolu Irak kuzeyine yapılacak ve Barzani’yi hedef alacak bir sınır ötesi harekattan geçmektedir.
Bu harekat ile bir yandan Irak’taki terörist varlığı etkisiz hale getirilirken diğer yandan Barzani’nin siyasi manevralarına son verilecek ve bölgedeki çıkarlarını korumak isteyen ABD ile Kerkük’te masaya oturulacaktır. Bölge ülkelerinin yaklaşımı ve işgalci güçlerin durumu bu harekatı olası kılmaktadır.
Türkiye; jeo-stratejik konumu, genç nüfusu, yeraltı ve yerüstü kaynakları, NATO’nun en güçlü orduları arasında yer alan Türk Silahlı Kuvvetleri, en aşağı yedi bin yıllık tarihi ile dünya devletleri arasında göz ardı edilemeyecek iç ve dış dinamiklere sahiptir.
Türkiye sahip olduğu iç ve dış dinamiklerle emperyalist güçlerin bölgesel projelerini etkisiz kılabilecek, terör ve şeriat tehditlerini en kısa zamanda ve kökten çözebilecek kudret ve kabiliyettedir.
Ancak, Einstein dediği gibi, bir sorunu, onu yaratan bilinç düzeyi ile çözmeye kalkışmak sorunu ağırlaştırmaktan öteye gitmeyecektir.
Çıkış yolu sorunu yaratan zihniyeti değiştirmekten geçmektedir.
Irak’a yapılacak bir harekât Türkiye’ye arzu ettiği zihniyet değişimini sağlayabilecek, dış siyasette de içinde bulunduğu açmazdan kurtarıp bölgesel güç olmak yolunda manevra alanı ve kabiliyetine sahip kılabilecektir.
Aksi halde, Türk ulus-devlet, laik ve üniter devlet yapısının tehdit altında olduğu bir dönemde alışagelmiş sınır ötesi bir harekât ya da ABD istihbarat kaynaklı hava harekatı terör örgütünü yok etmeyeceği gibi PKK’lı teröristleri Barzani ve PJAK’a süpürmeye çalışmaktan öteye geçmeyecek ve Türkiye, önümüzdeki yüzyılda Ortadoğu’da çıkarlarını koruyan söz sahibi bir ülke olmanın aksine üniter ve laik ulus devlet yapısını koruyabilmek için iç ve dış sorunlarıyla boğuşan zayıf bir ülke konumundan öteye gidemeyecektir.
KURT KAPANI'ndan...
Erdal SARIZEYBEK, 3 Kasım 2010