BUGÜN PAZAR…
Dr. Noyan UMRUK
Nazımı 52 yıl önce bu günlerde kaybetmiştik… Bir vasiyeti vardı bizlere:
Yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü,
ölürsem kurtuluştan önce yani,
alıp götürün
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni.
Hasan beyin vurdurduğu
ırgat Osman yatsın bir yanımda
ve çavdarın dibinde toprağa çocuklayıp
kırkı çıkmadan ölen şehit Ayşe öbür yanımda.
Traktörlerle türküler geçsin altbaşından mezarlığın,
seher aydınlığında taze insan, yanık benzin kokusu,
tarlalar orta malı, kanallarda su,
ne kuraklık, ne candarma korkusu.
Biz bu türküleri elbette işitecek değiliz,
toprağın altında yatar upuzun,
çürür kara dallar gibi ölüler,
toprağın altında sağır, kör, dilsiz.
Ama bu türküleri söylemişim ben
daha onlar düzülmeden,
duymuşum yanık benzin kokusunu
traktörlerin resmi bile çizilmeden.
Benim sessiz komşulara gelince,
şehit Ayşe'yle ırgat Osman
çektiler büyük hasreti sağlıklarında
belki de farkında bile olmadan.
Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
- öyle gibi de görünüyor -
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani…/1953, 27 Nisan,Barviha Sanatoryumu
Vasiyetini yerine getiremedik…
Oysa ne acılar çekmiş, neler neler söylemişti şair bizler için;
Bugün pazar.
Bugün bizi ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
Bu kadar benden uzak
Bu kadar mavi
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak
Kımıldamadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
Dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
Bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben...
Bahtiyarım...
Evet, bu gün Pazar… Bu gün bizi topluca siyasi irademizi belirlemek için sokağa çıkardılar…
Sandığın fazileti de bu olsa gerek… Kolu, kanadı iyice kırık olsa da, demokrasi, hiç olmazsa senede bir gün topluca sokağa çıkıp, iradesini elden geldiğince vurgulamak olanağını veriyor bizlere…
Ama Nazıma kulak kesilmek lazım sokağa çıkarken… Akrep gibi, serçe gibi, koyun gibi olmamak için…
Akrep gibisin kardeşim,
Korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
Serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
Midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
Beş değil,
Yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
Gocuklu celep kaldırınca sopasını
Sürüye katılıverirsin hemen
Ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
Hani şu derya içre olup
Deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
Senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
Ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
Kabahat senin,
Demeğe de dilim varmıyor ama
Kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!
Onun için en azından sandığı küçümsememek gerekiyor… Sandığa gitmek ve de sahip çıkmak gerekiyor… Aksi takdirde şikâyet etmeye hakkımız kalmıyor…
Sene de bir gün değil, her Allahın günü sahip çıkmak gerekiyor ülkeye… Çünki bu memleket bizim…
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim....
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...
Bu özlemi gidermek, bir ağaç gibi tek ve hür ve de bir orman gibi kardeşçesine yaşayabilmek için geçtiğimiz yıllar yanlışlarımızı, sahip çıkmamız, sarılmamız gereken doğrularımızı hatırlattı, öğretti bizlere sanıyorum…
Onun için aklımızı “eyice” bir başımıza toplamamız gerekiyor… Şimdi oyumu kullanmaya gidiyorum. Hayırlısı olsun…
AYDINLIK G; 07.06.2015