BUNALIMI ANLAMAK ÜZERİNE (III)
“Karşılıksız olduğu sanılan ama gerçekte ‘para-mal’ olan $ ihracatına biraz daha yakından bakmak gerekecektir” demiştik.
O zaman ‘para’ ve aynı anlama gelmek üzere ‘para-mal’ ne demektiri açmamız gerekecek.
Ortalıkta tonlarca ‘ekonomi profesürü’ var, bunlardan birinin yazdıklarına bakalım derseniz yanılabilirsiniz.
Daha doğrusu, bu bölümde yazılanları biraz da onların okumasında yarar var diyelim.
Paranın P’si
İki malın değişimi için bir üçüncü malla karşılaştırılması gerekmektedir. Böylece bu üç malın bir ortak özü olmalıdır, ki o da ancak malların somut niteliklerinden ve olası somut kullanımlarından hareketle soyutlama yapılarak bulunabilir.
Marx’a göre, iki malın değişimindeki bu ‘üçüncü öge’, içeriğine bakılmaksızın, emek tarafından oluşturulmaktadır: sözkonusu malların üretimi için gerekli basit zaman olarak emek. Ki Marx bunu ‘soyut emek’ diye tanımlamaktadır.
Oysa Sohn-Rethel bu noktada Marx’ı izlemeyi bırakıp, ‘kullanım eylemi’ ve ‘değişim eylemi’nden hareketle kendi soyutlamasını yapacaktır. Daha doğrusu ‘değişim eylemi’nde ‘kullanım’ı, bir an için ‘soyutlamış’ olmaktadır.
Yani değişim, emek ve kullanımdan ayrı bir ‘gerçeklik’ olarak vardır ve tamamen toplumsaldır. Üretim gibi doğayla ilişkisi de yoktur.
Demek ki, nesnenin toplumsal kodu tartışmasız bir biçimde ‘değişim’dedir. Şöyle de söylenebilir; değişim, herhangi bir maddî müdahale olmadan ‘mülkiyet değişimi’ olarak gerçekleşmektedir. Ne var ki, üretim ve tüketim arasındaki zaman aralığında yokluğu varsayılmış olmaktadır.
Damat Berat gibi, eğer biz de ‘burası çok önemli’ demek zorunda kalacaksak, diyebiliriz ki, bugüne, daha doğrusu Sohn-Rethel’e kadar, hep üretim üretim ya da tüketim tüketim diyen ekonomistlerin hiçbiri, ‘değişim’i inceleme nesnesi yapmamışlardır.
Efendim klasikler denilecek olursa, onların ‘değişim’ ve ‘para’ konusundaki görüşlerine az ileride değineceğiz.
Oysa Sonh-Rethel, bu arayış içinde, biçim-değer ya da değerin ilk biçimini Marx’ı yeniden okuma temelinde ele alacak olan ilklerden biri olacaktır.
İlk biçim (türüm-genèse) ise, her yerde hazır ve nazırdır, ama görünmemektedir. O zaman bu görünmez apakçıklıklığı açıklamak gerekmeketedir.
Her ne kadar, Marx’ın Kapital’e böyle başladığı bilinmektedir ama, meta toplumlarının temel kategorisi olarak değil, sıradan bir tanımlama olarak anlaşılagelmiştir.
Böylece bir anlamda, Sohn-Rethel soyut değişimin temeli olan Marksist ‘soyut emek’ kavramını aşarak, marksist biçim-değer çözümlemesinden ayrılacaktır.
İlkel toplumlarda ‘emek’ ve ‘toplum’un çakıştığını ileri sürecektir. Çalışanlar aynı zamanda çalışmak için gerekli biliginin de sahibidirler. Toplumun ürettiği ürünler de, ‘değişim’ olmaksızın, paylaşılarak tüketilmektedir.
Ancak Bronz Çağı’na gelindiğinde çok şey değişecektir.
Toplumlar, Mısır, Mezopotamya ve Çin’de nehir yataklarında oldukça örgütlü bir çalışmaya yöneleceklerdir. Hidrolik, astronomi, matematik, mimari ve özellikle yazı sayesinde teknik kapasite önemli ölçüde gelişecektir. Böylece bir entelektüel tabakanın doğmasına da yol açılmış olacaktır.
Ki, geriye kalanlara kölelik ve hizmetkârlık düşecektir.
Böylece kafa ve kol emeğinin ayrılması gibi, ilk temel bölünme ortaya çıkmış olacaktır.
Ancak henüz ‘değişim’in ortaya çıkması için bir neden yoktur. Kölelik, kabilecilik ya da savaş, toplumların yaşamlarını sürdürmelerine yetmektedir.
Ne zaman ki, Millattan Önce IIIncü ve IInci Binyıllara gelinir ve ‘ticaret’ bir gereksinme olur, ‘değişim’ ve dolayısıyla ‘soyutlama’ da bir gereklilik/zorunluluk olur.
İki malın karşılaştırılması için tamamen mantıksal ve üzerinde uzlaşılabilecek bir üçüncü ‘öge’ye gereksinme duyulmuş olacaktır. Öyle ki bu, tamamen bir gerçek soyutlama’ya yolaçacaktır.
Marx’ın da belirttiği üzere, ne maddî anlamda ‘reel’ ne de pür ‘düşünce’ değil ama bir gerçeklik biçimi olarak reel olacaktır. Başlangıçta, embriyoner ya da gücül (potansiyel) bir gerçek soyutlamadır.
Yavaş yavaş değiş (troc)’den eşdeğerle değişime geçilmek zorunda kalınacak ve para basma gerekliliği doğacaktır. Ne var ki, fizik nitelikten çok, para basan otoriteye ‘güven’den doğan bir ‘eşdeğerlilik’ sözkonusudur.
İşte Sohn-Rethel’e göre, insanlık tarihini sarsacak, yönünü değiştirecek olan bu son gelişmedir.
Çünkü bu paraların ikinci ve üçüncü kuşak basımının ardından, yine aynı bölgede Thales’ler, Anaximene’ler, Anaximandre’ların çıkmış olması bir ‘raslantı’ mı yoksa bir ‘toplumsal gerçeklik’ midir diye tartışılabilir.
Sohn-Rhetel, mitsel düşünceden ussal düşünceye geçişin zaman ve mekan komşuluğunu bir ‘raslantı’ olarak değerlendirse de, gerçek soyutlamanın doğuşunu, para’nın doğuşuyla başlatmaktadır.
Toplumların yapısındaki bu büyük dönüşüm, toprak ağalığından (féodalité) ticaret burjuvazisine geçiş biçimindedir.
İşte para’nın özü; kendisi maddî olmayan ama ‘metanın değeri’ni taşıyan yani ‘soyut’ bir gerçeklik olarak ortaya çıkmış olmaktadır. Hem ‘birikim aracı’ ve hem de yeniden yatırılabilecek (sermeye) olarak para böylece doğmuş olmaktadır.
Burada kalsa iyi, çok daha önemlisi artık ‘üretimin amacı’ olarak tüm meta üretimini yönlendirecektir.
Buraya bir mim koyalım derseniz, öyle ileri geri üretim üretim demek, meta ekonomilerinde, gereksinme ile bağı koparılmış bir üretimden başkası olmayıp; örneğin ‘rant’ peşinden koşularak ‘en kestirme yoldan para kazanma’ya ve dolayısıyla insanlığı bunalımdan bunalıma sürüklemeye yol açmaktadır diyeceğiz.
Ne var ki, bugün bile kimi ekonomistler ‘para’nın bu özelliklerini görmezden gelip, salt bir ‘değişim aracı’ olarak görmeyi sürdürebilmektedirler. Parayı, Eski Yunanlılar’da olduğu gibi sadece ‘göz kamaştıran’ olarak görmektedirler de denilebilir.
Sohn-Rethel’in katkısı diyelim, paranın ortya çıkışının ilk kez kavramsal çözümlemesini yapmasındadır: maddi olmayan bir öz (soyut değer) sabit kaldığı halde, onun somut taşıyıcıları ( metalar ve para) değiştirilmektedirler.
Toplumu bütünüyle temelleyen ‘değişim’, görünür bir ‘soyutlama’ olarak zaten ortadadır. Platon’dan itibaren geçerli olan soyutlama anlayışına göre, bir düşünce edimi değil, ama gerçek (effectif) bir edimdir. Ne var ki, soyutlamanın zamansal-mekansal bu boyutu henüz bir ‘kavramın karakteristiği’ olarak düşünülmemektedir.
Evet bu soyutlama düşünce’dedir ama kökeni (origine) düşünce değildir. Böyle olunca, bilinç ve varlık arasındaki o dönemin metafizik ayırımı onu kavramaya yetmemektedir. Örneğin, felsefenin, töz, sonsuz, bütünsellik, özdeşlik, çelişki, uzam, zaman, sayı, miktar gibi kavramlarını aşan bir durum sözkonusudur.
Eğer sayılan bu ve benzeri kavramlar kendinden sonraki tüm düşünce tarihini belirlemiş ise, ve hâlâ geçerlilikleri kabul ediliyorsa, o halde, Yunanlılar’ın ‘değişim soyutlaması’ henüz aşılamamış demektir.
Kaldı ki ‘değişim edimi’ diğer tüm soyutlama biçimlerinin kökeninde bulunmaktadır.
İşte, düşüncede ‘Yunan Mucizesi’ taraftarlarının, insanı ‘en saygın’ yere oturtmaları, onun arı düşüncenin merkezine, hatta temeline koymaları; böylece para, mal ve tüm alış-verişte ‘keramet’ bulmalarının içyüzü görünür kılınabilmektedir.
Sohn-Rethel, “Değişim bağı, başka hiçbir şeyle değil ama değişim ağı tarafından kurulmaktadır”, diye yazmaktadır. “Bir manto aldığım zaman, toplumsal bağın parçası olan giyinmekten önce onu satın almış olmam önemlidir; satan içinse üretiminden önce satış yapmak önceliklidir. Eğer toplumsal bağdan, ya da denildiği gibi toplumsal sentezden sözedilecekse, önce ‘değişim’den sözedilmelidir, ‘kullanım’dan değil”.
Daha sonra, skolastik Orta-Çağa gelindiğinde parasal ekonominin ilerlemiş olmasına karşın, hâlâ basit dolanım (yani ticarî işlemler düzeyi) alanının aşılmadığını biliyoruz. Ancak Galile ile birlikte, devinim kavramı önem kazanacak ve böylece paranın sonsuz devinimine geçilebilecek ve sermaye de sürekli olarak büyüyecektir.
Sohn-Rethel, Galileci devinim kavramına gönderme yapmaktadır. Ne ki, bu devinim, bir matematiksel soyutlama olup, ne kökeni ve ve ne de doğası konusunda Galile’nin de bilgisi yoktur, çünkü o dönemde henüz devinim gözlemlenebilir değildir.
Demek ki, gerçeklik vardır ama sadece insanlık tarihinin içinde vardır.
Para gibi, toplumsal gerçeklikler nesnel dünyayı tanımanın ilk örneklerini oluşturmaktadırlar.
Böylece, ABD $’ının gerçek niteliğini ortaya koyabilmek, dünya ekonomisinin gidişatını anlamamızın olmazsa olmazıdır diyebileceğiz.
Tersine, bütün bunalımlar ABD’nin karşılıksız para basmasından kaynaklanıyor türü yuvarlak laflarla ne ‘ekonomi’ ve ne de ‘emperyalizm’, ne anlaşılabilir ve ne de açıklanabilir.
(Sürecek)