"Büyük Abi"nin Çocukları! (9)
"VATAN HAİN"liğine devam edeceğim!
Yıl 1919... Ana yurt düşman çizmeleri altında çiğnenmekte, millet fakr-u zaruret içindedir. Memleketin tüm kaleleri zapt edilmiş, tersanelerine girilmiş ve ordusu terhis edilmiştir.
Padişah Vahdettin ve teslimiyetçi Damat Ferit Hükümeti kendi çıkarları doğrultusunda İngiltere'ye biat etmekte, Türk'ün vatanı emperyalist güçler tarafından işgal edilmektedir.
Manzara böyle iken, Mustafa Kemal, milletle birlikte, ulus iradesini de yanına alarak vatanı düşman işgalinden kurtarmak ve bağımsızlığını kazandırmak için zorlu, meşakkatli bir yolculuğa, istiklâl yolculuğuna çıkmıştır.
Tüm işbirlikçi güçler ve işgal devletleri Türk milleti ile birlikte dinlenmemek üzere çıkılan bu yolculuktan son derece rahatsız olmuştur.
Mustafa Kemal, gıyabında Nemrut Kürt Mustafa Paşa divanında yargılanarak "ASİ" ilan edilmiş ve idamına karar verilmiştir.
Mustafa Kemal asi midir? Elbette asidir.
O teslimiyete, emperyalist işgale, işgalcilerin dayatmalarına, vatan topraklarının düşman tarafından paylaşılmasına ve İstanbul Hükümeti'nin ülke çıkarlarındaki zafiyetine ve güdümlü politikasına isyan etmiştir.
Üstelik Mustafa Kemal o süreçte bir çete üyesi ve hatta o çetenin yöneticidir. O çeteye küçük bir azınlık dışında Türk milleti kızı, kızanı, yaşlısı ve genciyle bu çeteye dahil olmuşlardır.
O çetenin tüm üyeleri bir araya gelerek bir milli birliktelik kurmuşlardır. Hepsi bağımsızlık savaşçısı, anti-emperyalist ve yurtseverdir.
Ve bu çetenin bir numaralı yöneticisi sarı saçlı, mavi gözlü bir askerdir. Başta açıklanmasa dahi tüm Türk milletinin dahil olduğu bu çetenin amacı var olan teslimiyetçi, ya İngiliz sevdalısı ya da Amerikan mandacısı hükümeti devirmektir.
Ayrıca bu çetelerin üyelerinden oluşan Meclis defalarca İstanbul'daki Hükümet'i tanımadıklarını da tüm dünyaya duyurmuşlardır.
Çetenin adı Kuvva-i Milliye'dir. Bu çete ve önderi Bağımsızlık Savaşı sonunda büyük bir demokratik devrim başararak, mevcut iktidarı devirerek saltanata son vermişler ve Cumhuriyet'i ilan etmişlerdir.
Türler tarafından, Türk budunu için yönetilen Türkiye Cumhuriyeti Devleti kanla, irfanla ve önemlisi devrimle kurulmuştur. 1920-1938 yıllarında ülke tam bağımsızdır.
Meclis-i Mebusan tarafından onaylanmadığı için hiç geçerliliği olmayan SEVR çöplüğe atılmıştır. Terhis edildiği zan edilen ordu, milletin ordusu olarak dirilmiş ayağa kalkmış ve emperyalizmin devlerine Bağımsızlık Savaşı'nda diz çöktürmüştür.
Yenilmişlerdir. Hem öylesine bir yenilgi ki... Acısını unutmaları mümkün değildir. İntikam almaya kararlıdırlar.
1939... Ve emperyalizme yapılan ikili antlaşmalarla Türkiye'nin sınırları aralanmıştır. Bu aralanan sınırlar, 2012'ye geldiğimiz günlerde , bu süreçte görev yapan tüm hükümetlerin "Batılılaşma" gayreti ile sonuna kadar açılmış, şimdilik kaydıyla "eşkıya Türkiye'ye hükümran" olmuştur.
İşbirlikçi Damat Ferit Hükümeti ve Nemrut Kürt Mustafa Divanı'nın " asi, çete üyesi" ilan edip idama mahkum ettiği Mustafa Kemal'in, şimdilik açıklanmasa da Ergenekon Terör Örgütü'nün "tarikatvari ve dini yapısı" içinde olduğu var sayılmıştır.
"Büyük Abi"nin yazdığı senaryo, "Büyük Abi"nin çocukları tarafından sahneye konmuştur.
Sözde Ergenekon Terör Örgütü'nün varlığı, yapılan bir ihbar üzerine, Ümraniye'de 12 Haziran 2007'de emekli bir astsubayın evine yapılan baskınla açığa çıkmıştır. Baskında 27 el bombası bulunduğu açıklanmış ama nedense son derece önemli delil olduğu kayda giren bu el bombaları daha sonra Emniyet tarafından "tehlike arz ettiği" gerekçesiyle imha edilmiştir.
9 Temmuz 2007'de zamanın Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, gazetecilere verdiği öğle yemeğinde "Bakın, dikkat edin. Bu Ümraniye olayının arkasından çok büyük olaylar çıkacak." demiştir.
5 Kasım 2007'de Bush-Erdoğan arasında yapılan görüşme sonucu senaryo sahneye konmuş ve Abdullah Gül'ün o müthiş öngörüsü gerçekleşmiştir.
Türkiye esir edilmiştir. Büyük Abi'nin çocukları, ülkenin geleceğine pranga vurmaya çalışmaktadırlar.
Şu anda sanırım, en son sayı yüz otuz altıdır, emekli, muvazzaf general Silivri ve Hasdal'da esarete mahkum edilmişlerdir.
Devletin devamı ve varlığı tehlikededir. BDP'liler tarafından devlet tehdit edilmekte ve devletle açıkça alay edilmektedir. Diğer taraftan "Ne istiyorlarsa vereceğiz" anlayışı ile ayrılıkçılara devletin, ülkesi ve milletin bölünmez bütünlüğü altın tepsiyle sunulmak istenmektedir.
Suçlu bulunmuş ve ilan edilmiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Türk ordusundaki Milliyetçi ve Avrasyacı subaylar...
Amerika "barbar Türkler"in başını istemektedir. Küresel efendiler için milliyetçilik, emperyalizme karşı kullanılacak en büyük silahtır. Yıllardır süregelen sivil operasyonlarla Türk milleti ötekileştirilmektedir.
Onlar için her yurtsever, her anti-emperyalist, her bağımsızlıkçı teröristtir. Devrimci olmak, Kemalist olmak en büyük suçtur.
O halde ben, sen, biz birer teröristiz.
Çünkü;
Vatanımızı savunmak için ant içtik.
Kemalistiz. Bu nedenle anti-emperyalist, devrimci ve bağımsızlıkçıyız.
Ayrıca sivil tabanla buluşup, milli egemenliği, milli tabanla hayata geçireceğiz.
Biz milliyetçiyiz. Ancak bizim milliyetçiliğimiz başka ulusları küçük gören, ezen bir anlayış değildir.
Biz Anayasa'mızın 3. Maddesi'nde ifade edilen devletin, ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü savunuruz.
Erinden, onbaşısına, teğmeninden genel kurmay başkanına kadar, Türk ordusunun taşıdığı şerefli üniformanın varlığımızın güvencesi olduğuna inanırız.
Azim ve kararımız, Kemalist Devrim'in yeniden inşa edileceği ve tam bağım sız Türkiye bayrağının Ankara Kale'sinde dalgalanacağı günler için birleşmektir.
Eğer bunlar bir ihanet-i vatan ise, biz razıyız, vatan hainliğine devam edeceğiz.
Ben Kemalist Türk kadınıyım. Bağımsızlıkçı, milliyetçi, anti-emperyalist, devrimci ve savaşçıyım.
Yılmayacağım, yılgınlığa düşmeyeceğim ve korkmayacağım. Her gün iç ve dış düşmanlara karşı öfkemi bileyerek mücadelemi sürdüreceğim.
Ben "VATAN HAİN"liğine devam edeceğim.
Sizi de beklerim. Unutmayın eşkıya ülkeme sadece şimdilik hükümran olmuştur. Bu hükümranlığı, milli cepheleri bir araya getirerek biz yıkacağız.
Figen ÖZEN, 11 Ocak 2012