Ortadoğu'yu dönüştürme planını "demokratik dalga", "Arap Baharı" şeklinde yumuşatan diplomatik dil birçok siyaset bilimciyi, uluslararası ilişkiler uzmanını ve sözüm ona stratejistleri etkisi altına almış. Bu durum, hâkim gücün öteki üzerinde uyguladığı siyasî ve diplomatik denetimin ürünüdür. Siyasi iktidar (AKP) isteyerek ya da istemeyerek bu planın parçası olduğu için ürettiği siyasî dille "dönüştürme planının" üzerini örtmektedir. Hâkim siyasî ve diplomatik dili aşamayanlar ise küresel ve yerel gücün sesi olan gazete ve sosyal medyada yer alan bilgileri papağan gibi tekrar etmektedirler.
Yaygın söylemin esiri olanlar "emperyalizmin kanlı ellerini" gizleyerek benliklerini yitirmelerine karşın hâkim söylemin propagandasını yaptıkları için itibar kazanmaktadırlar. Bunların "denetim altına alınan yaygın medya" tarafından itibarlı kişiler olarak takdim edilmeleri "belli bir amaç için düzenlenen söyleme uyum göstermelerinden" kaynaklanmaktadır. Başka bir meziyetleri ve numaraları yoktur.
Belli bir amaç için inşa edilen söylem, denetim altına alma ve işgal etme faaliyetini "demokratik dalga" adıyla yumuşatmaktadır. Oysa bu projenin pişirildiği mutfaktaki adı: Büyük patlamadır. Ana hedefi ise Ortadoğu'yu dönüştürerek kontrol altına almaktır. Anılan projenin mutfağında yer alan Thomas P. M. Barnett 2005'te yayımladığı "The Pentagon's New Map" adlı çalışmasında açık ve anlaşılır bir dile 1990 sonraki süreci, özellikle 11 Eylül sonrası dünyanın politik ve stratejik haritasını çizmekte ve yeni ötekinin kim olduğunu ortaya koymaktadır.
Pentagon 11 Eylül hadisesini ve sonrasını tanımlarken şu ifadeleri kullanmaktadır: "11 Eylül ile birlikte Pentagon şimdi İsrail'in Ortadoğu'da süper güç olma yolundaki engellerinin ortadan kaldırılmasında elini rahatlattı. Öncelikle Taliban'ı iktidardan indirmek zorundayız ve Usame b. Ladin ile yarım kalmış tüm işlerimizi halletmeliyiz. Çünkü bu adam yanlış insanlar tarafından canlı olarak yakalanırsa her şeyi ifşa edebilirdi. Sonra sıra Saddam'a gelecek ve böylelikle tüm petrole el koyabileceğiz." Taliban ve Saddam Hüseyin'in akıbetinden önce söylenmiş bu sözler bize bir şeyler anlatıyor olmalıdır. Bu tablo gösteriyor ki İslâmî terör söylemi ve diktatör Saddam Hüseyin teması üzerine kurulan siyasi-stratejik söylemin amacı demokrasi değildir. Değişen dünyanın ölçülerine göre yeni denetim mekanizması kurmak ve buna uygun aktörler üretmektir.
Pentagon'un yeni haritasına göre büyük patlama; Ortadoğu'da bir rejimin ardından diğerini yerinden etme hareketidir. Yerinden etme politikası planlanmış ve haritası çizilmiştir. 1990 sonra geliştirilen ve 2005'te yayınlanan metinlerde şu ifadeler yer almaktadır. "Ortadoğu 20 yıl içinde dönüştürülecektir. Nitekim Irak savaşı sistem çalkantılarının stratejik takibini teşkil etmektedir. Gelecek yıllarda Ortadoğu boyunca büyük bir patlama baş gösterecektir. Çünkü Amerika'nın küreselleşme çağında stratejik güvenliğini sağlamasının tek yolu kopukluğu, yan liberal-kapitalist sistemin iktisadi ve siyasi esaslarından uzak kalan ülkeleri ortadan kaldırmaktır. Amerika Irak'ın dünya ile bağlantısını tekrar sağlayabilirse Ortadoğu'nun dönüşümü ciddi olarak başlayacaktır. Aksi durumda Amerika komşu ülkelerde yeni istikrarsızlık alanları ve kanalları üretecektir."
Belirtilen projenin mutfağında yer alanlara göre yeni istikrarsızlıklar içine çekilecek ülkeler şunlardır: İran, Türkiye, Suriye, Ürdün, Suudi Arabistan ve Mısır. Demek ki Arap Baharı belirtilen istikrarsızlığın diplomatik dildeki adıdır. Demokrasi kuşağı oluşturma planına göre Irak'ın işgali II. Berlin Duvarıdır. İşgalle birlikte II. Berlin Duvarı yıkılmış, Ortadoğu'da büyük patlamayı gerçekleştirecek olaylar dizisi uygulanmaya konulmuştur.
Planın makul ve sürdürülebilir olması için bölgedeki siyasî aktörlerin ve devletlerin yetersizlikleri öne çıkarılmıştır. 1990 sonrası dünyanın fikri ve siyasi ufkuna uygun bir şekilde "seküler diktatörleri" tasfiye edip, bunların yerine toplum üzerinde denetim kurabilecek "muhafazakâr dini-politik diktatörleri ikame etme" hareketi devreye sokulmuştur. Bu durumu "demokrasi kuşağı oluşturma ya da dini-politik cemaatlerin demokrasiye öncüllük ettiklerini ileri sürerek yeni bir dönemin başladığını müjdeleme" küresel ölçekte yalandır. Böyle bir şeyi söylemek için "ahmak otu yemek yetmez." Aynı zamanda tedavi edilmesi zor "kültürel şizofrenliğin dipsiz kuyusuna düşmek" gerekir. Umarım ki aşırı şok algının uyanmasını tetiklerde "demokrasi oyununun kanlı dişleri" fark edilir.
Nadim MACİT - 9 Mart 2012,
ORTADOĞU