BÜYÜK RESİM (7)
ABD ile gizli anlaşma itirafı
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı iken, ABD’nin o dönemki Dışişleri Bakanı Colin Powell ile bir gizli anlaşma yaptı. Gül, Sedat Sertoğlu’na şu itirafta bulundu:
“ABD Dışişleri Bakanı Powell ile 2 sayfalık 9 maddelik bir plan üzerinde anlaştık. Ama ben her yaptığımı kalkıp açıklayamam ki. Powell, Suriye’ye giderken de benimle konuştu. Gizli olan bir sürü gelişme var.”
Ordunun küçültülmesi de Camp David’de kararlaştırıldı. Özal, görüşmeden sonra Türkiye’nin amacının, daha küçük, ancak daha iyi örgütlenmiş, modernize edilmiş bir ordu oluşturmak olduğunu belirtti. Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş de aynı günlerde asker sayısının “400 binin altına” bile düşürülebileceğini söylüyordu. Daha sırada Abdullah Gül’ün Dışişleri Bakanı iken ABD Dışişleri Bakanı Powell ile imzaladığı iki sayfalık, dokuz maddelik gizli anlaşma var. O anlaşma çok ağır hükümler içeriyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı iken, ABD’nin o dönemki Dışişleri Bakanı Colin Powell ile bir gizli anlaşma yaptı. Gül, 24 Mayıs 2003 tarihli Vatan gazetesinin haberine göre Sedat Sertoğlu’na şunları söyledi:
“Ben bu gezileri yapmadan önce, şimdi senin oturduğun koltukta (eliyle koltuğa vurarak) ABD Dışişleri Bakanı Powell oturuyordu. Onunla 2 sayfalık 9 maddelik bir plan üzerinde anlaştık. Ama ben her yaptığımı kalkıp açıklayamam ki. Powell, Suriye’ye giderken de benimle konuştu.
Gizli olan bir sürü gelişme var.”
Maddeler tek tek uygulanıyor
9 maddelik plan olduğu iddiasıyla basında defalarca yayınlanan ve hiçbir zaman tekzip edilmeyen maddelere göre Türk askeri Irak’ın kuzeyinden çekilecek, sınır harekâtlarına son verilecek ve PKK’ya askeri harekât için ABD’den izin alınacaktı.
Türkiye, ABD’nin İran ve Orta Doğu harekâtlarına aktif destek verecekti. Türk ordusunun asker ve silah gücünde indirim yapılacaktı.
Irak’ın kuzeyinde kurulan kukla devlet Türkiye tarafından resmen tanınacaktı.
PKK/ KADEK elemanlarına geniş kapsamlı af çıkarılacak ve PKK’nın yasallaştırılacaktı.
Güneydoğu belediyelerine özerklik verilecek ve federasyona geçilecekti.
Kıbrıs’ta Denktaş devre dışı bırakılacaktı. Ermenistan’a yönelik kısıtlamalar kaldırılacaktı.
Burada şu soru akla geliyor: Bu maddeler doğru değilse nasıl, bir bir uygulamaya konulabildi?
Türk tarihinde bir yüzkarası!
6 Şubat 2003’te TBMM’de AKP grubu, ABD’nin Türkiye işgalini sağlayacak operasyonunu başlatan tezkereyi onayladı! Tezkereye göre Amerikalılar, önce İstanbul Sabiha Gökcen, Çorlu ve Afyon’da incirlik üssü gibi üç üs kuracaktı! ABD, 63 bin askerini Mersin’den Hakkari’ye uzanan bölgede kuracağı 9 üsse yerleştirecekti. ABD, ayrıca Trabzon ve Samsun limanlarını da istiyordu! AKP’li milletvekilleriyle basına kapalı bir toplantı düzenleyen Başbakan Abdullah Gül, tezkereye tam destek istedi. Tezkerenin TBMM’ye sevk edilmesinden çok önce, savaş için Körfez’e yığınak yapan ABD’ye İstanbul Sabiha Gökçen, Çorlu ve Afyon havalimanlarında inşaat izni verildi.
ABD Büyükelçilik yetkilileri, tezkereye olumlu oy vermeleri için, AKP milletvekilleri üzerinde adam adama markaj uyguladı.
TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan, “Eğer tezkere çıkmazsa ve savaşa girmezsek ekonomi bozulur, döviz fiyatları yükselir” diyerek savaş tellallığı yapıyordu.
TBMM’de ABD’nin Türkiye’yi işgalini öngören tezkere reddedildi.
İskenderun Limanı’nda Amerikalı askerler Türk askerleri tarafından yarım saat yerde yatırılınca, ABD bu olayın cevabını Süleymaniye’de Türk askerlerinin başına çuval geçirerek verdi.
Camp David’de Türk ordusuna operasyon kararı
24 Mart 1991 tarihli Güneş gazetesinde, Camp David’deki Özal-Bush görüşmesi ile ilgili haber, “Bağımsız Kürt devletine izin yok. Bush’tan Özal’a Körfez teşekkürü” başlıklarıyla veriliyordu. Spotlarda şu ifadeler vardı:
“Cumhurbaşkanı Özal ve ABD Başkanı Bush, Körfez bölgesinin savaş sonrası geleceği ve Irak’ta yaşanan kargaşayı ele aldı. Bush, Özal’a Türk halkının savaş sırasındaki işbirliği için (!) teşekkür etti. Zirvede Kıbrıs konusu da ele alındı. Başkan Bush, Beyaz Saray’da Cumhurbaşkanı Özal ile birlikte düzenlediği basın toplantısında Türkiye’ye daha fazla yardım konusunun Camp David’deki görüşmede gündeme geldiğini belirterek ’Maddi problemler konusunda artık daha açık bir fikrim var’dedi. Basın toplantısında Özal da Türkiye’nin amacının, daha küçük, ancak daha iyi örgütlenmiş, modernize edilmiş bir ordu oluşturmak olduğunu belirtti. Bush, askeri yardım konusunun Savunma Bakanı Cheney ve diğer yetkililerle ele alınacağını kaydetti.”
19 Mart 1991 tarihli Güneş gazetesinde ise, Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’in açıklamaları birinci sayfada, “Güreş: Ordu, siyasetin emrinde” başlığıyla veriliyordu. Güreş, “Türkiye’de, Atatürk zamanından beri Genelkurmay Başkanları Başbakan’a bağlıdır. Burada önemli olan Genelkurmay Başkanı’nın siyesi iradenin emrinde olmasıdır” dedikten sonra, modernizasyon ve reorganizasyon projeleri uyarınca asker sayısının “400 binin altına” bile düşürülebileceğini ve bunun için Askerlik Kanunu ile Seferberlik Kanunu’nda değişiklikler gerektiğini belirtiyor ve “profesyonel ordu” denilen uygulamanın mali yönünün de dikkate alınması gerektiğini söylüyordu.
Güreş, İngiltere’de günlük asker masrafının 80 bin lira Türkiye’de ise 2-3 bin lira seviyesinde olduğunu hatırlatıyordu. Güreş, bu gerçek göz önünde tutularak uzman onbaşı ve uzman çavuş uygulamasına geçmeye öncelik vereceklerini, tümenlerin tamamen kaldırılarak tugay seviyesinde örgütlenmeye ağırlık verileceğini bildiriyordu.
Aynı yıl Meclis Başkanı Kaya Erdem’in TBMM bahçesinde verdiği ve davetli olduğum kokteylde, Metin Işık ve Hilmi Bengi ile birlikte ayaküstü bir sohbette, durumu Doğan Güreş’e sorduğumuzda, ordunun sayısının azaltılmasının uzun vadede gerçekleştirileceğini söylerken projeleri, parmaklarını tek tek sayarak anlatmıştı. Zaman içinde bütün bu projeler kısmen hayata geçirildi. Ergenekon ve Balyoz operasyonları ile Türk Ordusu’nun Avrasyacı eğilimde bulunan veya Avrasyacı olmamakla birlikte, devletin kuruluş ilkelerinden taviz vermeyen unsurları, astsubayından subayına, teğmeninden orgeneraline hatta İlker Başbuğ örneğinde görüldüğü gibi Genelkurmay Başkanı’na kadar “hükümeti devirme girişimi” ve “terör örgütü kurmak” suçlamalarıyla tutuklandı.
Türkiye, Atatürk’ün gençliğe hitabesinde tahmin ettiği şartlara doğru hızla yuvarlanırken, AKP destekçileri gençliğe hitabenin okullardan kaldırılmasını isteyebiliyordu.
AKP hükümeti, son birkaç yıl içinde, Türkiye’yi federalleştirmenin ekonomik ve yasal alt yapısını hazırlamıştı. TSK ve MİT, medya eliyle ve psikolojik harekatla yıpratılırken, devlet, cumhuriyetin kuruluş felsefesini fikir, strateji ve taktik yönden daha da güçlendirecek bir liderlikten yoksun durumdaydı..
Bu kafa karışıklığı, eski Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun, KKTC’nin kuruluş yıldönümü toplantısında bizzat bana söylediği ve sonraki Genelkurmay Başkanlarından Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın tekrarladığı gibi, Türkiye’ye yönelik saldırıların daha önce hiç olmadığı şekilde ve aynı anda gelmesinden mi kaynaklanıyordu yoksa gençliğe hitabedeki şartların gerçek olmasından mı?
Türk halkı Kürt devleti kurulamaz diye oyalanıyordu
19 Mart 1991 tarihli Güneş gazetesinin manşetinde, Stockholm’deki Kürt Konferansı ile ilgili habere devam ediliyor ve PKK’nın yeni stratejisine yer veriliyordu. Haberin üst başlığında “Apo’nun örgütü, Kürtler’e eski defterleri kapatma ve geçmişteki yanlışlardan arınma çağrısı yaptı” deniliyor ve ana başlıkta “PKK strateji değiştiriyor” deniliyordu. Alt başlıkta ise “Stockholm Konferansı öncesinde ’Bağımsız Birleşik Kürdistan’tezini ödün verilmez ilke olarak savunan PKK, toplantıda, ’Irak için federasyon olabilir’görüşünü ortaya attı” ifadesi kullanılıyordu.
Bu haberin hemen altında da Başbakan Yıldırım Akbulut’un Kürt liderlerinden Talabani ve Barzani’nin temsilcisiyle yapılan görüşmelerde, Kürt devleti veya sınır konularına değinilmediğine dair sözleri, “Kürtler Irak’ta devlet istemedi” başlığıyla veriliyordu.
Yani Türk halkı bu ninnilerle oyalanıyordu.
19 Mart 1991 tarihli Güneş gazetesinde ’Dünden Bugüne Kürtler’dizisinde Mustafa Erdoğan’ın “Kürt folkloru Türkleştiriliyor” sözlerine yer veriliyor. Aynı Mustafa Erdoğan, daha sonraki yıllarda Türk folkloru üzerinden kurduğu ekiplerle zengin olacaktır...
Orta Doğu’ya yeni harita
Aynı tarihlerdeki Milliyet’in manşetlerine de göz atalım 24 Mart 1991 tarihli Milliyet’in manşeti, Derya Sazak imzalı bir haber.. Başlıkta “Özal-Bush buluşmasının ana konusu: Orta Doğu’ya yeni harita” şeklinde.. 26 Mart manşetinde de “Özal’ın masa daveti: Türkiye’de Orta Doğu Konferansı toplamak istiyor” şeklinde. Bush ile Özal’ı spor kıyafetlerle Camp David’deki evde gösteren fotoğrafın altında ise, “Evimiz gibi: Camp David’de geçirdikleri 24 saat boyunca kendilerini evlerindeki kadar rahat hissettiklerini söyleyen Cumhurbaşkanı Özal ve eşi, ilk akşam Bush çiftiyle film seyrettiler. Özal’ın söylediğine göre, ’İstediğiniz kadar kalabilirsiniz’diyen George Bush, o akşam herkesten önce yatmaya gitti” diye yazıyor. Anlaşılıyor ki Bush filmini seyrettirmiş ve gönül rahatlığı içinde yatmaya gitmişti. O film, hâlâ Orta Doğu’ya ve bütün dünyaya yeniden seyrettiriliyor.
Nitekim 27 Mart tarihli Milliyet’te de; Camp David haberleri; “Özal’ın yeni sürpriz bombası: ABD ile stratejik işbirliği önerisi Ankara’da şaşkınlık yarattı” deniliyor. Aslında Ankara’da hiçbir şaşkınlık yoktur. Çünkü, Camp David kararları önceden Turgut Özal’a James Baker tarafından tebliğ edilmiş, bu kararlar, 19 Mart 1991 tarihli Güneş gazetesinde yayımlanmıştır. Fakat bir daha bu ayrıntılardan Cüneyt Ülsever dışında söz eden çıkmayacaktır...
Arslan BULUT - 21 Şubat 2012, YENİÇAĞ