Büyük Satranç Tahtası
“Açılımlar” ve “Çözüm Süreci” tekrar gündemimize geliyor, bilesiniz. Hatta bu sefer, adı konmadan federasyon da! Bugün Türkiye’yi yöneten iktidar iradesi doğru, akılcı, milli bir dış ve iç politika izlemiyor ve bugüne kadar yaptığı ve kandırıldığını söylediği hatalarından da ders almış gibi gözükmüyor.
Daha önce de gündemimize sokulan “açılımlar”; ABD tarafından hazırlanan ve AKP İktidarının önüne uygulaması için konan bir reçeteydi. Amacı ise bölgede Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) en önemli maddelerinden biri olan Kürt Devleti’nin Türkiye bacağını inşa etmekti. İktidar bu reçetenin gereği olarak; PKK ile mücadele etmedi, müzakere etti, mücadele edilmemesi için gayri anayasal ve gayri kanuni olarak askere ve polise emir verdi, “Habur” ve “Kobani” rezaletlerini yaşamamıza ve hendeklerin açılmasına neden oldu.
Devletin Aklı İçeri Atıldı, Yok Sayıldı!
Ayrıca; PKK tarafından 1240 km’lik güney sınırlarımızın ötesinden kuşatıldık. AKP iktidara gelmeden önce, Irak’ın toprak bütünlüğü ve üniter yapısı ülkemizin çıkarlarının ve güvenliğinin kırmızıçizgisiydi. Ama ABD, bu kırmızıçizgiden memnun değildi. Ergenekon ve Balyoz tipi kumpas operasyonları kotarıldı, kırmızıçizgiyi koruma ısrarında olan devletin aklı içeri atıldı ve itibarsızlaştırıldı, Kuzey Irak’taki otonom yapı ile işbirliği geliştirildi ve merkezi hükümete, yani Bağdat’a düşmanlık edildi.
Diğer taraftan; Mart 2011’de, BOP gereğince Suriye’de başlatılan emperyalizmin vekâlet savaşının ateşine odun taşındı, Şam merkezi hükümeti zayıfladı, Suriye’nin kuzeyinde güç boşluğu oluştu, PKK’nın uzantısı PYD bu bölgeye hâkim oldu ve buradaki Türkmenlere ve Araplara karşı etnik arındırma uygulandı. Kürt nüfusu Suriye nüfusunun yüzde 7’si olmasına rağmen; bugün itibarıyla PYD, ABD’nin desteği ile zengin petrol bölgeleri de dâhil Suriye’nin neredeyse yüzde 35’ini kontrol ediyor. Bu durum, iktidarın devletin aklını yok sayan yanlış Suriye politikaları nedeniyle oluştu. Bu yanlış yapılmasaydı; geçen sene (Ağustos 2017) Fırat Kalkanı, bu sene başında da (Ocak 2018) Zeytin Dalı harekâtını yapmamıza lüzum kalmayacak ve şehitler vermeyecektik.
Washington’dan Yenen Dayağın Sonucu
Zamanında “Türkiye yanlış yapıyor, çıkarlarımız ve güvenliğimiz bölge güçleri olan Şam, Bağdat, Tahran ve Moskova ile işbirliği yapmamızı gerektiriyor” dememize rağmen tersi yapıldı, Türkiye’nin de dâhil olduğu bölgemize tecavüz etmeyi hedefleyen planın eş başkanlığına soyunuldu. Bugün Moskova ve Tahran’la işbirliği yapıyor olmamız bilinçli bir tavrın değil, Washington’dan yenen dayağın tesiri ile karşı tarafa savrulmanın bir sonucudur.
İktidar karşı tarafa savrulsa da gönlü hala ABD’den yana. Trump yönetimi de bunu bildiğinden, biraz sopa biraz havuç siyasetiyle Türkiye’deki iktidarı eski rotasına sokma derdinde. Geçen ay (Ekim 2018) PKK’nın üst düzey yöneticilerinden Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan için 12 milyon dolar ödül konulması ve bu ay içinde (Kasım 2018) Gülen’in iade edilebilmesi haberleri, açılımların ve adı farklı da konsa, federasyonun önünü açabilmek için iktidar iradesinin elini güçlendirmeye yönelik manipülasyonlardır.
İktidar ile Türkiye’nin Çıkarları Farklı Yönde
Bunlar; Türkiye kamuoyuna yönelik açık mesajlar. Bir de kapalı olanları, durumun vahametini anlaması ve istenen rotaya girmesi için iktidara gönderilen biraz tehdit ve biraz da şantaj içerenleri var. Bunların arasında; İran’a yönelik ambargonun delinmesi, bu kapsamda siyasiler için kişisel çıkar sağlanması, Zarrab, Halk Bankası, Suriye’de yapılan yanlış işler, iflas eden Türkiye ekonomisi için can suyunun sağlanıp sağlanmaması gibi konular var. Yani iktidarın bekası ve çıkarları ülkemizin güvenliği, bekası ve çıkarları ile çatışıyor.
Bu hamlelerin amaçları arasında; PKK’yı itibarsızlaştırarak ve tu kaka yaparak PYD’yi Türkiye ile işbirliği yapar hale getirmek, yakında oturulacak barış masasında aynen Irak örneğinde olduğu gibi Türkiye’nin Suriye’de federatif yapıya desteğini sağlamak, karşılığında PKK’ya silah bıraktırmak, açılımları tekrar başlatmak ve adı farklı olsa da içerik olarak Türkiye’yi federatif bir yapıya geçirmek vardır. İşte bu emperyalist proje için Türkiye’de rejim değişikliği düşünüldü, planlandı, destek verildi ve kotarıldı. Bu hamlelerin bir amacı da Türkiye’yi savrulduğu Rusya ve İran aksından uzaklaştırmak ve İran’a karşı konumlandırmaktır.
Rusya-Ukrayna Krizi
Geçtiğimiz Pazar, Azak Denizi’ni Karadeniz’e bağlayan Kerç Boğazı’nda Rusya ve Ukrayna arasında bir kriz yaşandı ve hala devam ediyor. Olayı Ukrayna’nın kışkırttığı çok açık! Zaten Ukrayna’nın Rusya ile arasındaki bir sorunu kuvvet kullanarak çözebilmesine imkân yok. Çünkü böyle bir gücü yok! Olmadığı halde böyle bir işe kalkışıyorsa; arkasında belli güçler var demektir.
Kırım’a, Azak Denizi’ne ve Kerç Boğazı’na 500 yıldan fazla bir süre Türkler egemendi. Bu egemenliğin başlangıcı 1239’a, Altınordu Devleti’ne (Altınorda) uzanır. 16.Yüzyılın başından itibaren bu egemenlik Osmanlı ile devam eder, 1783’de sona erer ve Ruslara geçer. Ama Kırım’ın nüfusu hep Türk kalır; ta ki 1944’de, II. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanlarla işbirliği yaptıkları gerekçesi ile buradan sürülene kadar. Yerlerine Rus ve Ukraynalılar yerleştirilir.
Geçmişte Kırım Türklere Aitti
1954’de Sovyetler Birliği lideri Nikita Kruşçev Kırım’ı Ukrayna’ya verir ama bunun pratikte bir anlamı yoktur; sonuçta herkes Moskova’ya bağlıdır. Ama 1991’de, Sovyetler Birliği’nin dağılması ile birlikte bu bağlılık önem kazanır ve Sivastopol özel statü ile 2017’ye kadar Rus Donanması’nın kullanımına verilerek Kırım’ın Ukrayna’ya bağlılığı Rusya tarafından kabul edilir. Daha sonra bu kullanım, ucuz gaz alımı karşılığında 2047’ye kadar uzatılır.
Kırım, 18 Mart 2014’de Rusya tarafından nüfusunun çoğunluğunun Rus olması nedeniyle yapılan referandum sonucunda ilhak edildi. Referandumu Türkler boykot etti ve katılmadı. Rus çoğunluğun oluşu geçmişte Türklere (Tatarlar) karşı yürütülen etnik arındırmanın sonucuydu. O günden beri başta ABD olmak üzere Batı bu ilhakı tanımıyor ve burasının Ukrayna’ya ait olduğunu söylüyor.
Başka Hamleler de Gelecek!
Kırım konusu; tarihi bağı nedeniyle Türkiye için hassas bir konu ve Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri açısından yumuşak karın. Dün NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg basın toplantısı düzenledi ve “NATO tüm üyelerle Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü ve egemenliğini destekliyor” açıklamasını yaparak, Kerç Boğazı krizinde NATO’nun topyekûn Ukrayna’nın arkasında olduğunu söylemek istedi. Esasında bu kışkırtmanın Türkiye-Rusya ve Avrupa-Rusya ilişkilerini bozmaya yönelik bir hamle olduğunu söyleyebiliriz. Yani açılımları, Türkiye’de federasyonu, Türkiye’yi Rusya-İran aksından koparmayı ve İran’a karşı konumlandırmayı hedefleyen planın bir parçası olduğunu söyleyebiliriz.
Bu hamleler yeterince başarılı olmaz ise başka hamleler de gelecek. ABD’nin eski Ulusal Güvenlik Danışmanı, siyaset bilimci ve çok uzun dönemler ABD Başkanlarına danışmanlık yapmış olan Zbigniew Brzezinski (1928-2017), yazdığı “Büyük Satranç Tahtası” adlı kitabında; “Avrasya geleceğin büyük satranç tahtasıdır. Amerika’nın bu satranç tahtası üzerinde öncelikli ve başat oyuncu olarak görevi; Avrupa, Asya ve Ortadoğu’daki anlaşmazlıkları yönetmek, yönlendirmek ve Amerika’nın çıkarlarını tehdit edecek biçimde başka bir süper gücün ortaya çıkmasını engellemek için hamleler yapmaktır” diyor.
Yazar, gazeteci ve öğretim üyesi olan Prof. Dr. Örsan Öymen’in Destek Yayınları’ndan çıkan ve üçüncü baskısını yapan “Tanrı Var mıdır?” adlı Tanrı üzerine sorgulayıcı düşünceler içeren kitabını okumanızı tavsiye ederim.
Türker ERTÜRK, 27 Kasım 2018