Afganistan ve Irak işgali ile başlayan, Tunus, Cezayir, Mısır, Libya ve son olarak Suriye'de yaşananların küresel güçlerin "böl ve yönet politikası" olduğu açıkça görülüyor. Türkiye ise bölgedeki gelişmeleri doğru okuyamıyor. Küresel elitlerin Ortadoğu'yu yeniden yapılandırma planları içinde Kıbrıs da bulunmakta. Zira 22 ülkenin haritası değiştirecek BOP kapsamında Arap ülkeleri yeniden dizayn edilirken, Ortadoğu'nun kapısı olan "Kıbrıs" bu projenin dışında olamaz.
***
Fakat son 18 yılda Türkiye'yi yönetenler adanın nasıl bir kıymeti haiz olduğun farkında değiller. Zira "Kıbrıs'ı alarak sizin kolunuzu kestik" sözüyle, adanın önemi ve değerini gösteren basiretli ve ileri görüşlü devlet adamlarının yerini, günümüz Türkiye'sinde Kıbrıslı Türklere "besleme" diyen devlet adamları aldı.
O kadar yanlış bir politika izlendi ki, bunun sonuçlarını Doğu Akdeniz'de görüyoruz işte...
***
Önce Kıbrıs sorununa şöyle bir geçmişe gidip olanlara bir bakalım:
1974'de yapılan Kıbrıs Barış Harekâtı’nın üzerinden 46 yıl geçmesine rağmen, Kıbrıs meselesi hâlâ çözülemedi.
Barış Harekâtı’nın sonucu olarak adada yaşayan Türkler lehine yalnızca Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu, ancak geçen süre zarfında yeni kurulan Cumhuriyet lehine de hiçbir gelişme olmadı.
Uluslararası arenada tanınmayan KKTC'ye ekonomik ve siyasî ambargolar konuldu.
***
Meselenin çözümü için Nisan 2004'de Türklere dayatılan Annan Planı, tamamen Rumların lehine olmasına rağmen, gerek Türkiye'de, gerekse de KKTC'de halka çözüm için en ideal plan gibi gösterildi. Hayatını Kıbrıs'a ve bağımsızlığa adayan Rahmetli Rauf Denktaş, küresel güçler ve Türkiye'yi yönetenler tarafından "günah keçisi" yapılarak, kendi koltuğu için çözüm istemiyor suçlamalarına maruz kaldı.
***
AKP hükümeti, çözümsüzlük çözüm değil diyerek dört elle Annan planına sarılırken, Türk halkına ise Kıbrıs'ı AB yolunda tek engel olarak sundular. Bununla birlikte yandaşlar, enteller ve liboşlar harekete geçerek adadaki askerî varlığımızı Rumların dile getirdiği gibi işgalci diye nitelemeye başladılar. Sanki Türkiye adayı işgal etmiş gibi adada yaşayan Türklerin yaşadığı acılar görmezden gelinerek unutturulmak istendi.
***
Türkiye'deki "ver kurtulcu" zihniyete paralel olarak adadaki bazı sivil toplum kuruluşlarına küresel güçlerin fon yardımları ve Türkiye'yi yönetenlerin desteği ile KKTC'de "Yes be annemciler " türedi ve Annan Planı Türk ve Rum kesimlerinde oylandı.
Türkler plana evet derken, tamamen lehlerine olan plana Rumlardan hayır çıktı.
***
Secim sonuçlarından plana destek veren Türkiye ve KKTC'deki yöneticiler, meselenin Rumlardan kaynaklandığını tüm dünya gördü diye düşünüp ödül beklerken, bırakın ödülü ambargoları bile kaldırtamadılar. Rumların, adanın tümünü temsilen AB'nin tam üyesi yapılmasına da ancak ağzı açık seyirci kaldılar.
***
Küresel çete Büyük Ortadoğu'yu kontrol altına alabilmek için Kıbrıs'ta egemen olmak istiyor. Böylece Doğu Akdeniz ve Ortadoğu enerji kaynaklarının dağıtımında önemli rolü olacak İskenderun Körfezi'nin kontrolüne sahip olacaklar.
***
Ada, enerji trafiği ve ülke güvenliğinin dışında, çevresinde büyük petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip. Rumlar, İsrail ve ABD şirketleri ile birlikte petrol ve doğalgaz arama ve çıkarma çalışmalarına da devam ediyor. Türkiye ise bu duruma karşın kendi kıta sahanlığında kalan bölgelerde doğalgaz arama faaliyetlerine başlarken, Libya'daki hükümetle işbirliği yaptı.
Ama yetmez...
***
Bugün Doğu Akdeniz'de gerginlik sürüyor. Oysa durumun bu hâle geleceği baştan belliydi. Türkiye'de bunu göremeyen devlet adamı yoksa Allah sonumuzu hayır etsin. Zira bölgede arama faaliyetleri birdenbire başlamadı. Rumlar 2002'den itibaren Doğu Akdeniz'de başta Mısır olmak üzere diğer kıyıdaş ülkeler Lübnan, Suriye ve İsrail'le Münhasır Ekonomik Bölge anlaşması yaptı. Türkiye buna bir önlem almak yerine ne yaptı? Hiç!
Üstüne bu ülkelerle bir bir papaz oldu.
***
Bugün ABD'nin Noble ve Exxon Mobil şirketlerinin yanı sıra İtalyan ENI ve Fransız Total şirketleri bölgede arama faaliyetleri yaparken Türkiye ise Kanal İstanbul'u tartışıyor. Dünya liderine sahibiz, bölgesel süper gücüz diyen iktidar ve yandaşlarına soruyorum: Komşularımızdan hangisiyle diplomasimiz var? Hangisi sözümüzü dinler? Tamam Türkiye büyük ve düşmanı çok!.. Ama büyüklük yalnızlık demek değildir!..
Büyüklük; millî bir politikanın olması, düşmanlarının senin çıkarlarınla çatışmadan kaçınması demektir. Eğer bir ülkenin millî bir dış politikası yoksa o devlette bağımsızlıktan söz edilebilir mi?