27 Mayıs 2010
ÇAĞA VE DEĞİŞİME AYAK UYDURMANIN ALFABESİ…
İrfan Tuna
Liberaller, muhafazakarlar, Vaşington’un her talimatını yerine getirmeyi kendine en büyük görev edinen, halkına ve ülkesine yabancılaşmış şaşkınlar; demokrasi adına ağızlarını her açtıklarında etnik kimliklere, mezhep ayrılıklarına ’’özgürlük’’ istemekten başka bir şey bilmezler.
Sanırsınız ki, bu bayların, bayanların, merdivenden kayanların biat ettiği ABD emperyalizminin başını çektiği emperyalist-kapitalist sistemin yol açtığı yaygın işsizlik ve açlık; etnik kimliklere siyasal özgürlük verilince şıp diye bitecektir. İnsanlık bu efendilerin aklına uyup dünyanın her tarafında birbiriyle etnik ve dinsel boğazlaşmalara girince sanırsınız ki her yerde ‘demokrasi’ gülleri açacaktır.
Kullandıkları sözcük sayısı da üçü beşi geçmez hani. Üç beş kavram ve sözcük üzerinden akademisyen görünümlü CIA ajanlarının kontrol ve denetiminde çok derin toplantılar yaparlar. CIA laboratuarlarında üretilmiş, süslü sözcüklerle soslanmış sözüm ona ’’bilimsel’’ sonuç bildirgeleri yayımlarlar…
Etnik kimliklere, mezheplere özgürlük; başörtüsü; din ve inanç özgürlüğü; demokrasi ve insan hakları; tarihimizle yüzleşmek; askeri vesayet, kullandıkları kavramların en başlıcalarıdır.
Sanki çok yakın geçmişe kadar en büyük Kürtlük ve Alevilik düşmanlığı yapanlar kendileri değildir… Sanırsınız ki Kahramanmaraş, Çorum, Sivas ve benzeri katliamlarda, Malatya olaylarında hiçbir sorumlulukları olmamıştır…
Ülkemize yapmadığı bir soykırım yalanını kabul ettirmek adına tarihle yüzleşme görevi yüklemeye çalışan bu şaşkınlar; tarihle yüzleşmek adına kendi geçmişlerindeki katliamlarla, provokasyonlarla yüzleşme gereğini de hiç duymazlar nedense…
Toplantılarına akıl hocalığı yapan CIA ajanlarına da hiç önermezler bu ’’tarihle yüzleşme’’ işini. Üstelik onların yüzyıl öncesine, çok geçmişe gitmelerine gerek de yok. Birlikte toplantılar düzenledikler bu ABD görevlilerine bir sorsalar bakalım, Irak'ta, Afganistan’da kaç milyon Müslüman'ı katletmişler… Demokrasi ve insan hakları konulu Toplantılara gelmeden önce ellerindeki kanları hangi sabunla yıkamışlar?
***
Evet en sık kullandıkları kavramdır; demokrasi ve insan hakları. Oysa bu kavramlar sadece bir maskedir. Dertleri ne demokrasidir, ne de insan hakları.
Irak’ta, Afganistan’da, dünyanın dört bir yanında ABD tarafından katledilen milyonlarca insanın yaşam hakkı onları hiç ilgilendirmez. Gündüz iliğine kadar sömürülen, sendikadan, sosyal haklardan yoksun çalıştırılan, gece aç yatan emekçiler; sokaktaki işsizler; sigortasız, ağır işlerde düşük ücretlerle çalıştırılan çocuklar; yağmalanan ülke kaynakları; uygulanan neoliberal politikalarla daha da yoksullaşan milyonlar onların demokrasi ve insan hakları lügatinde yer almaz.
Varsa yoksa etnik kimliklere ve mezheplere özgürlük, başörtüsüne özgürlük.
Oysa merdiven altı sektöründe kayıt dışı olarak çok düşük ücretlerle çalıştırılan başörtülü kızların başındaki başörtüsü değildir onların derdi… Ankara’nın göbeğinde haklarını aradıkları için gözlerine biber gazı sıkılan, coplanan, işyerleri kapatılıp sokağa atılan başörtülü emekçi kadınlar da hiç ilgilendirmez bu efendileri…
***
Etnik kimlik üzerinden değerlendirmeler yaparlar ama, doğu ve güneydoğudaki Kürt kökenli topraksız köylüleri ezen büyük toprak ağalarının da aynı etnik kökenden olduğunu hiç dikkate almazlar.
Bu beylerin ne toplantılarında, ne de toplantıları sonunda yayımladıkları sonuç bildirgelerinde, gerçek bir demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olan toprak ağalığının, ortaçağ kalıntısı aşiretlerin, tarikatların, töre ve anlayışların tasfiyesine ilişkin bir tek satır bulamazsınız.
Bulamazsınız, çünkü bu etnik ve mezhepsel boğazlaşmaların kışkırtılmasını gerektiren küresel racona ters düşer. Vaşington delikanlılığının kitabına uymaz.
Uymaz ama, halkın Yüzde 94’ünün karşı olduğunu bile bile, Müslüman Irak halkının tepesine nükleer bomba yağdıran Haçlı Amerikan uçaklarına hava sahamızı kullandırmak; Irak’taki kızların ırzına geçen ‘kahraman’ Amerikan askerlerinin evlerine sağ salim dönmeleri için dua etmek, Vaşington delikanlılığının alfabesidir…
İyi öğrenin bu alfabeyi… Yoksa ‘çağa ve değişime’ ayak uyduramazsınız…
Bu yazımın bir bölümü, 30 Mayıs 2010 tarihli Yeniçağ gazetesinde Selcan Taşçı'nın sayfasında yayımlandı.
http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/ya ... aber=13439