ÇAĞI YAKALAMAK
Kürdistan televizyonlarından biri idi ; CeNeNe mi NeTeVe mi ne? Haber-Kürt bile olabilir, șu an anımsayamadım. Güney-Doğu illerimizdeki ‘konut sektörü’ ile ilgili bir program. Diyarbakır’daki örneklere bakıyorum; dört-beș odalı apartman daireleri de var; yüzelli ikiyüzmetrekare oturma alanlı olanları da. Fiyatlar üçyüzbin Tl’den bașlıyor. Bir milyar Tl olanı bile var. Urfa da öyle. Kușkunuz olmasın Siirt de böyledir, Hakkari de...
Olumlu anlamda kıskanmadım değil. Bendeniz Paris’te onüç metrekarelik bir stüdyoda kalmıș biriyim. Mutfağı, banyo ve tuvaleti içinde. Ve bugüne değin Paris ve çevresinde birmilyon Tl ya da beșyüzbin euro fiyatında bir dairenin önünden henüz geçmiș değilim. Ve de, ișadamı, yüksek bürokrat ve/ya da yabancı kökenli gösteriș meraklıları dıșında hiç kimsenin ilgisini çekmeyeceğine de garanti verebilirim. İlgisini çekse bile, zaten alım gücü yok ‘zavallı’ Fransızların. O kadar parayı Paris’te bir eve yatıracaklarına gidip köyden bir bağ evi ile bağ-bahçe alacakları için de garanti verebilirim.
Diyarbakır ya da Urfa, Siirt ya da Hakkari’li yurttașlarım ‘çağ atlamıșlar’ da haberim yokmuș. Ben ki, Doğu ve Güney-Doğu illerimizde yeterli yatırım yapılamıyor, yeni ișyerleri açılamıyor diye üzülmüyor değildim. O arada, neden Doğu illerimizde ișçiler yürümüyor, köylülerimiz protesto eylemleri düzenlemiyor diye merak eder dururdum. Örneğin taban fiyatlarını beğenmeyen karpuz üreticileri neden karpuzları traktörlerle Osman bey’in belediyesi önüne yıkmazlar, değil mi ama? Vilayet binası diyecektim de, onun bir hükmünün kalmadığını ‘sağır sultan’ bile duymuștur deniliyor ya, o nedenle demedim.
Sözün kısası, o program aracılığıyla “Doğu illerini gezdim dolaștım”. ‘Korunda tik oturası Özal’ sayesinde bu illerimizin ‘çağ atlamıș’ olduklarını gördüm. Gelip Fransa’yı yakalamıșlar. Demirel iktidarı döneminde on yıla kalmaz İtalya’yı yakalarız demiyor muydu? Özal’ın izindeki Dr Recep hükûmetleri doğulu yuttașlarımızı çağın da ötesine götürmüșler oysa. ‘Orta-Çağ’ı yakaladıkları bile söylenebilir. Türkçe bilen yok; askerde öğrenenler de Türkçe konușmuyorlar zaten. Okuyan yok yazan yok. Çalıșan yok. Askere giden yok, vergi veren yok. Yüzelli metrekarelik on katlı apartmanlar, havuzlar, garajlar falan. Garaja koyacak dörtçeker cipler de var mıydı acaba? Olsun olsun, gözü olanın gözü çıksın diyeyim. Ancak bir küçük sorum olacak; bu değirmenin suyu nereden?
Fırat, Dicle, Zap Suyu’ndan denilecek olursa; ben Fırat kenarında yüzme öğrenmiș biriyim, bizim zamanımızda çoğu zaman milli akardı hep. Dağ taș, ova yayla, kentli köylü hep millî mi idi ne idi? Alın teri, komșuluk, dayanıșma, küçüğe sevgi büyüğe saygı...
Çağı yakalamak uğruna, özdeksel ve tinsel tüm değerler çağın ötesine atılacaksa eğer, benim çağı yakalamak gibi bir derdim olamaz. O çağı açanın da, o yolda yürüyenin de bașlarında paralansın çağları.
Habip Hamza Erdem