Cami yalancıları
“Efendiler, geçen yıl içinde Vakıf Bakanlığı, dini yapılar ve hayır kurumlarının onarım ve inşaatında oldukça önemli bir çalışma yapmıştır. Yapılan onarım içinde ülkemizin çeşitli yerlerinde olmak üzere 126 cami ve mescidi şerif ile 31 medrese ve okul, 22 suyolu ve çeşme, 175 gelir getiren yer ile 26 hamam bulunmaktadır” (Atatürk, 1 Mart 1923)
Geçtiğimiz hafta Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç Dr. Abdullah Akın'ın, “12 Haziran 1924'te camiler kapatılıyor. Düşünebiliyor musunuz, camiler satılıyor. Çok özür diliyorum, Çanakkale ve Bursa'da genelev olarak kullanılan camiler var!” iddiasını konuşmak zorunda kaldık. Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarının öteden beri tekrarladıkları bu tür cami yalanlarına daha önce kitaplarımda cevap vermiştim. Ancak yeri gelmişken bir de burada cevap vermek istiyorum.
YUNAN'IN CAMİ ZULMÜ
Gerçek şu ki, camilerimizi yakan, yıkan, ahır yapan, camilerimizde kadınlarımıza tecavüz eden, hatta içlerinde insanlarımızı katleden, camilerimizi cami olmaktan çıkaran işgalci Yunan ordularıydı.
David Walder, “Çanakkale Olayı” adlı kitabında Yunan işgal ordularının, “boğazladıkları insanları ve domuzları kutsal camilere” doldurduklarını yazıyor. (David Walder, Çanakkale Olayı, s. 206).
“Yunan Zulmü ve Vahşeti” adlı resmi yayında “Karatepe Köyü'nden 200 kişi camilere toplanmış, sonra bu camiler içindekilerle birlikte yakılmıştı” deniliyor.
“Harp Tarihi Vesikaları Dergisi”ndeki bir belgeye göre Yunan orduları kaçarken, Kapıdağ Yarımadası bölgesindeki köylerin halkını camilere doldurarak yakıyor. (HVD, S.67, belge 1496).
Görgü tanıklarından Eleni Karantoni, “Yunan orduları, Türk kadınlarını camilerin içine kapadılar ve yaktılar” diyor. (Bilge Umar, İzmir Savaşı, s. 127).
İtalyan arşiv belgelerine göre Yunan orduları, “camileri tahrip ederek Müslümanların kutsal kitabı Kuran'ı Kerim'in ayaklar altında çiğnenmesi gibi maddi ve manevi baskılar” yapıyor. (Mevlüt Çelebi, İtalyan Arşiv Belgelerine Göre Anadolu'da Yunan Mezalimi, s. 11).
İngiliz, Fransız, İtalyan, Kızılhaç ve Babıali raporlarına dayanan “Türkiye'de Yunan Vahşeti” adlı bilimsel kitapta, Yunan ordularının yaktığı, yıktığı, içinde Müslüman Türkleri katlettiği camilerden söz ediliyor. Örneğin Orhangazi bölgesinde Yunan'ın yaktığı 1000 ev içinde 3 büyük cami var. 24 Nisan 1921'de Yalova Çınarcık'ta köyün okulu ve camisi bombalarla yıkılıyor. 13 Nisan 1921'de Yalova Orta Burun Köyü'ne saldıran Rum çeteleri köy halkını camiye doldurup camiyi yakıyor, kaçmak isteyenleri ise kurşunluyor. Yunan orduları Yenişehir civarındaki Perihisar Camii'ni bombalarla yerle bir ediyor. Yunan orduları, Beykoz'da Hüseyinli Köyü'ndeki tüm evlerle birlikte camiyi de yakıyor. Kasım 1920'de Şile civarındaki Hıdız Köyü'ne gelen bir Yunan müfrezesi, Kuran'ı ayakları altına alıp çiğniyor, sayfalarını yırtıyor. Mayıs 1921'de Ağva'ya bağlı Göksu Köyü'ne gelen bir Yunan müfrezesi ise halkı camiye toplayıp orada işkence ediyor. (Türkiye'de Yunan Vahşeti, s.31-172).
CAMİLER VE EZANLAR
Yunan orduları sadece camileri yakıp yıkmakla kalmıyor, Ayasofya Camii başta olmak üzere bazı camilere çan takmayı düşünüyor, bu konuda gerekli hazırlıkları yapıyor. Eğer Atatürk, Milli Mücadele'yi kaybetseydi camiler kapanacak, ezanlar susacaktı.
İsmail Habip (Sevük), 18 Temmuz 1921'de Açıksöz'deki bir yazısında “Yunan'ın işgal ettiği yerlerde ne namaz kılacak bir cami, ne namaz kılacak bir cemaat bıraktıklarını” belirterek şöyle diyor: “Eğer silaha sarılıp ayağa kalkmasaydık. (…) otuz kırk sene geçmeden Anadolu'da ne İslam'dan bir numune, ne İslamiyetten bir nişane kalacaktı.”
Falih Rıfkı Atay da 1967'de şöyle diyor: “Bir tek Türk'ün bile Atatürk'e sövebildiği Türkiye nesi ile övünebilir? Camilerimizde dolaylı veya dolaysız sövüyorlar ona! O camiler ki, Atatürk olmasaydı, pek çoğunun minareleri çoktan çan kuleleri olacaktı.” (Falih Rıfkı Atay, Atatürkçülük Nedir, s.210).
Peki, Yunan işgal ordularının yakıp yıktığı camilere sonra ne oldu?
ATATÜRK, İNÖNÜ VE CAMİLER
Milli Mücadele'den hemen sonra 1922'de Atatürk'ün isteğiyle bir komisyon kurulup yakılan, yıkılan camiler konusunda bir rapor hazırlanıyor.
26 Aralık 1922 tarihli bir belgede “Düşmandan kurtarılan yörelerdeki cami, hayrat ve vakıflarda meydana gelen zararın tespiti için kurulan komisyonun hazırladığı raporun ilgililere sunulduğu” belirtiliyor. (BCA, S.606, D.13712, F. 30.10, Y. 140.4.12.)
Atatürk, 1 Mart 1923'te yaptığı Meclis konuşmasında bir yıl içinde 126 tarihi cami ve mescidin onarıldığını belirtiyor. (Atatürk'ün Bütün Eserleri, C. 15, s. 175).
Ali Metin Çavuş'un iddiasına göre Yunan ordularının yakıp yıktığı Eskişehir Mihalıççık Camii'ni Atatürk cebinden 5000 lira vererek yeniden yaptırıyor. (Yurdakul Yurdakul, Atatürk'ten Hiç Yayımlanmamış Anılar, s. 156).
İsmet İnönü de Ankara Bükreş Sokak'taki bir caminin yapımı için 2500 TL bağış yapıyor.
İsmet İnönü'nün eşi Mevhibe İnönü de 1960'larda Çankaya Yeşilyurt Sokağı'na yapılan bir camiyle yakından ilgileniyor; cami hizmete girdiğinde halılar gönderiyor ve teravih namazını da orada kılıyor. (Şerafettin Turan, İsmet İnönü, 2. bas., s. 182).
İsmet İnönü, Ankara Yenişehir'de kurulan bir cami yaptırma derneğini, genel menfaatlere yararlı derneklerden biri sayıyor. (1947 tarihli ve 5903 sayılı bakanlar kurulu kararının altında CHP'li bakanlarla birlikte İsmet İnönü ve Recep Peker'in imzası vardır).
Ankara Kocatepe Camii inşaatında CHP'nin önemli katkıları oluyor.
CHP; Atatürk ve İnönü, 1924-1935 arasında yüzlerce tarihi camiyi tamir ettiriyor. Bunlardan 31 caminin tamir bedeli 1000'liranın üstündedir.
ZABIT CERİDELERİNDE CAMİ ONARIMI
CHP; Atatürk ve İnönü, 1935'ten sonra da cami tamirlerine devam ediyor. 1937'de mecliste Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün bütçesi tartışırken tamir edilen camilerden de söz ediliyor.
Örneğin, 27 Mayıs 1937'de TBMM 4. Dönem 46. Birleşiminde Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün bütçesi konuşulurken söz alan İçel Milletvekili S. Fikri Mutlu, yaptığı konuşmada ilginç bilgiler veriyor: “Suriye'de yaşayan bazı kötü niyetli kişilerin güya Türkiye'de camiler kapatılıyor, camiler yıkılıyor diye sürekli propaganda yapmakta olduklarını çok yakından işittik. Yeni Türkiye, memleketin imarı, irfanı ve daha birçok yenilikler uğrunda birçok para harcamak ihtiyacında olduğu bir devirde bulunuyor. Böyle bir devride görüyor ve anlıyoruz ki, 300 küsur bin lira yalnız camilerin tamirine (…) sarf ediliyor. Oradaki hain düşüncenin havayı bulandırmak istediği gibi Türkiye'de camilerin kapatılmamış olduğunu buradan aydınlatmak istiyorum.”
Vakıflar Genel Müdürü Rüştü B. ise konuşmasında, aralarında Mimar Sinan'ın eseri Manisa'daki Muradiye Camii'nin de olduğu camilerle birlikte 4000 küsur tarihi eseri tamir ettiklerini, ancak yeterli ödenek olmadığından tamirlerin istenilen düzeyde iyi olmadığını belirtiyor.
Kütahya Milletvekili Neşit Uluğ ise şöyle diyor: “Vakıflar Genel Müdürlüğü, sayın başbakanımızın pek yakından gösterdiği alaka ile son senelerde hakikaten çok faydalı işler gördü. Memleketin milli eserlerini teşkil eden çok kıymetli camilerimizi ve daha bazı abidelerimizi tamir etti…” (TBMM Zabıt Ceridesi, S.6. C. 18, 27 5 1937, s. 292).
Cami tamir çalışmaları 1940'larda da devam ediyor.
Örneğin, İstanbul Milletvekili Ziya Karamürsel, 31 Mayıs 1940'ta mecliste yaptığı konuşmada, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün Mahmut Paşa, Sinan Paşa, Laleli, Hüseyin Ağa, Bayezid, Atik Ali Paşa, Mesih Ali Paşa camileri, Yeni Cami, Sokullu Camii, Azapkapı Camii gibi çok sayıda camiyi tamir ettiğini belirtiyor. (TBMM Zabıt Ceridesi, S. 7, C. 1, 31. 5. 1940, s. 482 vd).
Aynı toplantıda söz alan Tokat Milletvekili Nazım Poray, CHP'nin İstanbul'da tamir ettiği camilerden övgüyle söz ediyor: “İstanbul'da birçok camiler tamir ediliyor. Kendi semtime yakın olan Üsküdar'da kemali şükranla gördüm ki, çok güzel camiler tamir edilmiş ve edilmektedir” diyor. Poray, İstanbul'da Çinili Camii ve Şemsi Paşa Camii'nin tamir edildiğini, Ayazma Camii'nin de tamir edileceğini belirtiyor. (TBMM Zabıt Ceridesi, S.7, C. 11, 31.5. 1940, s. 482 vd).
Cami tamirlerinin aslına uygun olmadığı konusundaki eleştiriler üzerine Vakıflar Genel Müdürü Fahri Kiper, “Biz teşkilatımız dışında memleketimizin yetiştirdiği yüksek uzmanlardan oluşan bir heyet kurduk. Her ne yaptırırsak onlar gidiyor, inceleme yapıyorlar (…) biz de tamamen buna uyuyoruz” diyor. Vakıflar Genel Müdürü, Beyşehir'deki Eşrefoğlu Camii, Edirne'deki Bayezid Darüşşifası, Amasya'daki Bayezid Camii gibi çok sayıdaki tarihi eserin ise ödenek yetersizliğiyle maalesef zamanında tamir edilemediğini, ancak gelir temin edilir edilmez bunların da tamir edileceğini belirtiyor.
CHP, tarihi camilerin gelişigüzel tamir edilmemesi için 1936'da bir “fenni şartname” hazırlatmıştı. Cami tamirleri bu şartnameye göre yapılıyordu.
CAMİ ONARIMI İÇİN EK BÜTÇE
1935'te Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün bütçesine, cami tamirleri için, 1 milyon liralık ek bütçe ayrılıyor. Bu bütçeyle öncelikle tarihi camiler tamir ediliyor.
20 Nisan 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde şöyle bir haber çıkıyor: “Bu ne insafsızlık! Seferihisar'da tarihi bir cami ahır yapılmış!” Haberin detaylarını okuduğumuzda, o camiyi (Kasım Çelebi Camii) Yunan işgal ordularının ahır yaptığını öğreniyoruz. Yunan işgal ordularının ahır yaptığı o camiyi, 1936'da CHP onarıp yeniden ibadete açıyor.
CHP, 1941'de Türkiye'nin dört bir yanında 40 tarihi camiyi tamir ettirmiş, ayrıca camilerin tamiri için ayrılan 1 milyon lira haricinde vakıf, hayrat gelirlerinden elde edilen parayla da 8 camiyi tamir ettirmişti. CHP 1941'de keşif bedeli 5000 liradan fazla olan tam 40 tarihi camiyi tamir etmeyi, gelecek 5 yıl içinde ise 26 tarihi camiyi tamir ettirmeyi planlamıştı. (İktisadi Yürüyüş Dergisi, S. 32, 1 Nisan 1941)
24 Aralık 1945'te mecliste konuşan Antalya Milletvekili H. Dağlıoğlu, Vakıflar İdaresi bütçesine milli abideler ve camilerin tamiri için 500 000 TL ödenek konulduğunu, geçen yıl ayrıca aralarında Gazi Osman Paşa'nın, II. Bayezid'in, Selçuk Hatun'un bulunduğu 5-6 türbenin tamir edildiğini belirtiyor. (TBMM Zabıt Ceridesi, S.2, C.20, 24. 12. 1945, s. 315-317).
Sonuç olarak 1924-1950 arasında, Atatürk ve İnönü dönemlerinde Türkiye'nin pek çok yerinde, çok sayıda tarihi cami tamir edilmişti. Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları, bu gerçeği halktan hep sakladı.
SATILAN CAMİLER EDEBİYATI
1927'de Türkiye'de 14.425 okula karşılık 28.705 cami vardı. (Gotthard Jaeschke, Yeni Türkiye'de İslamcılık, s.65, 66).
1928, 1932 ve 1935 tarihli kanunlarla birbirine 500 metre yakındaki iki camiden birinin tasnif dışı bırakılmasına ve bunlardan başka amaçlarla yararlanılmasına karar verildi. “CHP camileri sattı” dedikleri işte bu ihtiyaç fazlası harap camilerin elden çıkarılmasıdır.
Amaç, cemaati olmayan ve tamir olunamayacak kadar yakılıp yıkılmış, tarihi değeri olmayan camileri ve mescitleri boş bekletmek yerine onlardan bir şekilde yararlanmaktı. Kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan fakir Cumhuriyetin bu kararı anlaşılabilir. Ayrıca Hayrat Satış Defteri'ne göre 1926-1950 arasında ülke genelindeki 28.705 camiden sadece 513 tanesi satılıyor.
Tasnif dışı kalan camilerin özellikle ahır, eğlence merkezi, tuvalet ve genelev yapıldığı iddiası gerçek dışıdır. Bu konudaki -her dönemde her yerde olabilecek- bazı kötü örneklerden yola çıkararak Cumhuriyeti kuranları “cami düşmanı” ilan etmek insafsızlıktır.
ATATÜRK'ÜN EMRİ: TARİHİ CAMİLERİ KORUYUN
Maalesef bazı tarihi camiler de tasnif dışı bırakılır ve ordu tarafından kullanılır. Yurt gezilerinde tarihi camileri de gezen Atatürk, bu yanlışa hemen müdahale eder.
Atatürk, 1931'de Konya gezisinde Selçuklu eseri Alaaddin Camii, Karatay Medresesi, Sahip Ata Medresesi, cami ve türbesinin, Sırçalı Mescit ve İnce Minareli Cami'nin ve ek yapılarının harabe halde olmasından ve orduya verilmesinden çok rahatsız olur. 22 Mart 1931'de Başvekil İsmet İnönü'ye çektiği telgrafta derhal bu camilerin ve ek yapılarının boşaltılıp restore edilmesini ister.
Atatürk'ün bu talimatı doğrultusunda Başbakan İsmet İnönü, 7 Aralık 1931 tarihli bir yazıyla bu camilerin ve medreselerin tahliye edilerek onarılmasını emreder. İnönü, ayrıca ülkenin değişik yerlerindeki tarihi camileri korumak için birkaç başvekalet genelgesi yayımlar. (Bkz. Sinan Meydan, Elcevap, s. 258-261).
Atatürk'ü ve İnönü'yü “cami düşmanı” ilan edenler, 1950-1960 arasında Adnan Menderes'in sadece İstanbul'da yol yapma gerekçesiyle 60'dan fazla tarihi camiyi yıkıp yok ettiğini ise halktan gizler. (Menderes döneminde yıkılan camiler için bkz. Meydan, age, s. 270-280)
Sinan MEYDAN, 5 Mart 2018
https://twitter.com/smeydan