bu filmle ilgili en ufak bir iyi elestiri tuylerimi diken diken ediyor...size en guzel yaniti bu yazinin verecegini dusunuyorum..emre kongara gelince birsey yazacaktim ama bu yazida onada iyi bir gonderme var....
LÜTFEN TAMAMINI SABIRLA OKUYUN VE OKUTUN
Ünlü Rus fizyolog Pavlov, köpeklerine et verirken bir yandan zil çalinca ve bunu defalarca yapinca, bir süre sonra eti görmeden de zil sesini isitince hayvanin salyasi akmaya baslar.
Asagidaki yaziyi dikkatlice okuyunuz, hayatta sizin içind eçok lazim olacak psikolojik taktikler vermektedir.
-------
Can Dündar'in belgeseli Atatürk'ün kisiligine ve O'nun kisiliginde var olmus Türk milletine karsi girisilen en kapsamli psikolojik saldiri örnegidir. Bu nedenle belgeselin yarattigi asil tahribatin da bu psikolojik cepheden gelecegini görmemiz gerekiyor. Ama nasil? Can Dündar'in siyasi referansinin tümüyle seriatçilar oldugunu görmüstük.
Can'in psikoloji referansi ise Vamik Volkan adli bir psikiyatrist.
Nitekim Can Dündar Hürriyet'ten Ayse Arman'a verdigi röportajda Vamik Volkan'dan etkilendigini itiraf ediyor.
itiraf ettigi etkilenmenin kaynagi bir kitap.
Adi: "Ölümsüz Atatürk"
Kitap 1984'te ABD'de "Immortal Atatürk" adiyla yayinlaniyor.
On yil sonra Türkiye'de yayinlaniyor ve yasaklaniyor.
Fakat 1998'de serbestçe satilmaya baslaniyor.
Adindan anlasilabilecek bir kitap degil, çünkü kitap Atatürk'ün ölümsüzlügünü vurgulamiyor.
Kitabin temel tezi Atatürk'ün ne kadar siradan bir insan oldugunu göstermek.
Yani tipki Can gibi Atatürk'ün "insani" yanlarini vurgulamak.
Ve onun "büyüklügünü" böyle göstermek!
Ancak psikiyatrist, Atatürk'ü siradan bir hastasi gibi incelemeye koyuluyor ve Atatürk'ün ne kadar siradan bir ruh hastasi oldugunu ispatliyor!
..
Pavlov'un köpekleri ve Milli refleksin kirilmasi
istanbul Üniversitesi Cerrahpasa Tip Fakültesi Psikiyatri bölümü profesörü Mehmet Kerem Doksat söyle açikliyor:
"Bilirsiniz, ünlü Rus fizyolog Pavlov, köpeklerine et verirken bir yandan zil çalinca ve bunu defalarca yapinca, bir süre sonra eti görmeden de zil sesini isitince hayvanin salyasi akmaya baslar. Bu sartli reflekstir: Hayvanin tabiatinda olmayan bir uyaran (zil sesi), onu tabiatinda olan eti görmüs gibi heyecanlandirmaktadi r. Ama eger sürekli olarak zil çalip hiç et göstermezseniz, bir süre sonra bu sartli refleks söner; devaminin tesisi için arada et de gösterilerek pekistirilmelidir.
Hiçbirimiz dünyaya Türk, Meksikali, Sünnî veya Katolik olarak gelmeyiz; bunlar bize ögretilen degerler, yâni sartli reflekslerdir. Eger pekistirilmezlerse, zamanla sönerler.
Bir gün Pavlov'un enstitüsünü su basar. Köpeklerin bir kismi bogulur bir kismi da günlerce terörize olur çünkü ölümden zor kurtulmuslardi r. Kurtarilabilenler tekrar enstitüye toplanir. Pavlov zil çalar, köpeklerde tik yok! su müthis sonuca varir: Agir travmalar, sartli refleksleri ortadan kaldirir. insani veya hayvani en dogal, en ilkel hâline geri döndürür.
Bir yandan her gün 1520 sehit, "kanlari yerde kalmayacak" denip sürekli kanlarinin yerde kalmasi, bir yandan Ergenekon bilmem ne deyip büyük bir çogunlugunun suçsuz olduguna herkesin emin oldugu, hâttâ tek suçu Atatürk'ü ve onun ilkelerini sevmek olan insanlarin sabaha karsi evlerinden alinarak hapse atilmalari
Bir yandan orada burada araba yakarak, polise tas atarak etnik kalkismalar
Hepsini toplarsaniz, temel güvenlik duygusu ortadan kalkiyor.
Pavlov'un köpeklerindeki gibi, bu kadar agir travmalarla sartli reflekslerimiz (millî duygularimiz ve tepkilerimiz) kiriliyor.
Volkan'a göre Atatürk babasini küçük yasta kaybedip ilk bunalima giriyor. Ondan sonra annesi baska bir adamla evleniyor ve eve gelen bu adamla birlikte bunalim köklesiyor. Bunun temelinde ise Mustafa'nin annesine olan "odipal bagliligi" var! Aslinda Can'in belgeselindeki temel ve örtük mesaj da bu.
Atatürk denilen adam sözde bizim atamiz, yani bir anlamda hepimizin babasi ama aslinda onun babasi yok!
Nitekim Can'in belgeselinde ikide bir Mustafa'dan "yetim" olarak sözediliyor!
Ve yine Mustafa'nin annesine darilmasi anlatiliyor belgeselde, çünkü Atatürk'ün anasi, yani bizim o basörtülü gülümseyen fotografindan hatirladigimiz Zübeyde Hanim, "eve baska bir erkek getiriyor"!
Evet, belgeselde anlatilan dil aynen böyle, ortada Zübeyde Hanim'in "yeniden evlenmesi"ne degil "eve yeni bir erkek getirmesi"ne vurgu var!
Farkindaysaniz tez Vamik Volkan'dan aktarilma oldugu gibi.
...
Peki Can buradan nereye varmaya çalisiyor?
Atatürk'ün aslinda çocuklugundan itibaren sorunlu biri olduguna.
Nitekim belgesel boyunca Atatürk, mutsuz, yalniz, bunalimli bir tip olarak çizilmis.
Ancak bunlar anlik ya da dönemsel melankoliklikler degil. Atatürk çocuklugundan ölümüne derin bir melankoli içinde gösteriliyor.
Atatürk'ün sürekli içki ve sigaraya olan düskünlügü de örtük baska bir mesaji veriyor: Mustafa sadece annesine karsi odipal bir baglilik içinde degildir ayni zamanda oral bir kisilige sahiptir!
simdi bu iki kavrama bakalim.
Birincisi Freud'un "odipus kompleksi" olarak bilinen ve çocugun anneye olan bagliligini cinsel baglilikla açiklayan teori.
ikincisi ise yine Freud'un çocukluk evrelerini ayirdigi ilk evre olan "oral evre", yani agiz bagliligi.
Mesela çocuklarin iki yasina kadar anne memesine olan baglilik dönemi..
isimiz elbette psikoloji tartismasina girmek degil, Freud'un kavramlarini tartismak da degil. Ama bu kavramlar Atatürk için neden kullaniliyor onu tartismak.
Her iki kavram da Vamik Volkan'in kitabinda Atatürk'ün kisiligi olarak konuluyor.
söyle ki:
Atatürk annesine olan askinin yerine vatani koyuyor.
Nitekim "büyük validemiz" diye söz ettigi vatana olan aski aslinda anasina olan askidir!
Yine ana memesine olan hasretini de raki kadehi ve sigara ile gidermektedir!
Can, belgeselinde bunlari çok açiktan dillendirmemis ama anlasilan o asama için vakit henüz erken diye düsünmüs. Yine de Can, Vamik Volkan'dan esinlendigini iddia ettigine göre çok yakinda o meselelere de gelecegi kesin.
..
Aslinda Can'in geveleyip de söyleyemedigi seyin ne oldugunu az çok anlayabiliyoruz: Herhalde Mustafa'dan sonra sirada Zübeyde belgeseli var.
O zaman tabularla mücadele eden Can Dündar'dan bir dahaki belgeselinde yine seriatçilarin Zübeyde Hanim hakkindaki yalanlarini gerçekmis gibi sunmasini bekleyebiliriz.
seriatçilar ne derler Atatürk için?
Veled-i zina!
Yani piç!
En son Refah Partisi'nin bir milletvekili bu lafi etmis sonra da yurtdisina kaçmisti.
Ama Can Dündar'in belgeselinde faydalandigi seriatçilarin temel tezidir bu.
Onlar Atatürk'ün annesinin aslinda bir fahise oldugunu ve Selanik genelevinde çalistigini yayarlar.
Hatta uydurma bir de belge basar dururlar.
Peki böyle bir gerçek var midir?
Elbette bütünüyle uydurmadir ama insanlari bir yalana inandirmak da mümkündür.
Zaten Can'in misyonu da budur.
Belgesel boyunca seriatçi yalanlari gerçekmis ve hatta belgeymis gibi sunmamis midir?
...
Hasan Tahsin ve milli refleks
Vaktiyle yalnizca Mustafa Kemal de terörist sayilmamisti. Çok az bilinen bir örnek de, Osman Nevres Recep'tir (bildigimiz adiyla ise Hasan Tahsin). Meslek olarak gazeteci olan Nevres'i her zamanki gibi terörist ilan eden güçler yine Batililardir.
Birinci Dünya savasi öncesi Batili ülkeler her zamanki gibi Türkleri Orta Asya'ya gönderme düsleri kurmaktadir. 1911 yilinda italyanlar hiçbir siyasal ya da hukuksal neden ortada yokken Trablusgarb'i isgal ederler. Osman Nevres de o sirada Fransa'da egitim görmektedir. Bir Fransiz sinemasinin (Olimpia) reklam vitrininde Trablusgarb ile ilgili afis görür ve içeri girer.
Film bastan sonuna kadar Türklere hakaret ve iftira ile doludur. italyan propagandasi en üst düzeydedir. Türkler barbar ve uygarliktan payini almamis bir topluluk olarak tanitilmaktadir. Osman Nevres daha fazla dayanamaz ve her zaman belinde tasidigi silahini atesleyerek sinema perdesini delik desik eder.
Ertesi gün Fransiz gazetelerinde su haber çikar: "Terörist Türk dehset saçti
" Hemen bu "anarsist" Türk'ün Fransa topraklari disina atilmasi için kampanya baslatilir. Ve basarili olunur da.
Kisacasi uyanik olmak gerekmektedir ve bu belgesel türü saldirilarin sonunun nerelere kadar gidecegini iyi öngörmek gerekir. Aslinda mesele son derece basittir. Batili emperyalistler yok etmek istedikleri uluslara saldirirken o uluslarin önderlerinden baslarlar ise. Çünkü ulusal bütünlügü saglayan ulusal önderdir.
Bunu gayet iyi bilen emperyalistler bu noktada psikoloji bilimini de yardima çagirirlar.
iste Vamik Volkan bu tür bir psikiyatristtir.
Kendisi Kibris Türküdür ama Amerika'nin hizmetindedir.
Çok uzun yillardir ABD baskanlarinin psikiyatri danismanligini yapmaktadir.
CIA için çalismaktadir.
Görevi ise aslinda bilimsel bir çalismadir.
Vamik Volkan, ABD'nin bölmek, parçalamak ve yutmak istedigi cografyalarda yasayan uluslarla ilgilenir.
O uluslarin psikolojisini inceler.
Ve "uluslar nasil birbirini bogazlamaz"in teorisini gelistirir.
Yani görünürdeki amaç etnik kinleri, nefretleri incelemek, onlari ortadan kaldirmaktir
Mesela Ermenilerle Türkler arasinda ulusal bir düsmanlik mi var, orada Vamik girer devreye ve bu düsmanligin kökenlerini inceler.
Peki inceleme dedigimiz sey nedir?
Burada izlenen yol ulusal ya da etnik düsmanliklarin ortadan kaldirilmasi degil, ABD'nin tehdit olarak gördügü uluslarin ulusal bilinçlerinin, tarihlerinin ve benliklerinin sorgulanmasi, asindirilmasidir.
Kisacasi milli duygunun yok edilmesidir etnik psikiyatrinin görevi.
....
iste bizi ilgilendiren sey de budur.
Bir ulusun ulusal bilincini, ulusal duygusunu ve refleksini nasil yok edersiniz?
Bunun denenmis, sinanmis bir yöntemi vardir, o ulusun tarihsel varligini sorgulamaya açarsiniz.
Yani o ulusun tarihini yeniden tartisirsiniz.
Mesela Türkler kendilerini kahraman bir ulus olarak mi görüyorlar?
O zaman onlara ne kadar korkak bir ulus olduklarini göstermek gerekmektedir!
Ya da Türkler atalarini, yani Atatürk'ü çok mu yüceltiyorlar?
O zaman onlara Atatürk'ün ne kadar siradan biri oldugunu gösterin.
...
Farkindaysaniz son on yildir tam da böylesi bir dönemden geçiyoruz.
Sözde demokratlik, tartisma kültürü adina neyi tartisiyoruz ve bizden neyi kabul etmemiz isteniyor?
Diyorlar ki siz soykirimci bir milletsiniz!
Ermenilere soykirim uyguladiniz.
Biz diyoruz ki hayir uygulamadik!
O zaman uyanik emperyalist diyor ki: Tamam madem uygulamadiniz, bunu hemen reddetmeyin, tartisalim, öyle bir sonuca varalim.
Size mantikli geliyor, nasilsa biz suçsuzuz, tartismadan galip ayriliriz diyorsunuz.
Ama tartisma masasi kuruldugunda hiç de ortada esit bir tartisma sansi olmadigini görüyorsunuz.
Bir bakiyorsunuz, tüm televizyonlar, gazeteler, aydinlar sizin Ermenileri katlettiginizi yaymaya basliyor.
Kanitlari var mi?
Elbette yok!
Ama yalan bir kez yayildi mi ve yalani söyleyenlerin sayisi çok oldu mu, gerçegin sesi çikmaz oluyor.
Hayir diyorsunuz, gerçekleri bir de biz anlatalim.
Ama anlatamiyorsunuz, çünkü tüm propaganda kanallari size kapatilmis.
iste o zaman anliyorsunuz tartismaya açmak denilen tuzagi.
Çünkü bu sürecin sonunda, ulusal gururu ve hassasiyetleri yüksek insanlar bile "acaba" demeye basliyor!
Acaba gerçekten Ermenileri biz mi katlettik?
Yani ulusal benlikte ilk kirilma yasaniyor...
....
Psikolojik harbin etkisi çok büyük bir hizla bu sekilde yayiliyor.
Sonra sira Kürtlere geliyor!
Sizden tartismanizi istiyorlar.
Tartisma basliyor ve yine kaybediyorsunuz. ..
...
Bir düsünelim son dönemde neleri tartismaya açtirdik ve neredeyiz.
Bugün Misak-i Milli'yi pek önemsemiyoruz.
Kirmizi çizgileri umursamiyoruz.
Türk dilinin önemi kalmamis.
Bu ülkede federasyon da olabilir.
Ermenilerden özür dileyebiliriz.
Kürtlere biraz toprak verebiliriz. .
Kisacasi ulusal varligimiza ait hayati her alanda ve konuda kaybetmis durumdayiz.
...
Peki sira neye geldi?
Sira Atatürk'e geldi.
Çünkü önemli olan ulusal önderi yok etmektir.
O halde tüm önderlere yapilani Atatürk'e de yapalim.
O'nun ne kadar zalim bir diktatör oldugunu tartisalim.
O'nun aslinda zaaflari oldugunu tartisalim.
Hatta O'nun anasini bile tartisalim.
Evet, emperyalistlerin gündeminde bu vardir.
Tartisin diyorlar biz sizin atanizin anasini tartismak istiyoruz!
Sonra?
Sonra da sira sizin ananiza gelecek!
Hepinizinkine gelecek!
....
Ondan sonra Can Dündar çikiyor aglamakli, diyor ki tamam tartisin benim belgeselimi ama biraz insafli olun, önce izleyin sonra elestirin!
Aciyacaksiniz nerdeyse adama.
Sonra dört bir koldan saldiriyorlar; korkacak ne var ki, izleyin önce, inanmazsaniz inanmazsiniz!
isterseniz elestirin!
...
iste asil psikolojik harp cephesi de burada kuruluyor!
Yillar öncesine gidiyorsunuz. ..
Mondros imzalanmis.
Sonra düsman askerleri istanbul'a çikartma yapmaya basliyor.
Milyonlarca Türk sadece izliyor!
Demek ki önemli olan ilk adim, isgali izlettirebilmekmis !
Ama ayni zamanda bir de masa!
Tartisacaksiniz.
Tartisma masasinda bizim sadrazam emperyalistlere yalvariyor, biraz aciyin diye.
Peki izleyerek, tartisarak nereye varabilirsiniz?
...
Emperyalistler aslinda su anda beyinlerimize ve yüreklerimize yüzyilin çikartmasini yapiyor.
Mehmet Akif, Çanakkale için ne diyordu
"su Bogaz harbi nedir? Var mi ki dünyada esi?
En kesif ordularin yükleniyor dördü besi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-
Kaç donanmayla sarilmis ufacik bir karaya."
Ya su Can'in belgeseli?
Sizce daha büyük bir çikartma degil mi?
...
Çikartma sürerken iki tavir var alinacak.
Biri istanbul'da isgalcileri karsilayan ve onlardan tokat yiyen bir Osmanli pasasi olabilirsiniz.
Ya da Dolmabahçe'den çikartmayi izleyen bir padisah.
Belki de evinin perdesini kapatan siradan ve suskun bir Türk...
Ama aslinda hepsi ayni kapiya ve ayni kisilige çikar.
izlersiniz!
Her seyi!
Ya da ilk kursunu atan Hasan Tahsin olursunuz.
Hasan Tahsin'e kadar bu ülkede düsmana hiç kursun atilmadigini bilmek ne kadar utanç verici aslinda!
Peki Hasan Tahsin'i ne kadar taniyoruz?
Hasan Tahsin'i Hasan Tahsin yapan nedir?
"ilk kursun"dan önce de kursun atmistir Hasan Tahsin.
Tarihin garip cilvesi Hasan Tahsin Avrupa'dadir ve bir filme gider.
Filmde Türkler asagilanmaktadir.
Hasan Tahsin bu filmi izlemez.
"Önce izleyeyim sonra elestireyim" demez.
Ya ne der?
Türk'e küfredenin canina okurum der!
Ve çikarir silahini ates eder beyaz perdeye!
Film orada biter!
...
Hasan Tahsin'in insani ve siradan yanidir bu.
Hiçbir insan kendisine, anasina, babasina, atasina, milletine, bayragina küfrettirmez.
En basit insan gerçegidir.
ilkokulda bir çocugun anasina küfretmeye kalkarsaniz, sizinle anasinin durumunu tartismaz, bunun cevabi suratiniza yiyeceginiz yumruktur.
Neden?
Çünkü çocugun en insani ve siradan yanidir bu!
iste Can'in insani denilen belgeselinin bam teli de burasi.
Diyor ki Can ben sizin ataniza küfredecegim ve siz de izleyeceksiniz!
Medeni bir sekilde izleyeceksiniz!
Çitiniz çikmayacak.
Sinemaya girecek ve orada size gösterilen yerde oturacak ve izleyeceksiniz.
Çitiniz çikmasin, sinemadasiniz!
Çikinca fikrinizi söyleyin.
Prof. Mehmet Kerem
istanbul Üniversitesi Cerrahpasa Tip Fakültesi Psikiyatri bölümü