Çanlar sadece İran değil, Türk Dünyası için de çalıyor…
İranlı general Kasım Süleymani’nin öldürülmesi her şeyden önce bir cinayet ve bizzat başka bir devletin başkanı tarafından onaylanması daha da büyük bir felaket ve suç. İşlenen cinayet, benim önceki kitaplarımda bahsettiğim Hedefli Öldürme Sistemi’nin (Targeting Killing) bir parçası. Bu görev muhtemelen her Salı günü yapılan ve başkan, komutanlar ve ilgili operasyon birimlerinin katıldığı toplantıda alındı ve bir general bu işe tayin edildi. Bu toplantıda alınan kararlar ile üç tür cinayet mekanizması devreye giriyor;
– Hedefli öldürme; uydudan takip edilen bir hedef, buraya yakın bir ABD üssünden kalkan drone (insansız hava aracı) ile vuruluyor; operasyon Pentagon’da bir harekât odasından idare ediliyor.
– Özel Kuvvet/Askeri Şirket görevlendirme; ABD’nin çıkarlarına göre hareket etmeyen (örneğin ihaleyi vermeyen) birileri o ülkeye gönderilen ekip tarafından yok ediliyor ya da etkisi hale getiriliyor (en çok Afrika’da kullanılıyor).
– CIA suikastları; ABD’nin hedefi olarak belirlenen münferit kişiler, örneğin bir araba kazasına kurban giderek, iz bırakmadan ortadan kaldırılıyor.
Bu makalede, Kasım Süleymani’nin katledilmesinin arkasında yatan nedenlerden çok, büyük resim için jeopolitik güç savaşlarında nerede olduğumuzu açıklayacağız. Aslında konu, İran ve Ortadoğu’dan çok tüm Asya için çanların çaldığı bir dönemi kapsıyor. O yüzden, bu coğrafyanın merkezinde olan Türkistan ve Türk Dünyası’nı dolayısı ile bizi daha çok ilgilendiriyor. Türk medyasında gezen; ‘Avrasyacılık’, ‘Ön Asya Birliği’, ‘Çin ve Rusya ile dost olduğumuz’ gibi boş masalları bir kenara bırakmanın ve uyanmanın zamanıdır. Umarım katkımız olur.
Kasım Süleyman ve İran, büyük planın neresinde?
ABD, Orta Doğu ve Türkiye konusunda ikiye bölünmüş durumda;
– Büyük İsrail’in peşindeki küreselci Siyonistler; (Mesihci) planı hızlandırmak için İran senaryosu ve Kürt devletçikleri kurma peşinde idi ama Trump, ikinci kesimden çekilmek zorunda kaldı.
– Çin’i asıl tehdit olarak görenler; bunlar bir an önce Orta Doğu’dan çıkmak ve asıl tehdide yönelmek istiyorlar. İran, Çin ve Rusya tehdidine karşı Türkiye ile ilişkileri iyi tutmak istiyorlar. Birinci grupta olanların ABD’yi asıl hedefinden uzaklaştırdığına inanıyorlar.
ABD’nin İran savaş senaryosunu daha önce bir makalemde detaylı bir şekilde anlatmıştım. 2018 için planlanan bu savaş, ekonomi ve teknoloji sorunları nedeni ile 2020’ye ertelendi. Ancak, ABD, uzun zamandır İran içinde ayaklanma provaları yaparak, uluslararası gündemi sıcak tutmaya çalışıyordu.
İran ise ABD senaryosunun farkında olarak savunmayı İran dışına taşıyacak, ülke dışında da düşmanını vuracak bir yöntem geliştirdi. ABD’ye ancak karadan vurulabilirdi ve bunun için Kasım Süleymani beş ülkede 200 bin genç savaşçı eğitiyordu. Bu ülkeler sırası ile Irak, Suriye, Yemen, Pakistan ve Afganistan’dır. Böylece ABD’nin dikkati İran dışına kayacak ve odaklanma sorunu yaşayacaktı.
İran, son olaydan sonra mutlaka bir karşılık vermek isteyecek, en uygun hedef ve zamanı kollayacaktır. Bu hedef muhtemelen daha üst düzey olacaktır. ABD, son suikast ile kendi vatandaşlarını korumak değil, daha da tehlikeye atmış oldu. İran’ın durduracak tek bir aktör var; İngiltere.
İran, yakın zaman önce el altından İngiltere ile anlaştı ve kendisine yönelik senaryoyu ertelemiş gözüküyordu. Bu anlaşmanın temelinde İran’ın İngiltere’de dondurulmuş 450 milyar Avro civarındaki fonlarından vazgeçmesi var. Böylece İran, İngiltere’nin koruması altına girdiğini düşünüyor.
Yahudi jandarması ABD ise, Trump’ın göreve geldiği günden beri Arapların paralarına el koymakla meşgul. Salman’ın elindeki tek kaynak olan ARAMCO’nun da devri ile ülkenin bölünme süreci başlayacak. Salman ise gerçekleri örtmek için modern Suudi Arabistan ütopyasına oynuyor.
ABD’nin iş planında İran içinde ayaklanmaların gittikçe sıklaştırılarak, seçilen zamanda düğmeye basılması var. Çin için büyük savaşa hazırlanan ordu ise ayrı bir ordu ve yeni teknolojiler nedeni ile en erken 2025’de hazır hale gelecek. Sonrası eğitim ve tatbikatların için de belirli bir hazırlık dönemi gerektiriyor. 2035 civarında yapılacak Çin ile savaşta kullanılacak yeni ABD ordusunun kullanacağı teknolojiler ve konseptler ile ilgili detayları bir sonraki makalemde bulabilirsiniz.
İran, halen Orta Asya’ya Tacikistan üzerinden etki etmeye çalışıyor. Afganistan’da Tacikleri kullanıyor. Şii Hazara Türklerini sistematik olarak Anadolu’ya göndererek kendine Doğu Anadolu’da kuşak (etki alanı) kurmaya çalışıyor. 1949 sonrası İran’a gelen Afgan mültecileri de Türkiye’ye yönlendiriyor.
Türk Dünyası için asıl tehdit Çin’dir...
Çin, Rusya ve İran sanıldığı gibi dost ya da müttefik değiller. Şangay İşbirliği Örgütü, iki ülkenin Doğu Türkistan ve Çeçenistan gibi yerlerdeki bağımsız hareketlerini terörle mücadele adı altında şeytanlaştırmasına yarıyor. Rusya’nın İran’a attığı kazıkları, nükleer silah konusunda engellemelerini ve Suriye’deki rekabetini daha önce yazmıştık. Rusya ve İran, en azından Suriye’yi kendi kontrolüne almak için rekabet halindeler. Çin’e gelince; Kuşak Projesi olmadan ‘Batıya Doğru’ politikası onu küresel güç haline getiremez. Bu proje, onu eninde sonunda Rusya ile bir çatışmaya götürecek. Kazakistan’da olduğu gibi Türk Dünyası içinde de rekabet halindeler. Çin’in;
– Pakistan ile Hindistan’a karşı iyi ilişkileri var.
– Afganistan’daki Taliban üzerinde etkili.
– Rusya’da Sibirya güneyini İran’a kadar (evlilik yolu ile) Çinlileştiriyor.
Uzak Doğu‟daki zincirleme savaş bölgelerini ve Çin senaryosunu saymaz isek Asya‟daki potansiyel çatışma bölgeleri içinde;
- Kırgızistan,
- (Üçe bölünmüş) Keşmir,
- Myanmar, bulunuyor.
Doğrudan çatışma ya da işgal ihtimali şimdilik düşük çünkü ABD‟nin konumu belirleyici olacak. Çin, Kuşak Yolu‟nun güvenliğini sağlayacak tedbirler alırken, ABD ise bu güzergâhı istikrarsızlaştırmak istiyor.
Rusya, yakın çevre güvenliğini uzak askeri operasyonlar ile güçlendiriyor. Ancak,yakın çevre dediği Türk Dünyası‟nda hala kontrolü sağlayamadı. Rusya mevcut demografisi ve ekonomisi ile uzun süre bu şekilde yaşayamaz. 2050 yılında Rus ordusundaki Müslüman sayısı dengeye gelecek. Rusya, Asya dengelerinde zayıf duruma düşerken, bu Türk Dünyası birliği için hem bir fırsat hem de Çin tehdidinin daha fazla hissedilmesi demek.
Türkiye ve Türk Dünyası için büyük güç tehdidi üç ayrı odaktan gelmektedir;
– Kısa vadede; ABD,
– Orta vadede Rusya ve
– Daha uzun gelecekte ise Çin.
Bunların içinde en tehlikeli olan Çin tehdididir. Şimdi diyeceksiniz ki, “Hadi ABD ve Rusya’yı anladık da, Çin nereden çıktı?”. Açıklayalım; Çin tehdidi; şimdilik yumuşak gücü ile geliyor, ‘kuşak yol’dan kaçmak istiyor ama kaçamıyorlar, Çin nüfuzuna girmek istemiyorlar. Bölge Çin etki sahası olmaya aday. Çin tehdidi; Doğu Türkistan’dan sonra Batıya doğru öncelikle Türk Dünyası’nın en zayıf halkası olan Kırgızistan’ı tehdit ediyor. Batı Türkistan’da en zayıf halka Kırgızistan’dır.
Türkiye ve Türk Dünyası...
Soğuk Savaş sonrasında Ankara‟nın Türk Dünyası ile yakın ilişki kurma hevesi amaç-araç dengesi sağlanamadığı için hayal kırıklığı yaratmıştı. 2003 yılına gelindiğinde ise yeni iktidarın dış politika hesaplarında Türk Dünyası yoktu. Üstelik iktidarın ideolojisinin Türk Dünyası‟nda başka bir karşılığı yoktu. Orta Doğu odaklı İslamcı anlayış, 2016 yılına kadar bırakın milliyetçiliği „Türk‟ kelimesinin kullanılmasından bile imtina etmişti. İki önemli olay iktidarın politikalarında değişime yol açtı;
- 2006 yılında başlayan Kürt sorununun çözümüne yönelik Demokratik Açılım‟ın başarısız olması neticesi 2015 yılı yazında terörle mücadeleye dönme ihtiyacı, milliyetçiliğe sarılmayı zorunlu kıldı.
- Özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrası müttefik arayışına giren iktidar partisinin MHP kartına daha çok sarılması Türk Dünyası ile ilişkilerin önünü açtı.
Türk Dünyası öyle ihmal edilmiş ki, Türk Birliği‟nin en güçlü sesi olmak, Kazakistan devlet başkanı Nazarbayev‟e kalmıştı.
Türkiye‟nin Türk Dünyası‟nda aktif olması ile ilgili ilk adım Kasım 2016‟da Özbekistan ile ilişkilerin düzeltilmesi oldu. Böylece hem Türk Dünyası‟na ilgi hem de kurumsal ilişki başladı.
Halen Türkiye‟nin Türk Dünyası (Türkistan, Orta Asya) ile ilişkileri Afganistan merkezli olmak üzere iki mihverde yürümektedir;
- Afganistan‟ın Batısında Pakistan üzerinden Güney Asya‟ya,
- Doğu kanadında ise Özbekistan üzerinden Türkistan‟a (Orta Asya‟ya).
Türkiye-Pakistan-Özbekistan üçlüsü Nisan 2019‟da askeri tatbikat (Dostluk Kalkanı)yaptı. Bu üç ülke terörle mücadele senaryosu aslında uzun vadeli bir entegrasyonun askeri altyapısını oluşturuyor.
Türkiye-Azerbaycan-Moğolistan-Kırgızistan (TAMK) ise ortak jandarma birliği kurdu. Bu da, askeri alt yapıya yeni bir ilave sayılmalıdır.
Rusya Federasyonu, Türkiye‟yi uyandırmadan ve rahatsız etmeden ABD ve NATO ile ilişkilerinde kötüye gidişin derinleşmesini bekliyor. Rusya ile ilişkilerin geleceği Türkiye ve ABD arasındaki sorunlar konusunda tam mutabakat sağlanmasına bağlı. Rusya ile ilişkiler bozulursa iki ülke öncelikle Suriye ve Libya‟da karşı karşıya gelecek. Rusya, beklenmedik bir zamanda Montrö‟yü de gündeme getirebilir. S-400‟lere karşı Rusları karadan vuracak bir oyun bozucuya ihtiyaç var. Bunlar, Rusya‟nın yumuşak karnı olan;
- Kırım‟da bir Türk direnişinin başlatılması,
- Çeçenistan ve Dağıstan‟da ayrılıkçı hareketlerin canlanması,
- Ukrayna ile ortak projeler olabilir.
Karadeniz‟in etrafındaki Kırım Türkleri ve Çeçen kardeşlerimiz on yıllardır acımasız Rus saldırıları altında yok edilmektedir. Rusya ile yapılan anlaşma gereği İstanbul‟un göbeğinde güpegündüz katledilen Çeçen liderlerin durumuna hep kayıtsız kaldık.
Sonuç
Türk Dünyası, Çin‟i asıl tehdit algılıyor, Rusya ile denge sağlamaya çalışıyor ama ona da güvenmiyor. Çin tehdidine karşı Rusya‟ya bağımlı kalmak istemiyorlar. Çin-Rusya çatışma potansiyeli Türk devletlerini tehdit ediyor, üçüncü büyük aktöre ihtiyaç var. Türkiye ise Batı ile ilişkilerini kullanarak bu denge ihtiyacını karşılayabilir. Bu yüzden, Türkiye, ABD ve NATO ile ilişkilerini koparmamalıdır. Türkiye, İran‟ın düşmanı değil kontrol eden ülke olmalıdır; İran‟ın bölünmesi değil, rejimin değişmesi Kaçar ailesi gibi bir Türk ailenin bu ülkeyi yönetmesi bizim için en iyisidir. Türkiye, Çin-Rusya ve ABD‟nin İran sonrası daha belirginleşecek Türkistan coğrafyasındaki çatışmasında merkez konumda olarak bir denge politikasına hazır olmalıdır. Büyük güçlerin oyunlarının bir parçası değil, kendi oyunumuzun aktörü olmalıyız. Bunun için de Türkçü bir lidere ihtiyacımız var.
Prof. Dr. Sait YILMAZ, 4 Ocak 2020