ÇATIRTI, PATIRTI ve GÜMBÜRTÜ

ÇATIRTI, PATIRTI ve GÜMBÜRTÜ

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Cmt Eyl 03, 2016 1:51

ÇATIRTI, PATIRTI ve GÜMBÜRTÜ
Rusya’nın, bağımsızlık ve egemenlik konularında, diğer ülkelere oranla kuşkusuz daha bir ‘ağırlığı’ var. O nedenle de, ‘Ey Amerika’ ya da ‘Ey Batı’ dediğinde, karşı tarafça, diğerlerine oranla çok daha fazla ‘dikkate alınmak’ durumunda.
Bu durumda, örneğin Rusya Dış İşleri Bakanı Lavrov; “Moskova’nın önerilerinden çoğu, jeopolitik alanda, kendi dışındakiler üzerinde egemenlik kurmak isteyen üst yöneticilerin bencilliği yüzünden görmezden geliniyor” dediğinde;
‘Ey Batı’ ya da ‘Ey Amerika’, başka ülkeler üzerinde kurmak istediğiniz egemenliği artık Rusya üzerinde kurmaktan vazgeçmelisiniz demek istemektedir.
Daha da önemlisi, sadece Rusya üzerinde değil, Rusya’nın dostları üzerinde de kuramazsınız demek istemektedir.
Suriye örneği, bu bakımdan oldukça açıklayıcıdır.
Kaldı ki, daha önce, Osetya ve Ukrayna’da buna nasıl ‘karşı koyabileceğini’ göstermiş bulunmaktadır.
Lavrov diyor ki; “Batılı ortaklarımız 90’lı yıllarda (Organization for Security and Co-operation in Europe- OSCE) düzeyinde önerilen güvenlik alanındaki sözlerini tutmamayı alışkanlık haline getirdiler. Bu koşullarda, artık ne Avrupa Birliği ne de NATO ve ABD ile eskisi gibi işbirliği yapmak olanağı kalmamaktadır.”
Yani ‘Ey Batı’ diyor Lavrov, eğer verdiğiniz sözleri tutmamaya devam ederseniz, biz de Rusya olarak artık size ‘öneri’ getirmekten çok, ‘kendi bildiğimizi’ yapmak zorunda kalırız.
Başka ne diyor Lavrov?
« Rusya ile Batı arasındaki ilişkilerde, önceki dönemdeki soğukluğa karşın Moskova Batı’ya sırtını dönmeyi düşünmemektadir. Şu koşulla ki, ilişkiler ‘eşitlik ilkesi’ temelinde kurulsun.. »
Artık bir yanda ‘Batı’ varsa, öte yanda da ‘Rusya vardır’ demek istiyor.
‘Tek kutuplu dünya’ sona ermiştir demek istiyor.
Bundan böyle, Birleşmiş Devletler (hani şu, yanlış bir biçimde Birleşmiş Milletler dediğimiz kurum)’in kuruluş sözleşmesinde yeralan ‘Her Devlet eşit hak ve ödevlere sahiptir’ ilkesi geçerli kılınmalıdır demek istiyor.
[Burada, yukarıda açtığımız parantezin içi doldurulacak olursa, denilebilir ki; eğer o kurumun adı gerçekte Birleşmiş Milletler olsa idi, sözgelimi ‘Devlet’i olmayan ‘Millet’lerin de ‘eşit hak ve ödevleri’ de olacaktı. Oysa, ‘Devleti’ olmayan herhangi bir ‘Millet’in Birleşmiş Milletler’de ‘temsil’ edilmesi sözkonusu mudur?
Değildir.
Ee o zaman niye ‘Birleşmiş Devletler’ değil de, ‘Birleşmiş Milletler’ diyoruz?
Ve eğer ‘öz’ ayrıntıda ‘gizli’ ise; işte size bal gibi bir ayrıntı ki ‘öz’ü, her nasılsa Birleşmiş Milletler diyenlerin ‘göz’ünden kaçmakta.. Yani illa ‘gözüne sokulması’ mı gerekmektedir? Bu örneğimizi, az aşağıda Türkiye’ye yönelik değerlendirmelerimiz için de kullanacağız. ]
Ancak, Rusya’nın ‘yeni konumu’ ve Lavrov’a dönersek; ‘Yeni’ bir ‘Yeni Dünya Düzeni’ne doğru yelken açtığımızı söyleyebiliriz.
Bendeniz, daha, Osetya olayları sırasında, ‘Yeni Dünya Düzeni’mizin ‘çatırdamaya başladığı’nı yazmış olmakla övünürüm.
İşte o dönemin ‘çatırtı’sı bugün Suriye’de ‘patırtı’ aşamasına gelmiş bulunmaktadır.
Bundan sonraki aşamaya ise ‘gümbürtü’ aşaması denilebilir.
Ve bu gümbürtünün Suriye’de kopacağı artık ‘kesinlik’ kazanmış gibidir.
Peki bu ‘gelişme’lerin Türkiye’deki ‘yankı’sı nasıl olacaktır diye sorulabilir.
‘Öznel’ değil ama ‘Nesnel’ verilerden hareket edilecek olursa, Türkiye’nin ‘kendi yararına’ çabaladığından sözetmenin ‘olanak ve olasılığı’ yoktur.
Eğer ‘duygusal’ değil ama ‘akılcı’ bir bakış açısıyla bakılabilirse; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Fırat Kalkanı Dicle Kılıcı gibi ‘harekât’larının ‘kılıç kalkan oyunları’ gölgesinde, ‘kendi Devlet’ini yıkmaya’ yöneldiğini görebiliriz.
Apaçık.
Net.
Göz göre göre..
‘Ordumuz’, ‘Genelkurmayımız’, ‘MİT’imiz’, komutanlarımız ve başkomutanınız, bakanlar va başbakanımız, hükûmetimiz ve muhalefetimiz ‘gözbebeğimiz’ olsun.
Bayezit, Fatih, Yavuz, Kanunî de ‘övüneceğimiz’ padişahlarımız..
‘Osmanoğulları’ bir ‘hanedan’ idi ve bizim tarihimizi yaptılar.
Ancak biz ‘yıkılmış’ bir ‘İmparatorluk’tan bir ‘Cumhuriyet’ yarattık.
Evet onu biz ‘ya-rat-tık’.
“Türkiye Cumhuriyetini kuran halk’ olarak..
İşte ‘Ordumuz’, ‘Genelkurmayımız’, ‘MİT’imiz’, komutanlarımız ve başkomutanınız, bakanlar va başbakanımız, hükûmetimiz ve muhalefetimiz Osmanlı Hanedanı’nın değil bu yarattığımız ‘Cumhuriyet’imizin ‘Ordusu’, ‘Genelkurmayı’, ‘MİT’i’, komutanları ve başkomutanı, bakanlar va başbakanı, hükûmeti ve muhalefeti olduğu zaman bizim de ‘gözbebeğimiz’ olabilirler ancak.
Aksi halde ya Yavuz’un ‘gözde’si ya da Abdulhamit’in ‘gözde’si olurlar.
Ve, bugünkü haliyle, Dr Recep’in gözdeleriyle, Türkiye’nin ‘beka’sının sağlanacağını ‘ummak’, başkalarının aldatmasına gerek kalmadan ‘kendi kendini aldatmak’la eşanlamlıdır.
Yürütülmekte olan bütün o ‘olumsuzluk’lardan dönmek, ‘dereyi geçerken’ ‘gözde’leri birer ikişer ‘değiştirmek’, ‘dava’yı en azından şimdilik ertelemek ve ‘Cumhuriyet’e sarılmak en son ve ‘tek çıkar yol’umuzdur.
Bu ‘işin şakası’ yok..
Ya ‘Cumhuriyet’in ‘ilke ve devrimleri’ne sarılacağız ya da, vallahi de billahi de tillahi de ba-ta-ca-ğız..
Hem Osmanlı ve hem Devletimizin Beka’sı birarada olmaz, olamaz.
Kim ki, ‘Hükûmetimiz en iyisini bilir’, ya da ‘bir bildiği vardır’ ya da benzeri ‘safsatalarla bu ‘gidişin arkasında durur, ‘aymaz’ ve ‘beynamaz’ın ta kendisidir.
“Dur bakalım n’olcek?” demenin sırası değildir.
Bakın ‘Önce Vatan’ diyoruz hepimiz..
Önce Devletimiz.
Ama bunlar bir adım geri atmamakta ısrarlı.
Bu Devlet’i batırmaya yeminliler sanki.
Gözleri dumanlı..
Bu bir ‘afyon uyuşukluğu’dur, başka açıklaması yok.
Sadece ‘Cumhuriyet tokatı’ uyarabilir ancak.
‘Ey Cumhuriyetçi’, elma dersem çık armut dersem çıkma.. he mi?
Bak adamlar, Cemil Çiçek’ten İsmail Çokkahraman’a geldiler.
Vecdi Gönül’den Fikri Lamba’ya..
Hanımların başından polisin başındaki türbana.
Savaşın içinde hem de.
Aceleleri var.
Necdet Özel’den Hulusi Akar’a geldiler.
Türk Ordusu’nu ÖSO’nun kuyruğuna taktılar.
İşte şimdi utanma zamanıdır.
Marx ‘utanma öfkenin kaynağıdır’ mı ne diyordu.
Utanmayı bileceksin, ki öfkelenebilesin.
Gün öfke günüdür.
Eğer utanmayı biliyorsan kuşkusuz..
Cerablus’u alsın isterse bana da takke taksın diyorsan, ben sana söyleyecek söz bulamam.
Cerablus’u geri vereceksin ama takke başında kalacak, diyebilirim ancak.
Habip Hamza Erdem
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1635
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Habip Hamza ERDEM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x