Çatışmada Vurulan Teröristlere Ait Kemikler, Şimdi Toplu Mezar Oluyor...
“Arınç, "Biz Türkiye'de bir çığır açıyoruz. Mafyayı çökerttik, çeteleri bitirdik, Ergenekon'u tepeledik. AK Parti bunu yapıyor. 4 defa darbe teşebbüsü, 5 defa suikast, 10 defa bilmem ne... Kuyulardan insan kemikleri çıktığını, JİTEM'in yaptıklarının gazetelere yansıdığını hatırlatan Başbakan Yardımcısı, "4 kişiyi götürdük, infaz ettik. Sonra nüfus kâğıdını filana teslim ettik' diye haberler çıkıyor... Her şey açığa çıktı. Her şey ortaya çıktı. Özgürlük nefesi alıyoruz. İnsan hakları ihlalleri son buluyor. Türkiye demokrasi ile buluştu. Bunu AK Parti yaptı.'' ifadelerini kullandı.”
(20 Temmuz 2009, Zaman Gazetesi)
1988 ve 1991 Körfez krizleri sonucu başta Kuzey Irak, ardında doğusu, batısı ve kuzeyi ile çevrilen bölgede, örgüte geniş çaplı katılımlar oldu. Terörist dediklerimizin çoğu zaten ya Iraklı, ya İranlı ya da Suriyeli’dir, aynı coğrafyadan. Buna bir de Ermenileri katarsanız, o dönemlerde bizim tanımadığımız, köylülerin tanımadığı bir takım silahlı adamlarla karşı karşıya geldik. Vurduk, şehit düştük ama biz kimi vurduğumuzu hiç bilmedik, çünkü hiç birisini tanımıyorduk, köylü de tanımıyordu, yani hepsi yabancıydı.
Daha açık ifadeyle size Şemdinli bölgesini örnek verelim:
27 Eylül 1992’de İmralı’da yatanın kardeşi Osman Öcalan’ın başı çektiği yaklaşık 800 silahlı eşkıya Derecik’te bulunan karakolumuza saldırdı. Gün boyu süren çatışmalar sonucu 33 şehit verdik ancak çıkan çatışmalarda yüzlerce terörist de yere serildi. Çok sayıda silah ve cephane ele geçirildi. Çatışma sonrası olay yerine köylüler vurulan teröristlerin hiç birini teşhis edemedi, yani yüzlerce kim olduğunu bilmediğimiz ceset vardı karşımızda. O yıllar bu yıllar gibi değildi, terörist ölüsüne kimse sahip çıkmıyordu. Cumhuriyet savcıları olay yerine gelemedi ve otopsi yapılamadı. Yanında arkadaşı şehit düşmüş askerlerimiz de bu cesetleri dağdan indirip taşımadı, kaldı cesetler dağın taşın bir yerinde. Yıllar içinde o cesetler kemik oldu ve bugün karşımıza “ölüm kuyuları” asit kuyuları” toplu mezar” olarak çıkarıldı ve soruşturmalar yapılmaya başlandı.
Özal’ın son dönemi, ancak ağırlıklı olarak Çiller döneminde Doğu ve Güneydoğu’da başlayan şiddetli çatışmalar devletin bürokratik düzenini de alt üst etti. Emniyet ve asayişten sorumlular görevlerini yapamaz duruma düştüler, makam odalardan dışarı çıkamaz hale geldiler. Öyle ya bir tabur komutanı karakoluna gidebilmek için yüzlerce askerden oluşan bir güvenlik tedbiriyle yola çıkabiliyorsa, Vali nasıl gitsin köye, Kaymakam nasıl gitsin!
Benzer şekilde adli olaylara el koymak soruşturmakla görevli makam olan Cumhuriyet savcıları da görev yapamaz hale geldiler, makam odalarından dışarı çıkamaz, çatışma bölgelerinde soruşturma yapamaz hale düştüler. Savcılar çatışma bölgelerine gelemeyince otopsiler yapılamaz oldu, terörist cesetleri teşhis edilmez oldu, binlerce ceset dağlarda kaldı. Genelkurmay’ın açıklamasına göre etkisiz hale getirilen terörist sayısının 40 binlere ulaştığı dikkate alınacak olursa, herhalde bunun otuz bini dağlarda yatmaktadır. Bu kabul edilmesi mümkün olmayan ağır bir trajedidir. Bugüne kadar kaç terörist etkisiz hale getirilmiş? Yaklaşık 40 bin.
Peki, nerede bu 40 bin ölü insanın mezarı? Yok. Peki, ülkemizde kaç mezar var, teröriste ait? Bilmem ki toplasınız bin etmez. Nerde o zaman 39 bin ceset ve buna ait mezar? Yok. Hepsi dağlarda, taşlarda kaldı, çürüdü gitti, kimse sahip çıkmadı, kimse alıp da kimsesizler mezarlığına gömmedi.
Peki, kim bu 39 bin kişi? Onu da bilen yok, çünkü teşhis edilmedi, kimliği belirlenmedi, veri tabanı için DNA örnekleri alınmadı, zaten o yıllarda böylesi bir teknoloji de yoktu.
Şimdi Türkiye yaklaşık 39 bin insan kemiğiyle karşı karşıyadır ve bunların kim olduğu bilinmemektedir. Ancak bunların kim olduğunu bilen bir örgüt var, o da PKK terör örgütü, onlar biliyor bunların kim olduğunu.
Nasıl biliyor? Çünkü bu örgütün arşivleri var ve bu arşivde örgüte katılanların kimlikleri var, hepsi kayıtlı. Yine bu arşivde hangi çatışmalara kimlerin katıldığı da var. Ayrıca bu çatışmalarda hangi teröristlerin öldüğünü belgeleyen tutanaklar da var. Ama arşiv ortada olmadığı için kimlikler ve eylemler meçhul.
Peki, hal ve gerçek bu iken, dağda taşta kemik aramanın anlamı nedir? Bazı kemikleri bulup da o dönemde terörle mücadele etmiş insanları gözaltına almanın, soruşturma yapmanın anlamı nedir?
Hele ki Abdulkadir Aygan isimli teröristin ihbarıyla bulunan birkaç kemik üzerinden Kayseri Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz’ü dokuz kez müebbet hapisle yargılamanın anlamı nedir?
Bu kemiklerden çok var dağlarda. Yarın bir başka terörist de çıkıp, “asker dağa adam kaldırdı, öldürdü ve gömdü ya da araziye attı” diyebilir. Yarın biri çıkıp Taraf gazetesinin yaptığı gibi Derecik’te toplu mezar var diyebilir. Şemdinli’yi özellikle Alan, Aktütün ve Derecik civarındaki dağları kazarsanız çok kemik çıkar çok. Toplu mezar mıdır? Hayır. Katliam mıdır? Hayır.
Asker insanları evinden alıp öldürmüş müdür? Hayır.
Öyleyse bizim hukuk ne yapıyor, ne amaçlıyor asker hakkındaki soruşturmalarıyla? Sorunu çözmek yerine sorun yaratıyorlar ve bu sorunlarla da askere, zan pahasına mücadele etmiş askere saldırıyorlar, yazıklar olsun.
Biz askerimizi koruduk, karakolumuzu koruduk, insanlarımızı koruduk ve bize saldıranlarla çatıştık. Ne yazık ki bize saldıranların kim olduğunu tespit edemedik. Teröristler nerede kimin öldüğünü biliyor da, biz kiminle çatışmaya girdiğimiz bilmiyoruz. Soruşturma der, gidip arama yapar ve kemik de bulabilirsiniz. Ardından bir kaç gizli tanık çıkar, “ben de gördüm” diyebilir. Hangi bölgelerde teröristlerle çatışmaya girildiyse, o bölgelerde görev yapmış olan askeri de polisi de, adam öldürdü diyerek iddia da bulunabilirler.
Ne olacak şimdi? Terörle mücadele etmiş bütün asker polisi göz altına mı alacaksınız? Ömrünü terörle mücadele adamış, sayısız kez vatan uğruna canını tehlikeye atmış, terörle mücadele ettiği ve canını esirgemediği için “kahramanlık madalyası” verdiğiniz kişileri, “katil” diyerek yargılayacak mısınız?
Yapın, bunları da yapın, Gazileri gözaltına alın, bir zamanlar “kahramansınız” dediklerinizi hapse atın, hatta şehitlerimizi mezarlarına gidip mahkeme kurup yargılayın, varsa bunu yapacak güç, çıkın yapın, kimsenin korkusu yok bundan!
Bu bir trajedidir. Biz devletiz, devletin de bu trajediyi çözmesi gerekir.
Bulun arşivleri, çıkarın ortaya gerçekleri, bunu yapamıyorsanız, çatışma bölgelerinin kayıtlarını Genelkurmay’dan alın Adalet Bakanlığı’na verin, komisyonlar kurun, bu işi bitirin artık.
Devlet olan hele ki otuz yılını terörle mücadele denilen bir ihanete harcamış bir devlete de bu yakışır, yoksa terörist ihbarlarıyla suçsuz insanları hapse atmak, sonra ortaya çıkıp zafer naraları haykırmak değil.
Çiller’in, terörle mücadeleyi can pahasına sürdürmüş olan bizlere bıraktığı miraslardan biri budur…
Erdal SARIZEYBEK, 5 Ocak 2011