Çelik tröstleri neden “Evet” bekliyor?
Güzel güzel Ramazan yaparken, Kur’an’la, sohbetle, aralarda Ege türküleri ve zeybekle, mehtapla ve denizle... Tayyip Bey’in canhıraş çığlıklarına rastladığım her kanalı acele değiştirirken Banu Avar’ın bir yazısını okudum. Küresel çetenin, nasıl iştahla, “evet” beklediğini anlatıyordu. Bunu Yeniçağ okurlarına da duyurmak istedim. Bize “izin”, böyle bir süreçte yaramıyor.
Küresel çetenin yüz yıl daha yaşayabilmesi için muhtaç olduğu maden ve petrol zenginliğinin merkezi, bizim Rize’den İskenderun’a kadar çizilecek bir çizgide yer almış topraklarda bulunuyor.
Avrasya, küresel çeteyi, yüz sene daha besleyebilecek zenginliği ihtiva ediyor. Avrasya’nın kilidi de Türkiye.
* * *
Çayeli bakır yatakları, Elazığ, Maden, Palu Sivrice oradan Diyarbakır, Ergani, oradan İskenderun’a inilir. Dünya çelik teröristleri bu hattan besleniyor. Almanya İkinci Dünya Savaşı’na, o bölgenin kromundan aldığı güçle girmiştir. Atatürk’ten sonra bu bölgede yaratılan kaosun sebebi budur. Unutmadan söyleyeyim, Dersim gümüş kapısı demektir. Tunceli de tunçun eli.
Nitelikli çelik üretmek için gerekli olan ham kromu ferro krom haline dönüştürme faaliyetinden, özelleştirmeyle, bu fabrika kapatılarak vaz geçilmiştir. Biz sadece inşaat demiri üretiyoruz.
* * *
Küresel çete, “özerk Kürdistan” aşamasında, bu hazineyi, bölge ileri gelenleri, işadamları, örgüt yandaşlarıyla, paylaşacağı mesajını yayıyor. Afganistan’da, Irak’ta ve Pakistan’da da aynı mesajlar verilmişti. Çete, işgalden sonra yandaşlarını, işbirlikçilerini temizler.
Küresel çete yeni bir anayasa istemektedir. Bu yüzden ABD ve AB’li büyükelçiler “evet” çığlıklarıyla, Ergani-Elazığ hattında dolaşıyor. Suriye sınırında da 4 trilyon dolarlık petrol yattığını biliyorsunuzdur. Bu arazinin, sadece mayın temizleme karşılığında İsrail’e verilmesini Anayasa Mahkemesi önlemiştir.
Tapu kanunu çıkarmak, yabancı şirketlerin mal edinmelerine izin vermek zorundaysanız YARGI ENGELİNİ AŞMANIZ GEREKİR. Bunu başarırlarsa açılmış tüm davalar düşecek, halk, Allah korusun, Afganistan, Pakistan, Irak halkının kaderini paylaşacak.
* * *
Midilli’yle aramızdaki denize bakarken bunu düşünüyorum.
Denizin bir ucu Çanakkale’ye uzanıyor bir ucu İzmir’e. Troya savaşının seslerini duyar gibi oluyor insan. Grek gemilerinin... Sonra Türk beyliklerinin, sonra Osmanlı kalyonlarının şu sularda akıp gittiğini görür gibi oluyor. Sonra Kurtuluş Savaşı, daha önce Birinci Dünya Harbi onun cephelerinden birinde ve Çanakkale’de savaşan dedem İngilizlere esir düşerek Bombay’a götürülüyor, sekiz sene sonra bu köye dönebiliyor.
İşte burada, önümüzdeki çalılıklarda, İngiliz torpidosuna karşı köyü korumak için tüfekleriyle mevzilenmiş köy delikanlılarının üzerine, top ateşi yağdırılıyor. Beklerken sigara içmişler. İki kardeş ölüyor. Cenazeleri ertesi gün köye çıkarılıyor.
Dedem, haçlıların kendi aralarında yaptıkları bu sömürge savaşında savaşmıştı. Şimdi biz, aynı çetenin, petrol ve maden iştihası için, birbirimize giriyoruz.
Ey Müslümanlar! Çelik teröristlerinin sahiplerinin, Siyonist sermayedarlar olduğunu bilmiyor musunuz? Sekiz senede unuttunuz mu?
Afet ILGAZ, 8 Eylül 2010