Cemil Koçak'ın Pişkinliği! "Kürt Özerklik İsteklerine Atatürk’ü Alet Etme Kurnazlığı"
Yavuz Hırsız Misali
Cemil Koçak’ı hepiniz tanırsınız! Bildiğiniz gibi Atatürk ve Cumhuriyet “düşmanlığını” tarihçilik sanan yandaşlardandır kendisi! Yazılarında ve kitaplarında Atatürk’e ve Cumhuriyete dair ne varsa “karalamayı” ilke edinmiş olan bu Okyanus ötesinden gelmiş “büyük tarihçi”, yandaş medyaya da sırtını dayayarak gemi azıya almış bir şekilde çalakalem yakın tarihi çarpıtmaktadır. Yalanlarını ortaya koyduğumuzda da “pişkince” hala o iğrenç yalanlarını savunmaya ve hatta “yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış misali” hiç utanmadan bizleri yalancılıkla suçlamaya kalkışmaktadır. Atatürk’e “Yarbay Mustafa” diye hitap eden, Atatürk’ün Çanakkale Savaşlarındaki ve Kurtuluş Savaşı’ndaki olağanüstü rolünü küçültmeye çalışan, bu “büyük tarihçi”nin bizlere saldırmasını yadırgamamak gerekir aslında…
Sözü fazla uzatmadan konuya geleyim.
Cemil Koçak’ın “Kürt Özerkliği” Sevdası ve Sinan Meydan Fobisi
7 Nisan 2011′de yazdığım “O yalanı Artık Söyleyemeyecekler” adlı bir yazıda “Atatürk Kürtlere Özerklik Sözü Verdi” yalanını bütün boyutlarıyla gözler önüne sermiş ve bu yalanı söyleyenlerden birinin de “büyük tarihçi” Cemil Koçak olduğunu belirtmiştim.
Ancak büyük tarihçi, 26 Haziran 2011′de Satar gazetesindeki köşesinde “Herkesin Bildiği Sır: 1921 Anayasası’ndaki Özerklik, Atatürk ve Kürtler” adlı bir yazı kaleme alarak, hiç utanıp sıkılmadan, yalanında ısrar etmiş ve yine “yavuz hırsız” misali beni “tarihsel gerçekleri çarpıtmakla” suçlamıştır.
Yazısında tarihsel gerçekleri eğip bükerek, amiyane tabirle yine “kıvırarak”, “Atatürk Kürtlere özerklik Sözü Verdi” diyen Cemil Koçak, hızını alamamamış ve yazısının bir yerinde bana şöyle saldırmıştır:
“…İŞİN zor kısmına geldik; çünkü genellikle metinler yeni Türkçeye çevrilirken, tahrifata uğramakta ve üstelik sanki tam metinmiş gibi tırnak içinde gösterilmektedir. Söylenene, okuduğunuza, gördüğünüze sakın inanmayın. Pek çok “yazar” ve “tarihçi”, orijinal metni kendi gönlünden geçirerek değiştiriyor. Hiçbirinde orijinal metni görmüyorsunuz; sadece onların yaptığı çeviriyi okuyorsunuz. O çeviri ki, sansür edilmiş, değiştirilmiş, çıkarılmış ve hatta ekleme yapılmış, yani itinayla elden geçirilmiştir. Üstelik bir de kendi yazdıklarını tırnak içinde sunarlar ki, sanki orijinalinden aynen alınmış gibi yaparlar. Kimler mi? Canım artık her şeyi de ben söylemeyeyim; şöyle etrafınıza bir bakın bakalım. Ya, işte onlar! Bırakın onlar özerklikle “bir çeşit özerklik” arasındaki farkı bulmaya çalışsınlar. Meselâ, OdaTV’den Sinan Meydan’a sorarsanız eğer; yasada sözü edilen “muhtariyet” gerçek anlamda özerklik değildir; sadece belediye işlerine has güçlü yerel yönetim anlamına gelmektedir. Soru: o halde yeni anayasaya özerklik sözünü yazmakta sakınca yoktur, değil mi?”
Cemil Koçak, aklınca beni orjinal metni “değiştirmekle”, “çarpıtmakla” suçluyor. Suçluyor ama kelimenin tam anlamıyla “çuvallıyor!”
Bunu İlkokul Çocukları Bile Anlar
Öncelikle Atatürk, İzmit Basın Toplantısındaki konuşmasında Kürt konusundan söz ederken “özerklik” değil, “bir nevi mahallî muhtariyetler” ifadesini kullanmıştır. Bu ifadenin günümüz Türkçesindeki karşılığı “Bir çeşit (tür) mahalli özerklik”tir.
Beni, “özerklik”le “bir çeşit özerklik” arasındaki farkı bulmaya çalışmakla eleştiren Cemil Koçak’ın böyle bir çalışmasının olmaması, onun “özerklikle” “birçeşit özerklik” arasında bir fark olmadığını düşündüğünü göstermektedir. Bir tarih profesörünün bu iki kavram arasındaki farkı görememesi cidden düşündürücüdür.
İki kavram arasında çok ciddi bir fark vardır. Dili çok iyi kullanan Atatürk, bilerek ve isteyerek “özerklik” dememiş, “bir çeşit yerel özerklik” demiştir. Üstelik Atatürk, “…Dolayısıyla başlı başına bir Kürtlük düşünmektense bizim Teşkilât-ı Esasiye Kânunu gereğince zaten bir çeşit özerklik oluşacaktır.” diyerek 1921 Anayasası’na gönderme yapmıştır.
Cemil Koçak, yine çok pişkin bir şekilde, açık gerçeği çarpıtarak beni şöyle eleştirmiş:
“…Sinan Meydan’a sorarsanız eğer; yasada sözü edilen “muhtariyet” gerçek anlamda özerklik değildir; sadece belediye işlerine has güçlü yerel yönetim anlamına gelmektedir.”
Sayın Koçak, sadece Sinan Meydan’a değil aklı başında her kime sorarsanız sorun, 1921 Anayasası’ndaki “muhtariyet” (özerklik) ifadesiyle, “sadece belediye işlerine has güçlü yerel yönetimlerin kast edildiğini” size söyleyecektir.
Gelin soralım!
İşte Atatürk’ün İzmit Basın Toplantısı’nda gönderme yaptığı 1921 Anayasası’nın 11. Maddesi
“İl yönetimi, yerel işlerde manevi kişilik sahibidir. Dış ve iç siyaset, dinsel, adli ve askeri işler, uluslar arası ekonomik ilişkiler ve birçok ili ilgilendiren işler dışında, Hükümetin önerisi üzerine Büyük Millet Meclisi’nce çıkarılacak yasalar gereğince, Evkaf, Medreseler, Eğitim, sağlık, ekonomi, tarım, bayındırlık, sosyal yardım işlerini düzenlemek İl Kurullarının yetkisindedir.”
Cemil Koçak için maddenin ojinalini de verelim:
“Vilayet mahalli umurda manevi şahsiyeti ve muhtarihyeti haizdir. Harici ve dahili siyaset, şeri, adli ve askeri umur, beynelmilel iktisadi münasebet ve hükümetin umumi tekalifi ile menafii birden ziyade vilayete şamil hususat müstesna olmak üzre, Büyük Millet Meclisi’nce vaz edilecek kavanin mucibince evkaf, medaris, maarif, sıhhiye, iktisat, ziraat, nafia ve muavenet-i içtimaiye işlerinin tanzim ve idaresi vilayet şüralarının salahiyeti dahilindedir.”
İşte Atatürk, İzmit Basın Toplantısı’nda “Anayasamız gereğince zaten bir çeşit özerklik oluşacaktır” derken 1921 Anayasası’nın bu maddesine gönderme yapmıştır.
1. Açıkça görüldüğü gibi bu anayasa maddesi sadece Kürtlerin yaşadığı bölgeler için değil, bütün Türkiye için geçerlidir.
2. Açıkça görüldüğü gibi, bu anaysa maddesindeki “vilayet mahalli muhtariyeti hazidir” şeklinde söz edilen “özerklik” ifadesiyle kastedilen İl Kurullarının “yerel işleri” idare etmesidir. Bu işler anayasa maddesinde “Evkaf, Medreseler, Eğitim, sağlık, ekonomi, tarım, bayındırlık, sosyal yardım” işleri olarak belirtilmiştir. Üstelik il Kurulları bu işleri de kendi başlarına değil, “Hükümetin önerisi üzerine Büyük Millet Meclisi’nce çıkarılacak yasalar gereğince” yerine getirebileceklerdir. Ayrıca, İl Kurullarının, “Dış ve iç siyaset, dinsel, adli ve askeri işler, uluslar arası ekonomik ilişkiler ve birçok ili ilgilendiren işlerle” ilgilenmesi de yasaktır.
Görüldüğü gibi Sayın Koçak, Atatürk, “bir çeşit (tür) özerklik” ifadesiyle, 1921 Anayasası’ndaki “güçlü yerel yönetimleri” kastetmiştir. Maddenin hiçbir yerinde “yarı bağımsızlık” veya “siyasal ayrılık” anlamına gelen bir “özerklik”ten söz edilmemiştir. Üstelik “bir çeşit özerklik” kapsamında kurulacak “güçlü yerel yönetimlerin” de Hükümet’e ve TBMM’ye bağlı olacağı belirtilmiştir.Siz dünyanın hiçbir yerinde böyle bir siyasal “özerklik” gördünüz mü?
3. Çok daha önemlisi, 1921 Anayasası’nın “illerin manevi kişiliğe ve özerkliğe sahip olduklarını” belirten bu 11. maddesi, 1924 Anayasası’nda yer almamıştır Sayın Koçak. Yani, Atatürk’le İzmit’te yapılan bu mülakattan yaklaşık bir yıl sonra, 24 Nisan 1924’te yürürlüğe giren 24 Anayasası’nın 91. Maddesiyle “illere tanınmış olan yerel özerklikler” kaldırılmıştır. Burada şu soruyu sormak gerekir? Atatürk eğer gerçekten de Kürtlere “özerklik” vermek isteseydi, 1921 Anayasası’nda “illere tanınmış olan yerel özerklikleri” 1924 anayasasına da koydurmaz mıydı? Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi Sayın Koçak, 1921 Anayasası geçici bir savaş anayasasıdır, oysa ki 1924 Anayasası Türk Devrimi’nin anayasasıdır. Ve Türk devriminin mimarı Mustafa Kemal ATATÜRK, 1924 Anayasası’nda değil “özerkliğe”, ” bir çeşit özerkliğe” bile yer vermemiştir.
Anlayacağınız sevgili okuyucularım; Cemil Koçak, hep yaptığı gibi yine tarihsel gerçekleri çarpıtmış, ben kendisinin “yalanını” gözler önüne serince de “yavuz hırsız” misali beni suçlama yolun gitmiştir. Ancak, sürekli Sinan Meydan’ın bir açığını arayan “büyük tarihçi” Cemil Koçak, yine baltayı taşa vurmuştur.
Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığıyla gözleri kör olan bu yandaş-yalaka takımıyla mücadelem sürecek.
Not: Eylül 2011′de çıkacak olan CUMHURİYET TARİHİ YALANLARI 2. KİTAP’ta Cemil Koçak ve diğer Cumhuriyet tarihi yalancılarının yalanlarına verdiğim belgeli cevapları bulabilirsiniz. Yalancının mumunu eninde sonunda mutlaka söndüreceğim.
Sinan MEYDAN / 24 Temmuz 2011, sinanmeydan.com.tr