‘Cengiz…
“Güçlü, yılmaz, gözü pek” anlamına geliyor. Tarihte büyük bir imparatorluk kurmuş olan Cengiz Han’dan mülhem Türk soylu halklar tarafından erkek çocuklara verilen bir isim.
Bu isim, 2 Eylül 1934’te İzmit’te doğan bir çocuğa verildi. Dört çocuklu ailenin üçüncüsü olan bu çocuğun abisinin adı Turgut, ablasının adı Mürüvet ve kardeşinin de Oğuz idi. Hakkı Bey ve Mebuse Hanım’ın evlatlarının isimleri böyle. 1930’lu yıllarda çocuklarına böyle isimler vermek ciddi bir tarih şuuruna sahip olmayı gerektiriyor. İstiklal Harbi’nden çıkan Türkiye’nin yeni ve milli kültür politikalarına yönelmesinin, Türk tarihinin derinliklerine inme çabasının toplumda karşılık bulmasıdır bu adlandırmalar.
Ailenin çocuklarına ad seçerken yansıttığı tarih şuuru İstiklâl Harbi’ne katkı vermenin haklı gururuyla da bütünleşiyor. Çünkü ailede bir İstiklâl Harbi gazisi var. Adı Akif Özgül. Bu kahramanın dayısı Hakkı Topel. Hakkı Topel’in üçüncü çocuğu ise milli davamız Kıbrıs için şehit düşen ilk havacımız, Yüzbaşı Cengiz Topel.
1930’lu yıllarda Marmara Bölgesi’ne göç eden Balıkesir, İzmit ve İstanbul’da yaşamını sürdüren; 1934’te Soyadı Kanunu’nun çıkmasıyla birbirinden habersiz Topel, Özgül ve Aydın soyadlarını alan bu ailenin kökleri Trabzon’a dayanır. Biraz daha derine indiğinizde Çaykara’ya ulaşırsınız. Oradan da Derindere (Asofoliza) Köyü’ne.
Uzun lafın kısası adı Kıbrıs davasıyla özdeşleşen Cengiz Topel, Çaykaralı bir ailenin çocuğudur.
Yakın dönem Türk tarihinin en önemli konularından birisi şüphesiz ki, Kıbrıs Meselesidir. Akdeniz’in en doğusunda bulunan bu stratejik adayı bir yıla yakın kuşatmanın sonucunda 1571’de fethettik. 1878’de ise dönemin askerî ve siyasî şartları gereği geçici olmak kaydıyla İngiltere’ye bıraktık. 1878’den 1923’e kadar geçen zaman içerisinde ada fiilen ve hukuken elimizden çıktı.
Bu ada üzerinde Türk inisiyatifinin tekrar başlaması 1950’lerin ikinci yarısında olmuştur. İngilizlerin adadan çekilme kararı almasından sonra Kıbrıs Rumları adayı “Enosis” diyerek Yunanistan’a bağlamaya uğraşırken; Türkler “Kıbrıs Türk’tür” diye haykırarak hür dünyanın vicdanına dokunmaya çalıştı.
Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun büyük gayretleriyle, yürütülen diplomatik mücadeleler sonucunda Türkiye, İngiltere ve Yunanistan arasında Şubat 1959’da imzalanan Zürih ve Londra Antlaşmalarıyla mutabakat sağlandı. Bu üç devletin garantörlüğünde ve ortaklık esasına dayalı olarak 16 Ağustos 1960’da Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edildi.
Cumhurbaşkanlığını Makarios ve yardımcılığını da Dr. Fazıl Küçük’ün yaptığı bu devlet, göreceli olarak 1963 yılına kadar uyumlu çalıştı. Bu tarihten itibaren Rumların Türkleri adadan atmak ya da azınlık statüsüne indirme çabaları çerçevesinde yürüttükleri tedhiş stratejisi, ortaklık Cumhuriyetini temellerinden sarstı. Türkiye, garantörlük hakkından yararlanarak Kıbrıs Türklerine yönelik tedhiş hareketlerini durdurmaya çalıştı. Bu süreç, 20 Temmuz 1974 “Barış Harekatı”na kadar böyle sürdü.
1974 sonrasını ise diplomatik zeminlerde halen izlemekteyiz.
1954’den 1974’e kadar geçen sürede Kıbrıs davasında Türk toplumunun hafızasına kazınan siyasî ve askerî kişiliklerden ilk akla gelenleri: Fatin Rüştü Zorlu, Dr. Fazıl Küçük, Şehit Yüzbaşı Cengiz Topel, Orgeneral Cevdet Sunay, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan, Rauf Denktaş, Turan Güneş, Orgeneral Semih Sancar ve Şehit Albay İbrahim Karaoğlanoğlu’dur.
Bunlar içerisinde Kıbrıs Türklerinin yaşaması ve Türkiye’nin ulusal menfaatlerinin korunması için emir veren ve almış olduğu emri gözünü kırpmadan yerine getiren iki Çaykaralı vardır. Biri, yani emir vermiş olanı, 1960-1966 yılları arasında Genelkurmay Başkanlığı yapmış olan Orgeneral Cevdet Sunay, diğeri ise almış olduğu emri yerine getirmek üzere Eskişehir’den Kıbrıs’a havalanan uçak filosunun komutanı Yüzbaşı Cengiz Topel’dir.
Yani emri veren de, onu yerine getiren de Çaykaralıdır.
Cengiz Topel, 8 Ağustos 1964’te Türk Hava Kuvvetleri’nin Kıbrıs’a gerçekleştirdiği uyarı uçuşu sırasında uçağı Rum uçaksavarları tarafından vurulunca paraşütle atladı ve esir düştü. Rumlar tarafından hastanede tedavi edilirken öldüğü belirtilen Topel’in naaşı 12 Ağustos’ta Birleşmiş Milletler temsilcilerinin nezaretinde Türk tarafına teslim edildi. Yapılan incelemeler sonucunda Cengiz Topel’in vücudunda işkence izlerine rastlanıldı. Uluslararası Savaş Hukuku’nun esirleri kapsayan maddelerine aykırı olarak yapılan bu işkenceler ve bunlara bağlı olarak gerçekleşen ölüm hadisesi Türk kamuoyunda büyük bir infiale sebep oldu. Cengiz Topel’in naaşı önce helikopterle Adana’ya, oradan Ankara’ya ve İstanbul’a götürüldü. Üç ilde de törenler yapıldıktan sonra 14 Ağustos’ta Edirnekapı Hava Şehitliği’nde toprağa verildi.
Cengiz Topel’in Rumlar tarafından işkenceyle öldürülmesi Türkiye’de büyük bir tepkiye yol açtı. Yapılan törenlere çok büyük katılım gerçekleşti.
Bu süreçte Kıbrıs’taki ilk hava şehidimize yönelik olarak Türk toplumunda büyük bir sevgi ve bağlılık oluştu. Türk Milletinin büyük vefası bir kez daha tecelli etti. 1964 sonrasında, doğan erkek çocukların önemli bir kısmına ona izafeten Cengiz adı verildi. Yine ona olan saygının bir karşılığı olarak, manevi hatırasını yaşatmak üzere Türkiye’de ve Kıbrıs’ta pek çok okul, hastane, park, mahalle, cadde, sokak ve havaalanına adı verildi.
Cengiz Topel, adı bu şekilde yaşatılan Türk kahramanları arasında ön saflarda yer almaktadır. Yapılan bir araştırmada yurdun dört bir tarafında adının tam 607 tabelada yaşatıldığı tespit edilmiştir.
Bu yazımızda büyüklerimizin hatırladığı, ancak yeni nesillerin özellikleriyle bilmediği, adını tabelalarda gördükleri halde hemşerileri olduğunu fark etmedikleri bu Çaykaralı kahramanı ölümünün 55. yılında dikkatlere sunmak istedik.
Adının Trabzon’da yaşatıldığını biliyorum. Ancak Çaykara’da olup olmadığından emin değilim. Eğer yoksa hep birlikte sorumluluk alalım. Gelin, hemşeriliğimize yakışır şekilde, köyüne yakın bir yer olan Uzungöl’de Türkçe, Arapça ve İngilizce dillerinde hayat hikâyesinin yer aldığı bir abideyi dikelim.
Rumların ve Yunanistan’ın 19 Mayıs 1919’un 100. yılında asılsız “Pontus Soykırımı” iddialarına dayalı olarak hazırlanmakta olduğu propaganda kampanyasına, Enosis’e karşı canını ortaya koyan bu kahramanımıza bir kez daha sahip çıkarak en anlamlı cevabı verelim.
Ne dersiniz? Ruhu şad, mekânı cennet olsun…’