
“İngiliz sömürgesiydik”
Denktaş, Annan Referandumu öncesi, 9 Nisan 2004’te Ceviz Kabuğu’nda yaptığı açıklamalarda şunları söylemişti: “Biz Kıbrıs’ta İngiliz sömürgesiydik. Yaşa Kral’ım diye İngiliz marşları söylüyorduk. Öğretmen, ’İçinizden Kral’ım yerine Kemal’im deyin’diyordu. Öğretmenlerin Bayraklaşması budur işte” “Annan Planına ’Hayır’ demem, reaksiyon değil görevdir. KKTC devletini koruma yemini içmiş biriyim. Dolayısıyla devleti yok sayan bir anlaşmaya hayır demem reaksiyon değil görevdir. Taslak anayasada Mustafa Kemal’i çıkarıyorlar. Atatürkçülüğü öğrenmeyelim istiyorlar...” “İngiliz, ABD ve AB’nin çıkarları için uyumsuzluğun referandumunu yaptırıyorlar. Annan Planı ile uyumsuzluğu referanduma sunmuşlar. Uyum yok. Her iki tarafta uyumsuz. Eğer buna göre uyum sağlanırsa asıl kavgaya o zaman başlayacağız. Kavgayı uyum sağlandıktan sonra yapacağız. Çetin bir kavga çıkacak. Özellikle mal mülk konusu, rehabilitasyondaki uyumsuzluklar aksaklıklar, ekonomide özellikle... İnşaat sektörü duracak bir kere... Bankalardan ipotek aldılar inşaat firmaları. Bankalar paralarını alamayacak. Böyle büyük bir ekonomik kaos çıkacak. Çünkü zemin hazırlanmadı. Gerçeklere bakılmadı. Amerika’nın İngiliz’in AB’nin çıkarı için bir paket yaptılar. Bizi görüşür gibi kıldılar. Kendi çıkarlarına göre bir plan yaptılar... Olaylar çıkacak, onun için asker getirdik diye açık açık söylediler. Olaysız bir memleketi olaylı hale getirmeye çalışıyorlar.”
“Tek adam rolü oynamıyorum”
“Tek adam rolü oynamadım. Bir hükümetle ve parlamento ile hareket ettim. Takip ettiğim siyaset meclisin, Türkiye’nin siyaseti idi. Türkiye de Denktaş’a da soralım dediği için uzlaşmaz adam unvanı aldım. Bu unvanı da kendi çıkarlarına kullandılar. Ama bu unvan uzlaşmacı olacak diye uzlaşacak değilim. Uzlaşacak bir şey yok. Ben evet desem ve korktuğum başlarına gelse ben suçlu olacağım. Ama şimdi rahatlıkla söylüyorum. Ben uyarıyorum, ikaz ediyorum. Ben kendimi halkın güvenerek görüşmeci cumhurbaşkanı tayin ettiği kişi olarak görüyorum. Üzerime düşeni yapıyorum. Türkiye’nin önünde engel olmak istemeyiz ama Türkiye’nin tanıdığı bir devletin insanlarıyız. Türkiye’den de bu korunmanın yapılmasını istiyoruz. Eğer Türkiye’nin fikirleri değişmişse bunları açıkça söylemek gerek.”
Yeniçağ, 23 Ocak 2012
İnanç ve bilim ilişkisi
Hulki Cevizoğlu’nun hazırlayıp sunduğu Ceviz Kabuğu’nun 2. bölümünde ise Holistik Evren, kuantum fiziği ve küresel sorunlar konusuna devam edildi. Karadeniz (KRT) televizyonunda canlı olarak yayınlanan Ceviz Kabuğu’nun konukları, İşadamı-Yazar Yaşar Özkan ve Başkent Üniversitesi Öğretim Görevlisi, Nanoteknoloji Uzmanı Pınar Cönger’di.
“Tanrı’ya Giden Yolda Karşılaştıklarım” kitabının yazarı, işadamı Yaşar Özkan, dünyanın geleceği için bilim ve dinin birlikte hareket etmesi gerektiğini söyledi. Bilimin maneviyatı bir kenara bırakarak sadece maddeyi araştırmasını eleştiren Yaşar Özkan, “Dünyada bugün yaşanan kaosun nedeni bilimin sadece maddeye yoğunlaşan araştırmalar yapmasıdır” dedi.
“Dünyadaki kaos bilim ve inançla biter”
“Bilimle inancın el ele kol kola olma zamanı geldi. Çünkü dünya kötüye gidiyor” diyen Yaşar Özkan, bilimin tamamen maddeye yoğunlaşmasının sürekli maddeyi araştırıp geliştirmesinin insanları mutlu etmediğini aksine bugünkü kaosu ortaya çıkardığım ifade etti. Özkan, “Bilim artık insanlığın faydasından çok zararına kullanılıyor. Askeri amaçla kullanılıyor mu diye bakıyorlar önce yeni teknolojilere. Çoğunluğunu bu amaçla kullanıyorlar. Kalanını halka sunuyorlar” dedi. Yaşar Özkan, bilim ve din ile ilgili bu düşüncelere, Türkiye’den Libya’ya iş için yaptığı bir seyahat sırasında geçirdiği trafik kazasının ardından sahip olduğunu belirtti. Özkan, seyahat sırasında pek çok sıkıntı ve engelle karşılaşınca içinden “Allah’ın bir trafik kazası eksik, onu da ver tam olsun bugün” diye geçiren Özkan, bu sırada 120 km hızla bir kamyona arkadan çarptıklarını anlattı ve şöyle devam etti: “Geçirdiğim bu trafik kazası bir tesadüf olamaz. Bu bir soyut program sonrası başıma geldi ‘ben bunu araştıracağım’ dedim. Kuran-ı Kerim’i okurken Âli İmran suresinin 7. ayeti beni çok etkiledi. Kuran’ın bazı ayetleri muhkem (açık, net) bazıları muteşabihtir (farklı manalara gelebilir) diyor orada. Sonra bu müteşabih ayetleri anlamak için bilimle uğraşmak gerektiğini düşündüm. Ve böyle bir ihtiyaç duydum. Antik dönemi okuduğumuzda bilim ve inancın el ele yürüdüğünü görüyoruz ama bugün bilim dinden ayrı. Bu sefer ben kuantum fiziğine, astronomiye yöneldim. Yaradılışla ilgili ayetleri anlamak için biyoloji okumam gerekli.”
Yaşar Özkan’ın başından geçen bu olayı anlatması üzerine Hulki Cevizoğlu da yaşadığı benzer bir olayı aktardı: “Rahmetli Özal’ı takip ettiğimiz dönemdi. Station bir otomobille onun son model otomobiline yetişmeye çalışıyoruz. 120 km hızla giderken karşıdan gelen TIR’a çarpmamak için şarampole uçtuk. Otomobilin 6 defa takla attığını saydım içeride. Tavanı yere çarpıyor... Kazadan önce araçta ben kulaklıkla müzik dinliyordum. O sırada araçtaki diğer iki gazeteci arkadaş ne konuşuyordu biliyor musunuz? Tanrı var mıdır yok mudur? Bunu tartışıyorlardı. ‘Burada böyle şeyler konuşmayın’ dedim. Sonra kaza oldu.”
“Bu dünya hayal dünyası, gerçeği Büyük Patlama’da”
Yaşar Özkan, “Yaşadığımız evren bir hologram. Hologramın aslının nerede olduğunun yanıtı ise Big Bang’ta. Big Bang’ı çözmeden gerçeği bilemeyiz” dedi. Hologramın dört konu ile ilgili olduğunu ifade eden Özkan bunları, maddenin görüntülenmesi, evrenin holografik yapısı, beynin holografik yapısı ve son olarak beyin ve evrenin holografik ilişkisi olarak sıraladı. İnsanın evrendeki bütünlüğün, Tanrı’nın bir tezahürü olduğunu belirten Yaşar Özkan şunları söyledi: “Hologram 1960’da lazerin keşfi ile ortaya çıktı. Lazerin bir özelliği aynı dalga boyunda gittiği için dağılmadan uzak mesafelere giden bir ışık. Güneş ışığı dağılıyor. Hologram sonsuz sayıdaki birin tek birin içindeki tezahürü olduğunu ortaya koyar. Sonsuz sayıda bilgiyi burada tutabiliriz. Hologram sisteminden hiçbir şey kaybolmaz. Evren hologram mı? Evren de hologram... Hologramın aslı nerede? Aslı Big Bang’ta. Onu bulmadan açıklayamıyoruz?”
“Nanoteknoloji dünyanın çehresini değiştirecek!”
Türkiye’de araştırma faaliyetlerine merak olmadığını söyleyen Yaşar Özkan, nanoteknolojinin dünyanın çehresini değiştirecek bir buluş olduğuna dikkat çekerek, “Şu anda Türkiye’de nano malzeme üretilmiyor, ithal edip katkı olarak kullanılıyor. Bölgemizde nanoteknolojiye en az para ayıran ülkeyiz. Ar-Ge’ye para ayrılmıyor. Nanoteknoloji üretimleri çok pahalı. Nanoteknoloji insanı yaratıcılığa zorluyor. Nano dünyanın çehresini değiştirecek. Arabada camlar su tutmayan yüzeyle olsa mesela kazalar olmaz. Gökdelenler camları nano teknoloji ile yapılsa onları temizlemek için o kadar zaman ve emek harcanmaz” dedi.
Nanoteknoloji Uzmanı Pınar Cönger de Türkiye’de bu alandaki çalışmaların ve çalışmalara verilen desteğin azlığından yakındı. Nanoteknoloji çalışmalarına hem devletin hem özel sektörün destek vermesi gerektiğini ifade eden Cönger, şöyle devam etti: “1959’da fizikçi Feyman’dan bu yana bilinen bir konu nanoteknoloji. Nano, metrenin milyarda birini ifade eden bir ölçü. Maddeye, metrenin milyarda biri küçülterek baktığınızda optik özellikleri değişiyor. Nilüfer çiçeğinin yaprakları su tutmuyor mesela. Neden diye düşünülüp, buna nano boyutlarda bakıldığında çukurlar olduğu ortaya çıkıyor. Bu çukurlar yaprakların su tutmasını engelliyor. Buradan da farklı teknolojilere gidiliyor. Dünya literatürüne bakıldığı zaman çok iyi yayınlar, çalışmalar yapan hocalar var. Devletin sadece kaynak aktarması gerekiyor. Başka hiçbir şey yapmasına gerek yok. Devlet desteği kadar özel sektör desteğinin de artması gerekiyor. Yurtdışındaki desteklerle boy bile ölçüşemeyiz bu anlamda.”
“Ruh boşluktaki Tanrı enerjisidir”
Yaşar Özkan kuantum fiziği göre de ruhun var olduğunu ve ruhun yerinin de evrendeki boşluk olduğunu iddia etti. “Ruh, evren boşluğundaki enerjidir. Bedene hareket verir ve işi bitince yeniden boşluğa döner diyen Özkan şöyle devam etti: “Ruh farklı dönemlerde farklı şekillerde algılanmış. Antik döneme gidildiğinde evrenin kendisinin ruh olduğu canlılarında o ruhtan oluştuğu söylenmiş. Aristo madde demiş. Platon madde değil, maddenin ötesinde var olan ama açıklanamayan bir şey demiş. Bu da ruhu inkar etmiş ama çelişkiye düşmüş, reenkarnasyon var demiş. Kuran’da da İsrâ suresi 85. Ayet. ‘Ruh Rabbin emrindedir. Ve size ilminden ancak az bir şey verilmiştir’ diyor. Kuantum fiziğine göre ruh vardır ve yeri boşluktur. Ruhu kavramak için önce boşluğu bilmek gerekir. Evrenin yüzde 99’u boşluk, yüzde biri galaksiler yani madde. Atomun içindeki boşluk yüzde 99.9... Genişleyen evren bir yerde buna doğru gidiyor. Makro ve mikro evren giderek birbirine denkleşmeye doğru ilerliyor. Ruh hastalığı deniyor ama beynin içyapısıyla ilgili. Ruhla ilgili olduğunu sanmıyorum. Halk tarafından Ruh hastalığı denir.
Yeniçağ, 23.01.2012