CFR: ABD, Türkiye İle İlişkilerini Düzeltmeli
Merkezi New Yorkta bulunan Dış İlişkiler Konseyi raporunda, Batı ile İslam dünyası arasında son zamanlarda giderek artan kopukluğun, Amerikan dış politikasının karşı karşıya kaldığı en önemli sorunlardan biri olduğu ifade edilerek, Bunun sonucunda, ABD ile Batı kökenli ve demokratikleşen bir Müslüman ülke olarak Türkiye arasındaki ilişkiler, stratejik olarak her zamankinden daha fazla ehemmiyet kazanmıştır denildi.
Fransız Haber Ajansı AFP
ABD, Washington: ABDnin ünlü düşünce kuruluşu Dış İlişkiler Konseyi (CFR), ABDnin Türkiye ile olan ilişkilerini düzeltmek için çalışması ve Türkiye ile ilişkilerini yeniden tarif etmesi gerektiğini bildirdi.
Merkezi New Yorkta bulunan konseyin raporunda, Batı ile İslam dünyası arasında son zamanlarda giderek artan kopukluğun, Amerikan dış politikasının karşı karşıya kaldığı en önemli sorunlardan biri olduğu ifade edilerek, Bunun sonucunda, ABD ile Batı kökenli ve demokratikleşen bir Müslüman ülke olarak Türkiye arasındaki ilişkiler, stratejik olarak her zamankinden daha fazla ehemmiyet kazanmıştır denildi. CFR adına raporu kaleme alanlardan Steven Cook, 2003 senesindeki Irak savaşından sonra iki ülke arasında ilişkilerin hassas bir hal aldığını, fakat bu ülkelerin biraraya gelerek ilişkilerde yeni bir safha başlatmaları gerektiğini ifade etti.
CFR raporunda, Irakın yanı sıra ABD ve Türkiye arasında dış politikada İran, İsrail ve Suriye konularında da yaklaşım farklılıkları olduğu belirtildi. Raporda, bu görüş farklılıklarının Türkiyede Amerikan karşıtlığını büyük ölçüde arttırdığı kaydedildi. CFR, terör örgütü PKK konusunda da iki ülke arasındaki ilişkilerde sıkıntı yaşandığını bildirdi. Steven Cook, ABD yönetiminin bu politika farklılıklarını ortadan kaldıracak ve gelecekte daha geniş bir alanda işbirliği yapılmasını sağlayacak diplomatik bir adım atması gerektiğini söyledi. Cook, Türkiyenin batı dünyasından uzaklaşmamasının da önemine değindi. AB üyeliğinin gerçekleşmemesi halinde, Türkiyenin radikal bir Müslüman ülke haline geleceği gibi bir endişeleri olmadığını ifade eden Cook, Fakat böyle bir durumda, Türkiye, Rusya ve Çin gibi ortaklar arayabilir. Amerikan perspektifi bakımından Türkiyeyi Batıda tutmak önemlidir dedi. (AFP- 21 Haziran 2006)
ABD, Mesajını Dünyaya Vermekte Zorlanıyor
Condoleezza Riceın ABD Dışişleri Bakanı olmasından beri geçen 18 ay içinde; ABDnin dünyaya mesajını izah etmekte zorlandığı, demokrasiyi savunma ve teröre karşı savaş konusunda çelişkileri bulunduğu belirtildi. Dünya kamuoyu araştırmaları yapan Pew Research Centerin yıllık raporunda; Irak Savaşı ve Amerikan askerlerinin Iraktaki varlığı konusunda ABDnin Müslüman ülkeler, Avrupa ve Japonyadaki imajı ele alındı.
Rapora göre, geçen hafta meydana gelen bazı olaylar George W. Bush yönetimi özellikle Arap dünyasında toplumların hassas değerlerini incitmeme konusunda ciddi zorluklar içinde bulunuyor. ABD yönetimini zor duruma düşüren olaylardan birinin, bu hafta başlarında bir üst seviye yetkilinin Guantanamo üssünde 3 Müslüman tutuklunun intihar etti iddiasının olduğu bildirildi. İntihar iddiasının ABDnin yurt dışındaki imajını geliştirmekten ve kamu diplomasisinden sorumlu ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Colleen Graffy tarafından belirtilmesi dikkat çekiyor. Bu iddianın bir en üst seviye Savunma Bakanlığı yetkilisi tarafından sahiplenmemesi de ayrı bir çelişki. Bushun kendisinin yargılanmaksızın insanların tutuklu bulunduğu Guantanamo hapishanesinin ABDnin müttefiklerine yanlış sinyaller göndermekte olduğuna dikkat çektiğinin belirtildiği raporda, Bushun şu sözlerine yer verildi: Guantanamonun bazı dostlarımıza bir sinyal gönderdiğine şüphe yok. ABD, diğer ülkelerin uymasını istediği değerleri kendisi üstün tutmuyor şeklinde bir sinyal olabilir.
Bush, geçen Salı günü Iraka sürpriz bir ziyaret yapması da yönetimin en yakın müttefiklerinin dahi hassasiyetlerini dikkate almamanın bir diğer örneği. Washington sık sık Irakın bir egemen ülke olduğunu belirtiyor. Fakat Bushun ziyareti gizli bir şekilde organize edildi. Hatta Irakın Başbakanı Nuri el Malikinin Bushun ziyaretinden Bush ile el sıkışmasından sadece bir kaç dakika önce haberi oldu. Bu olaylar, ABDnin imajını dışarıda geliştirmeye çalıştığı bir dönemde geçen hafta meydana geldi. Resmi rakamlara göre ABD yönetimi kamu diplomasisi için yılda bir milyar dolar harcıyor. Gelecek yılki bütçede bunun 1.4 milyar dolara çıkması bekleniyor. (AFP Ajansı - 18 Haziran 2006)
ABD ve Türkiye, Kürdistan Burcunda
Birçok insan, Amerikan politikasının bir veri oluşturduğuna inanıyor. Siyasette hiçbir şeyin veri oluşturmadığını pek az kişi anlıyor. Tam aksine, veriler devamlı olarak değişiyor. Çünkü politika, her gün verilen ve sonsuzluğa kadar süren bir mücadele. Bilindiği gibi de, mücadele sahasında hiçbir plan varlığını sürdüremez.
ABD Dışişleri Bakanlığının, on yıllardan beri Türkiye ile yakınlaşma yönünde sabit bir politika uyguladığını, Türkiyeyi sabit bir müttefik ve İslam aşırıcılığına karşı bir siper saydığını herkes biliyor. ABDnin Irakı işgali, bu veriyi değiştirdi. O döneme kadar Amerikanın istikrarlı müttefiklerinden bazılarının, bunların arasına Türkiye de dahil, tamamıyla istikrarsız oldukları ortaya çıktı. Böylece, Beyaz Saray ile ABD Savunma Bakanlığı, veri oluşturan Türkiyeye yönelik politikalarını değiştirmek ve Irakın işgalini tamamlamak için başka strateji çizmek zorunda kaldı. Ancak, Irakın işgalinden sonra istikrarsız müttefikler değişmedi ve Amerikalılar için cephe kapanmadı. Tam aksine, ABD Dışişleri Bakanlığının birleşik bir Irak politikası, Sünnilere, iktidardaki Şiiler ve yarı bağımsız Kürtlere karşı gayriresmi bir iç savaş açma fırsatı verdi. Irak, bugün herkes için bir soruna dönüşmekte. Çünkü, birbiriyle savaşan hizipler Irakın birleşik kalmasını istemiyor, komşusu olan ülkeler (Ürdün, Suriye, İran, Türkiye) ise, parçalanmasını istemiyorlar.
Irak ile ne olacak sorusuna cevap vermek kolay değil. Çünkü, belirtilere göre, ABD Savunma Bakanlığının politikası, askerlerin ayaklanmaya karşı başarıyla karşı çıkabilmeleri için ülkenin parçalanmasıyla Sünnilerin izole edilmelerine yöneliyor. Ancak, ABD Dışişleri Bakanlığı buna karşı çıkıyor, Beyaz Saray da ikisi arasında denge kuruyor. Amerikalıların tamamıyla güvenebileceği tek müttefik Kürtlerdir. Kürtler, birleşik bir Iraka pek ilgi göstermiyorlar. Tam aksine, Amerikalıların desteği sayesinde Irak Kürdistanını organize etmeyi başardıklarını görüyorlar, yarın ise belki de bağımsız bir Kürt devleti kurmayı başarabileceklerini düşünüyorlar.
Irakta yarı bağımsız bir Kürdistanın varlığı, büyük Kürt nüfuslu üç komşu ülkeyi; Suriye İran ve Türkiyeyi sabote ediyor. Amerikalılar ile yakın ilişkileri olan bağımsız bir Kürt devletinin kuruluşuna ulaşılırsa, bu sabotaj daha da gelişecek. Çünkü, bugünkü Irak Kürdistanına yakın bölgeler yoğun Kürt nüfuslu bölgelerdir. Suriyede yaklaşık 1,5 milyon, İranda yaklaşık 7 milyon, Türkiyede ise yaklaşık 16 milyon Kürt yaşıyor, Türkiye, zaten Kürt baskısını hissetmeye başlamış bulunuyor. Özellikle, en yoğun Kürt nüfusa sahip ve silahlı çatışmada bulunan Türkiye, bu baskıyı hissediyor. Irak Kürdistanının istikrara kavuşması ve kalkınması, Amerikaya, dost bir ülkenin bölgedeki etkisini sabitleştirmek için dayanak oluşturmasını sağlayacak. Ancak, bu gelişme, geleneksel fakat istikrarsız bir müttefikin; Türkiyenin düzenini sarsıyor.
Veriler
Amerikalılar, yukarıda sözü geçen bulmacayı çözmek için ne yapabilirler? Uygulamada pek az şeyler yapabilirler, çünkü Iraktaki Sünniler ve Şiiler müdahale marjları bırakmıyorlar. Amerikan politikasının bölgedeki verilerinin, orta-uzun vadede pek de veri oluşturmadıkları bellidir. Türkiyenin Batılılaşması yönünde ciddi çabalar ilk kez sarf edilmiyor. 19. yüzyılda da bu yönde (Tanzimat) çaba sarf edildi.
O dönemde hedef, Rusyanın Akdenize çıkışının engellenmesi amacıyla hasta Osmanlı İmparatorluğunun hayatta kalmasıydı. Ancak, söz konusu reformlar, Türkiyenin Batılılaşmasına yardımcı olacağına, Balkan halklarının milliyetçiliğini, Türklerin ise karşı milliyetçiliğini ve İslamcılığını (Yeni Osmanlılar, İslamcılar) uyandırdı. Birbirine karşıt olan üç siyasi eğilim (liberaller, milliyetçiler, İslamcılar) arasındaki çatışma, Osmanlı İmparatorluğunun düzeninin sarsılmasına ivme kazandırdı ve 1. Dünya Savaşından sonra dağılmasına yol açtı.
Bugün yine, Türkiyenin dışarıdan ve yukarıdan Batılılaşması teşebbüsünde bulunuluyor. Buna araç ise, Türkiyenin ABye üyeliği. Türkiyenin AB üyesi olmasıyla, İngilizler, Fransa-Almanya ekseninin egemenliğine karşı çıkmayı, Amerikalılar ise, aşırıcıların ve Rusların yararlanabileceği bir jeopolitik boşluğun ve bir krizin meydana gelmesinden kaçınmayı amaçlıyorlar.
Bu girişimin, iyi niyetlere rağmen, başarılı olması çok belirsiz görünüyor. Çünkü, şu anda ülkede milliyetçi bir çatışma (Türkler Kürtlere karşı) ve büyük bir sosyal karışıklık (Kemalistler İslamcılara karşı) gelişiyor. Her iki çatışma, zaman geçtikçe yoğunlaşıyor ve Türk dayanıklılığını sınavdan geçiriyor.
Türkiyenin Avrupa yörüngesinde kalması, şimdilik İslamcıların Kemalistlere hakim olmasına yardımcı olan bir strateji. İslamcılar, çoğunluk olarak yönetimi kesinlikle kazanmak için Avrupaya yakınlaşmayı amaçlıyorlar. İslamcılar, siyasi ortama kesinlikle hakim olduklarında, büyük bir olasılıkla, temsil ettikleri geleneksel İslam toplumunun varlığını sürdürmesini amaçlayacaklar. İslamcılara, görüşlerinin çerçevesini aşan hukuki ve siyasi reformlar yapmaları yönünde baskı uygulanırsa, ülkenin Avrupaya tam üye olmasını reddedecekler. Öte yandan, Kemalistler de çağdaşlaşma ve Batılılaşma yönünde baskı uyguluyorlar (laik devlet vb.), fakat demokratikleşme için hazır değiller, çünkü böylece yönetimi İslamcılara teslim edecekler.
Milliyettçi Mitoloji
Türkiyede, ithal şekilleri nedeniyle, çağdaşlaşma ve demokratikleşmenin birbirlerine zıt etkisi olduğu, ikisinin birden ise geleneksel sahne düzenini sarstığı, fakat bunun yerine başka, daha istikrarlı bir Avrupa sahnesinin kurulamadığı bellidir. İngiliz gazeteci James Pettiferin dediği gibi, Türkiye bugün siyasi açıdan eski Doğu Avrupanın otoriter ülkelerine benziyor, ekonomik açıdan ise, Koç ve Sabancı aileleri vasıtasıyla bir devlet kapitalizmi modeli uyguluyor (Türk Labirenti). Türkiyenin herhangi bir değişikliğe yönelimi, Sovyet tipi iktidarlarla olduğu gibi, dağılması tehlikesini de içeriyor. Fakat, durum değişmese dahi, Kürdistan, artık çok uluslu Türkiyenin kolay bozulur doğu sınırlarında bir yara. Bu nedenle Ankara, Irak Kürtlerinin uluslararası düzeyde tanınmasına yol açacak herhangi bir perspektifi görüşemiyor.
Çünkü, o zaman, sayıca çok daha fazla olan kendi Kürtleri için de Pandoranın kutusu açılacak. Tabii, bu tür bir gelişme karşısında, Türk elitlerinin, ülkelerinin sadece bir ulustan oluşmadığını, çok daha fazla ulustan oluştuğunu kabul etmeleri gerekecek. Bu da, Türk milliyetçi mitolojisinin tamamıyla çökmesine yol açacak. Türk elitleri, yukarıda sözü geçen çelişkilerin bir gün yoğunlaşacağını biliyorlar. Bu nedenle, bütün cepheleri açık tutuyorlar. Amaçları, Kürtlerle kayıplara uğrarlarsa, Batıda, Yunanistandan karşılık talep etmek.
Bazı müttefiklerimizin bizi anlaşmaya teşvik etmeleri, bir şeyler daha vermemiz anlamını taşıyor. Ancak, Türklerin bir şeyler almaları durumunda daha da ileriye gitmeyecekleri yönünde kimse bize garanti veremez. Zaten, şimdiye kadar geriye doğru adımlar atmamız, Türklerin yeni itilaf konuları yaratmasını engellemedi. İşte bu yüzden, Türkiyenin bütün konular için Laheye başvurmayı kabul etmesi mümkün değil. Ankaranın askeri-siyasi kurulu düzeni tarafından on yıllardan beri biçimlenmiş olan stratejik planlamalarının yarattığı sorunların, bir mahkemeye basit bir başvuruyla çözümleneceklerine sadece saf olanlar inanabilir... (Yunanistanda yayınlanan Apoyevmatini gazetesi-11.06.2006)
Kaynak:
- İm (Kod): Tümünü seç
http://www.dunyagundemi.com/ydg/index.php?option=com_content&task=view&id=363&Itemid=49