CHP : “Dur Bakalım N’olacak?”
Baykal CHP’de baştayken hep Baykal’a kızardık. Koltuğa yapışmış derdik. Koltuğunu bir bırakabilse CHP’nin önü açılacak, halkımıza AKP’den kurtuluş yolu gözükecek derdik...
Hiç unutmam, 2007 seçimleri öncesiydi. Almanya’da bir mağazada iki Türk bağıra çağıra yüksek sesle konuşuyordu. Beni Türk’e benzetmediklerinden veya görmediklerinden olacak, hiç utanmadan küfürlü konuştulardı. Biri diğerine diyordu ki: “Baykal olduğu müddetçe ben bu CHP ’ye oy vermem. Baykal iki g...lü. (iki cinsiyetli anlamında)
Sonra seçimlerde CHP oy alamadı, iktidarı yine bu AKP’ye göz göre göre verdik. Hepimiz bu seçimler son şansımız, bir kez daha gelirse AKP başa, Türkiye gidecek, Türkiye’ yi bitirecekler diyorduk...Son ana kadar da ümidimiz vardı. Halkımız bunlara yolu gösterecekti. Oyuna gelmeyecekti. Doğruyu görecekti.
Olmadı. CHP kaybetti. MHP ise seçimden sonra hem mecliste bölücü terörün temsilcisi partinin mensuplarının önünü açtı, ellerini sıktı, onları cesaretlendirdi; hem de AKP’nin ikinci adamını Cumhurbaşkanlığına taşıdı. Seçim meydanlarında attığı kemende güvenenleri, söylediği sözlere inananları üzdü. MHP bunların plânlarını bozacak derken bozmadı, yollarını tıkamadı, bilâkis Türk ülkücülüğünün temsilcisi bu partimizin meclisteki ılımlı tavırları, iktidara uyumlu davranışları bölücüleri, hainleri cesaretlendirdi...Kimseden korkuları, çekinmeleri kalmadı...
Ülkemizin en önemli bir seçiminde, son ümidimiz, yoksa Türkiye bitecek dediğimiz bir seçimde (2007)seçimi kaybeden, ümidimizi yerle bir eden CHP ise ne yaptı o günlerde hatırlarsınız: Baykal üç gün ortada görünmedi, sonra saklandığı delikten çıkıp: „Biz aslında kaybetmedik, oylarımız arttı!“ dedi.
İşte bu söz ve tavır benim ve benim gibilerin CHP’ nin o zamanki başkanı Baykal’ a kesin bir tavır almamıza sebep olmuştur. Bir de unutulmaz Siirt seçimleri vardı tabii. Siirt seçimine yani bir kanunsuzluğa ortak olması, önayak olması...AKP başkanına başbakanlık ve iktidar yolunu bu düzenle açması...
Artık TV ’lerde nasıl iktidar başı ve Cumhurbaşkanlığı makamındaki zatın konuşmalarına, tavırlarına dayanamaz olmuşsak, bu kişiye de aynı şekilde tahammül edemez, görüntüsüne, sesine, dediklerine katlanamaz olduk...
Ta...ki o mâlum kaset olayı devreye girene kadar.
Sizleri bilmem ama ben Baykal’ın TV ’de canlı yayına çıkıp CHP’nin liderliğini bıraktığını söylediği an nasıl sevindiğimi anlatamam!
İşte kurtuluşumuz göründü. CHP kurtuldu! Sıra Türkiye’ de demiştim...
Sonra bir kaç gün içinde Kılıçdaroğlu figürü devreye girdi. Kendi zayıf, sesi zayıf, görüntüsü zayıf bir figür...
Çoğumuz CHP şaha kalkacak, Kılıçdaroğlu oyunu bozdu, CHP kefeni yırttı diye sevindi.
Bir kısmımız ise, geçmişi unutup, yapılan yanlışları, bencillikleri, hataları unutup, Ah Baykal nerdesin, seni küresel güçler devirdi, sen dön geri gel, diye feryadı bastı...
Oysa Baykal sittin sene başta kalsa zaten iktidar olma hedefi olmayan bir başkan görüntüsü vermiyor muydu? En kritik bir seçimde(2007) seçimi kaybetmesini kendine dert etmeyen, kendisiyle hesaplaşmayan, kendine iktidar hedefi için yeni yollar, çalışma yolları çizemeyen, halka inmeyen, halka doğruları açıkça anlatmayan, hâlâ AB hedefinden söz edebilen Baykallı bir CHP...
Bizde geleneksel bir söz vardır, devlet büyükleri ve idareciler için söylenen...“Gelen gideni aratır!“
Maalesef öyle oldu! Baykal hiç olmazsa parti meclisini toplayınca esip kükrüyor, mangalda kül bırakmıyordu görünüşte...
Şimdi bölücülere karşı kısık mı kısık bir sesi olan başkanı var CHP’ nin. Seni iş başında görsünler misali, arada şöyle bir mırıldanıyor…İki dil bölünmeye götürürmüş…müş…
E...o zaman ikinci Cumhuriyetçiler ne arıyor partinde demezler mi adama? Evetçiler ne arıyor? Ne için evet dedilerdi bilinçli evetçiler? Anayasayı değiştirebilmek, bölücü hedeflere varabilmek için…Aldatılan garip halk değildiki bunlar, bilmeden evet desin veya korkutularak evet desin…
Bir de şöyle bir anlayış vardır bizde: Bir insan için ilk bakışta verdiğin karar yani ilk intiba çok önemlidir. Bu ilk bakışta verdiğin karar en doğru karardır. Seni yanıltmaz!
Kılıçdaroğlu için benim şöyle bir kanaatım vardı eskiden.
Yolsuzluk karşıtlığı tamam…Doğruluğu tamam…Ama bizim en önemli tehlikemiz bölücülük ve irtica. Kılıçdaroğlu bir kez olsun bunların karşısında bir tavır aldı mı? Halk oylamasında iktidar başıyla boş boş laf atıştırmaları dışında bir bölücülük tehditinden, irtica tehditinden söz eden lâfı oldu mu? Küresel tehditten, ülkemize yönelik AB tehditinden, ABD tehditinden söz etti mi?
Yine hiç unutmam Ruhat Mengi nin yönettiği bir tartışma programında, daha Baykal partinin başındayken, geçen yıl Taraf yazarı bir kadınla karşı karşıya gelmişti. Kadın açmış ağzını yummuş gözünü, devlete, millete karşı konuşmuş, bölücülerin sözcüsü gibi arsız, sınırsız lâflar etmişti.
Biz dinleyenler sinirden ve kadındaki bu cüretten saçlarımızı yolacak hâle gelmiştik…
Kamera arada bir Kılıçdaroğlu’ nun yüzünü gösteriyordu. Hiç bir ifade olmayan bir yüz! Boş boş anlamsız bakan iki göz. Öyle gözünü kırpmadan bakıyor yalnızca…
Bizler yine de şimdi sözünü keser bu kadının, şimdi, yeter bu ne, diye bağırır, şimdi ,,,ha şimdi…diye bekledikti…
Ruhat Mengi, kadın bütün diyeceklerini dedikten, yani PKK ’nın propagandasını yaptıktan sonra konuğu olan Kılıçdaroğlu’na sormuştu, bir cevap verecekmisiniz diye…
Yok cevap vermeyecekmiş…Bir yolsuzluk olayı varmış, onu diyecekmiş…
İşte o gün, tuh yazık ,Atatürk’ ün kurduğu ülkemizin bu en köklü partısıne, demiştim.
Yolsuzluğu sadece parada pulda arayan, ülkenin yapısını sallayan, ülkenin üstüne saldıran hainlere karşı susan CHP temsilcisi bu ufak tefek sessiz adamı kınamıştım o gün…
Ve o bakışları, bölücü sözlere karşı çıkamayan, çıkmayan, bu lafları yalayıp yutan o boş boş bakan bakışları da hiç unutmamıştım…
Genel başkan seçildikten sonra Kılıçdaroğlu’nu yere göğe siğdıramayanlara karşı içimden inşallah onlar haklıdırlar, CHP şahlanacak, küresel oyunu bozacak, ülkemiz kurtulacak. demiştim…
Şimdi tekrar ilk bakıştaki kararıma döndüm ne yazık ki…
O herkesin bildiği ünlü fıkranın son sahneleri oynanıyor ülkemizde…
Biz hâlâ bu kişilerden medet umuyoruz…Gözlerine bakıyoruz…Bir şeyler dediklerinde umutlanıyoruz…
İşte son gündemimiz. Yine bir skandal! Valilik askerin koşusuna izin vermemiş.
Devletinin kurucusu , vatanının kurtarıcısı, büyük önderi Atatürk’ünün Ankara’ya geliş gününü kutlayamayan bir ülke, bu günü kutlayamayan bir asker, bu günü seçilirlerse seneye kutlayacağını söyleyen bir muhalefet partisi CHP…Partinin Genel Sekreteri gayet ılımlı bir şekilde şöyle demiş:“ Yasaklarla giden bir sürecin işlediğine tanık olduk ve bunu üzüntüyle yaşadık...“
Yani sizin benim dediklerimizi demiş. Şikayet etmiş , cızırdamış biraz…
Gazete manşetinden aldım aşağıdaki bölümü:
“Bir gazetecinin, Başbakan’ın bütçe görüşmeleri sırasındaki konuşmasında “Kürtçülüğün de Türkçülüğün de karşısındayım” dediği ifade edilerek, değerlendirmesinin sorulması üzerine CHP Genel sekreteri şunları demiş:“CHP ‘nin programında ve her zamanki söylemlerinde devletin etnik kör olması gerektiğini ve vatandaşına sosyal demokrasinin temel ilkesi olan insan başlığında yaklaşması gerektiğini dün de söyledi, bugün de söyledi, bundan sonra da söyleyecek. Herkesin etnik kimliği şerefidir…”
Yani ne demiş: “Durmak yok, bölücülüğe devam…”
Devletimizin kimliği ne olacak? Atatürk’ün , “Türkiye Cumhuriyetini kuran halka Türk Milleti denir!” sözü ne olacak? Türk milletinin şerefi ne olacak? Nerede Türk Milleti? Türk Milleti kime denir? Var mı buna cevapları?
Fıkrayı bilirsiniz:
Adama seni karın aldatıyor demişler. Bir demişler, iki demişler adam aldırmazmış denilenlere...Sonunda baskılara dayanamamış. Yalandır karım beni aldatmaz ama bir takip edeyim bari, demiş.
Karısının ardına düşmüş kendini belli etmeden.
Kadın süslenip evden çıkmış. Adam: „Dur bakayım n’olacak?“
Kadın bir ötelden içeri girmiş. Adam: Dur bakalım n’olacak?
Kadın merdivenleri çıkmış. Adam:”Dur bakalım n’olacak?”
Kadın bir odanın kapısını çalmış. Adam:” Dur bakalım n’olacak?”
Kadını bir adam karşılamış, yatağa doğru gitmişler. „Adam dur bakalım n’olacak?”
İşte bizim durumumuz da tam bu noktada.
Dili olmayan bölücü kendine bir dil uydurdu. Altı çeşit lehçeden birini Kuzey Irak sınırında konuşulanı kendilerine uygun gördüler : „Dur bakalım ne olacak!“
24 saat devletin televizyonu bu dille yayına başladı: „Dur bakalım ne olacak?“
Altı ay sonra devletin radyosu bu dille yayına başlardı hem de 24 saat: „Dur bakalım ne olacak? »
Peşinden 28 dille 24 saat devlet radyolarından yayın : « Dur bakalım ne olacak ? »
Devlet radyo ve televizyonlarının kültürel yayınlarını kaldırma, Türk Müziği yayınlarını kısıtlama, arabeske ve yabancı müziğe dönme, yurtdışı radyo ve televizyon yayınları dünya haberleri şekline sokularak yurtdışı Türklerinin anavatanla bağını kesme : « Dur bakalım ne olacak ? »
Anayasayı değiştirme yani bölücülük için halkoylama : « Dur bakalım ne olacak ? »
Basın yayına baskı, sansür, yandaş basın yayın yaratma : « Dur bakalım ne olacak ? »
Tarımı, hayvancılığı bitirme, halkı fakirleştirme, borçlandırma, devletin sanayi kuruluşlarını, kurumlarını yok pahasına satma, kapattırma : « Dur bakalım ne olacak ? »
Silivri zindanını yaratma : « Dur bakalım ne olacak ? »
Askeri sindirme, terfileriyle, belgeleriyle, iç yönetimleriyle oynama : « Dur bakalım ne olacak ? »
Muhalif yazarları gazetelerinden attırma : « Dur bakalım ne olacak ? »
Mecliste Kürtçe konuşma : Dur bakalım ne olacak ?
Bir yasal partinin devletine karşı toplantı yapmasına ses çıkarmama, özerklik çalıştayı toplatma : « Dur bakalım ne olacak ? »
Diyarbakır’ da iki dill yaşam başlatma : « Dur bakalım ne olacak ? »
Sonra bu gün manşetlerde Kılıçdaroğlu nun bir sözü :
İki dillilik ülkeyi böler !
« Günaydın Kılıçdaroğlu ! Sabah şerifleriniz hay’rolsun ! » denmez mi şimdi ?
…
Yuh olsun böyle muhalefete ! Böyle liderlere ! Böyle suskun kalanlara ! Böyle aydınlara!
Daha neyi bekliyorsunuz ey millet?
Ey CHP? Ey MHP? Ey diğer ufak tefek ulusal partilerimiz? Ey yazarlarımız, çizerlerimiz?
Dur bakalım ne olacak da nereye kadar böyle bakıp bakıp duracaksınız? Olanı biteni tam gözünüzle görene kadar mı?
Diyelim ki gördünüz.” ABD Irak’tan çıkma numarasıyla sınırlarımıza girdi, karakollarını inşa etti, bölgeye yerleşti, bizi işgal etti. Bunlar hedeflerine ulaştı. Şehir devletlerine kadar indik, param parça olduk...Genetiği değiştirilmiş gıdalarla halkımız üreyemez duruma düştü. Kafaları işlemez oldu. Karaciğerleri iflas etti. Sularımız satıldı, susuz kaldık. Topraklarımız satıldı. Topraksız yersiz yurtsuz kaldık. Milli eğitimimiz kalmadı: Gençlerimizi, çocuklarımızı kaybettik.
Ermeniler Batı Ermenistan’ı gerçekleştirdiler. Yunan okulunu açtı. Vatikanını kurdu. Ekümenik oldu yani Patrik hazretleri.
Kanunları değiştirdiler. İş güvencemiz, sendikamız kalmadı. Memur-işçi sözleşmeli ve taşeron usulü çalışır oldu.
Karadeniz’deki emelleri gerçek oldu Rum’un, Ermeni’nin , ABD ’nin...
Bölücü maşalar işi azıttıkça azıttılar, Birleşmiş Milletleri yardıma çağırdılar...
Füzeler yerleşti bağrımızda. Bizim uçaklarımızı tehdit eder oldular.
Ordumuzu azalttılar, sınırlardan çektiler, seslerini kıstılar: Ordumuz kalmadı...“
...........
Bunlar olduktan sonra mı bir şeyler yapacaksınız?
Dur bakalım ne olacak! Nereye kadar ?
Bizi aldatmayı bırakın !
Durduğumuz yetmedi mi ? Hiç bir şey yapmadan beklememiz…
Bize doğruları konuşun!
Erdal Sarızeybek’in dediklerini anlatın!
Banu Avar’ın uyarılarını gözönüne alın!
Bir avuç kalan ruhu satılmamış yazarımızın, siyasetçilerimizin dediklerini deyin bize!
CHP tek muhalefet partisiymiş, Atatürk’ün kurduğu altı oklu halk partisiymiş, seçimlerden sonra başa geçip bütün bunları düzeltecekmiş gibi masallarla bizi kandırmayın!
Yok bu kadar da karamsarlık olmaz demeyin!
Olacak olduktan sonra CHP ne yapabilir?
MHP ne yapabilir?
Bizi artık oyalamayın! Halka doğruları anlatın! Halka ulaşın! Halkı aydınlatın!
Halkı laf kalabalığıyla, etnik kimlik şereftir, falan filândır… gibi laf ebeliğiyle oyalamayın!
Üstümüze kurulan küresel düzeni açıklamanın, sonra da tedbirini almanın zamanı gelmedi mi?
Doğruyu söyleyin doğruyu!
Feza Tiryaki, 27 Aralık 2010