"CHP, Tek Parti, İsmet Paşa Camileri Kapattı" Yalanına Cevap

Tarihçi - Yazar

"CHP, Tek Parti, İsmet Paşa Camileri Kapattı" Yalanına Cevap

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzt Kas 29, 2010 0:07

"CHP, Tek Parti, İsmet Paşa Camileri Kapattı" Yalanına Cevap

Tek Parti Camileri Kapattı Yalanının Kökleri

Türkiye’de “cumhuriyet düşmanı” kesimin “şehir efsanesi” haline gelmiş “yalanlarından” biri, CHP’nin tek parti olduğu dönemde camilerin, “depo”, “ahır”, “lokal”, “hatta” tuvalet yapıldığı yalanıdır. Öteden beri bu iğrenç yalana sarılmış olan “Atatürk ve cumhuriyet düşmanı” bu “din istismarcıları”, aslında “Atatürk camileri kapattı” demek isterken, buna cesaret edemedikleri için dolaylı yoldan “CHP, Tek Parti veya İsmet Paşa camileri kapattı” demişlerdir.

“CHP, Tek Parti, İsmet Paşa camileri kapattı” yalanına 1966 yılında bizzat İsmet Paşa, “Benim dönemimde camiler kapatılmamıştır” diye cevap vermiştir. Ama “cumhuriyet tarihi yalancıları”, yine bıkıp usanmadan bu yalanı sürdürmüşlerdir. Hatta “şeriatçılığıyla” ve “kışkırtıcılığıyla” ünlü “dinci yazar” Mehmet Şevket Eygi, 1966 yılında Yeni İstiklal Gazetesi'nde vatandaşlara bir çağrıda bulunarak, ‘’CHP döneminde yıkılan, satılan, kiraya verilen, depo ve müze yapılan camiler hakkında resim, yazı ve bilgi’’ göndermelerini istemiştir. Gelen yazı ve resimlerin bir kısmı Yeni İstiklal Gazetesi'nde yayınlanmıştır. Bu resimleri kimlerin nasıl çekip gönderdiği ise sır olarak kalmıştır. Mehmet Şevket Eygi, bu konuyu 2003 yılında "Yakın Tarihimizde Câmi Kıyımı" adıyla kitaplaştırmıştır. Kitabın başlığının altında ise "Kapatılan, satılan, yıkılan, kiraya verilen, depo yapılan, CHP ocağı, saz ve içki evi, spor kulübü lokali haline getirilen, müzeye dönüştürülen binlerce mâbedin hazin hikayesi" şeklinde bir ibare vardır. Yani, “CHP, Tek Parti döneminde camiler kapatıldı, depo ve hatta tuvalet yapıldı” iddiasını ileri sürenlerin “en büyük kanıtı”, şeriatçılığı tescilli bir “Atatürk ve cumhuriyet düşmanı” olan Mehmet Şevki Eygi’nin yazdıkları ve söyledikleridir.

Bu temelsiz iddia, son zamanlarda, cumhuriyeti ve değerlerini içselleştirememiş, bazı akademisyenlerce de dillendirilmeye başlanmıştır. Örneğin, Bugün gazetesinde yazan ve Habertürk tv’de “Tarihin Arka Odası Programı”nda konuşan Doç. Dr. Erhan Afyoncu, 9 Mayıs 2010’da Bugün gazetesinde yazdığı bir yazıda bu iddianın “doğru” olduğunu belirtmiştir.

AKP’nin Akıl Hocası Mehmet Şevket Eygi mi?

Son dönemde, “CHP camileri kapattı” iddiasını en çok istismar eden AKP’dir. Kurulduğu günden bugüne AKP yetkilileri, her fırsatta bu iddiayı gündeme taşımaktadır. “CHP, Tek Parti ve İsmet Paşa camileri kapattı, depo, ahır vs yaptı” diye “sızlanan” AKP’li yetkililerin din sömürüsüyle “oy peşinde” koştukları açık bir gerçektir. Örneğin, AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, son referandum konuşmalarında, “Biz bunların tarihini, cemaziyelevvellerini iyi biliriz. Bunların Anadolu topraklarında camileri nasıl ahır haline getirdiklerini iyi biliriz…” demiştir.

Son olarak da 24 Kasım 2010 tarihinde AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, ‘’Camiler konusunda sabıkası vardır, hem de az buz değil dosyalar dolusu sabıkası vardır. Tek parti döneminde bir yığın cami kapatılmıştır, bir yığını satılmıştır, bir yığını yıkılmıştır, kiraya verilmiştir, depo yapılmıştır, ahır yapılmıştır, kışla yapılmıştır, hapishane olarak kullanılmıştır, sazlı, sözlü, içkili eğlence mekanı haline getirilmiştir’’ demiştir.

“CHP, Tek Parti, İsmet Paşa camileri kapattı” iddiasını diline dolayan Başbakan ve Yardımcısı’nın, Mehmet Şevket Eygi’den fazlaca etkilendikleri anlaşılmaktadır.

Peki ama işin aslı nedir?

Cami Fetişizmi: “Amaç İbadet mi Yoksa Gösteriş mi?”

Öncelikle, İslam dinine göre “İnsana şah damarından bile yakın olan ALLAH her yerdedir.” Dolayısıyla ibadet etmek için ille de sınırları belirlenmiş ve dört duvarla çevrilmiş bir mekana ihtiyaç yoktur… İslama göre, “darül harp” olmayan ve temiz olan her yer bir ibadethanedir. Bu mantık gereği olsa gerek, Hz. Muhammed, İslamiyeti yaymaya başladığı ilk dönemlerde dört duvarla çevrilmiş bir ibadethane olmadan Müslümanları ibadete çağırmış ve ibadet ettirmiştir. Daha sonra da “görkemli olmayan” ibadethaneler diye tanımlanabilecek olan “Mescitler” inşa ettirmiştir. Hatta bunların inşaatında bizzat yer almıştır. İslamda “cami fetişizmi” Emeviler döneminde başlamıştır. Dini siyasete alet eden Emeviler, ibadetleri “şov aracı” haline getirirken büyük boyutlu ve çok sayıda cami yaparak, bir anlamda “dindarlık eşittir görkemli ve çok sayıda cami” formolüne sarılmışlardır. Emevilerden sonra devam eden bu gelenek bugüne kadar gelmiştir.

Cumhuriyetin Cami Politikası

1927 yılında tüm Türkiye’de, okulların iki katı, “14.425 okula karşılık, 28.705 cami” vardır.[1]

Bu nedenle, 17 Nisan 1927 tarihli 1011 Sayılı Bütçe Kanunu’nun 14.Maddesine göre, Türkiye’ye gerçekten ne kadar cami ve ne kadar din görevlisi gerektiğinin 31 Mayıs 1928 tarihine kadar belirlenmesi istenmiştir.[2] Bu konudaki nizamname, 5 Ocak 1928’de kabul edilmiştir.[3] Daha sonra bu nizamname biraz daha genişletilerek 25 Aralık 1932 tarihinde “Cami ve mescitlerin sınıflandırılması hakkındaki nizamname” adıyla yürürlüğe girmiştir. Bu çerçevede Türkiye genelinde “ihtiyaç fazlası” olduğuna karar verilen camiler belirlenmiştir.[4]

İhtiyaç fazlası camilerin belirlendiği 1928’de Türkiye’nin 14 milyon nüfuslu bir ülke olduğu dikkate alınacak olursa, 28.705 caminin ihtiyaca göre çok fazla olduğu kolayca anlaşılacaktır. Son dönemlerde girilen savaşlardaki aşırı can kaybından sonra Türkiye’de ihtiyaç fazlası camilerin olması çok doğaldır. Yeni kurulan cumhuriyet, her şeyi planladığı gibi Türkiye’nin ihtiyacına göre cami planlaması da yapmış ve ihtiyaç fazlası camileri belirleyerek tasnif etmiştir. Üstelik bu iş için neredeyse bir yıllık bir zaman ayrılmış, gayet titiz bir çalışma sonunda ihtiyaç fazlası camiler belirlenmiştir. Yanmış yakılmış, asırlarca ihmal edilmiş, yokluk ve yoksulluk içinde kıvranan, sıfırdan imar edilen ve kalkındırılmaya çalışılan, genç cumhuriyeti kuranlar; “aşırıya”, “lükse”, “gösterişe” değil, Türkiye’nin gerçek ihtiyaçlarına önem vermiştir. Bu çerçevede “ihtiyaç fazlası camiler” belirlendikten sonra “dönüştürülerek” başka amaçlar için de kullanılmıştır. En basit bir inşaatın bile belirli bir maddi kaynak demek olduğu düşünülecek olursa, adeta sıfırdan imar edilen yeni Türkiye için, tasnif dışı camileri “atıl durumda” bekletme lüksü yoktur; bu nedenle- tekrar ediyorum- tasnif dışı camiler dönüştürülerek farklı amaçlar için kullanılmıştır; ama asla, hiçbir cami, ahır, eğlence merkezi veya tuvalet yapılmamıştır. Bu konudaki örnekler, dünyanın her yerinde olabilecek marjinal örneklerdir.

Emevilerden beri devam eden “cami fetişizminin” etkisiyle olsa gerek, genç cumhuriyetin bu çok normal kararı, çok geçmeden “CHP camileri kapattı, depo yaptı, ahır yaptı” biçiminde bir “iğrenç” propagandaya dönüşmüştür. Cumhuriyeti kuran iradeyi “din düşmanı” göstermeye yönelik bu maksatlı propaganda, zaman içinde çok kişiyi etkilemiştir.

14.425 okula karşılık, 28.705 caminin olduğu bir ülkede, normal insanların, ihtiyaç fazlası camilerle değil, camilerin yarısından bile az sayıdaki okullarla ilgilenmesi gerekirken, Köy Enstitüleri’nin kapatılmasına tepki gösterilmesi gerekirken, biz de tam seri bir durum yaşanmıştır.

Atatürk’ün ve Genç Cumhuriyetin Camiye Verdiği Önem

Genç cumhuriyet, asla “cami düşmanlığı”, yapmamıştır. Tam tersine Atatürk döneminde genç cumhuriyet, gerektiğinde cami inşa ettirmiş, camilerin bakım ve tamirini yaptırmış, hatta kullanılmayan bazı kiliseleri camiye dönüştürmüştür.

Örneğin:

- 7 Aralık 1925 tarihli bir kanuna göre, Niğde’nin Pertek Köyü’ndeki bir kilisenin camiye çevrilmesine karar verilmiştir.

- 18 Mart 1933 tarihli bir kanuna göre de Edirne’deki Selimiye Camii’nin sıva tamirinin yapılması kararlaştırılmıştır.[5]

- Atatürk’ün çizdiği, “İdeal Cumhuriyet Köyü’nün” tam merkezinde bir de camiye yer verilmiştir. Atatürk, çizdiği projede 22 numarayla gösterdiği camiyi, köy hamamı ve etüv makinesinin hemen yanına yerleştirmiştir.[6]

- Atatürk, çıkan büyük bir kasırgada hasar gören Edirne Selimiye Camii’nin onarılması için ödenek göndermiştir.[7]

- Atatürk, 1930 yılında, Erzurum’un Mihalisck Köyü’ne cami yapımı için beş bin lira göndermiştir.[8]

- Atatürk, sadece Türkiye’deki değil yurt dışındaki camilerle de ilgilenmiştir. 1919’da başlanıp 1926’da tamamlanan Paris Camii’ne yardım yapanlar arasında Atatürk de vardır.
Paris Camii’nde büyük emekleri olan Bencheikh El Hocine Abbas “Mustafa Kemal Atatürk’ün de Paris Camii’nde izleri bulunduğunu” ifade etmiştir. Şeyh Hamza Ebubekir’in, Bencheikh El Hocine Abbas’a anlattıklarına göre: Mustafa Kemal Atatürk, Abdülhamid’in ölümünden sonra 1938 yılına kadar her yıl Paris Camii’ne “bizim de çorbada tuzumuz bulunsun” diye, birkaç bin frank para göndermiştir. Atatürk’ün ölümünden sonra bu yardım kesilmiştir.

Atatürk Edirne Selimiye Camii’nde

1923’te Balıkesir Paşa Camii’nde Cuma namazı kılan ve hutbe veren Atatürk, özellikle Kurtuluş Savaşı yıllarında Cuma namazlarını, Anadolu’nun değişik şehirlerindeki (Havza, Amasya, Ankara, Balıkesir gibi) değişik camilerde kılmıştır. Atatürk, cumhuriyetin ilanından sonra da yurt gezilerinde özellikle tarihi camileri ziyaret etmeye büyük özen göstermiştir.

Atatürk, Edirne ziyaretinde Edirne Selimiye Camii’ne gitmiştir.

Caminin giriş kapısının üstündeki kitabeyi inceleyen Atatürk, orada yazılı olan AYETİ okumuş ve caminin imamı Fereli Ahmet Efendi’ye bu ayetin anlamını sormuştur. Daha sonra da camiye girerek incelemelerde bulunmuş ve bazı açıklamalar yapmıştır:

Atatürk, caminin içinde minberle avize arasında durmuş ve, “Beyler, hiçbir dine bağlı olmayan kalp istirahattan mahrumdur” diye söze başladıktan sonra şunları söylemiştir:

“Bakınız, ecdadımız İstanbul’un fethinden tam 125 sene sonra bu şaheser camiyi İstanbul’da değil de Edirne’de yapmış, böylece Edirne’ye mührünü basmış, tapulamıştır. Dahi Mimar Sinan sanat ve din aşkıyla bu eseri bina etmiştir.”

Daha sonra avizenin üzerinde yarım kubbede yer alan Arapça yazıyı okuyan Atatürk, Müftü’ye dönerek “Hocam, bu ayet Tövbe Suresi’nin 18. Ayeti değil mi?” diye sormuş, Müftü, “Evet Paşa Hazretleri” cevabını vermiştir. Atatürk, tekrar Müftü’ye dönerek, “Bana bu ayetin manasını söyleyebilir misiniz?” diye sormuştur. Müftü de, “Bildiğim kadarıyla bu ayette ‘Allah’ın, mescitlerini, camilerini yapan ve imar edenler Allah’a ve ahiret gününe iman edip, namazlarını kılan, zekatlarını veren ve ancak Allah’tan korkanlardır. Onlar doğru yoldadır’ demektedir.” demiştir.[9]

Atatürk’ün Cami Araştırmaları

Atatürk, ayrıca belki de Türk siyasetçileri arasında ilk ve tek “cami araştırması” yapan liderdir. İslam tarihinde ilk camilerin nasıl ortaya çıktığını merak eden Atatürk, Leon Caetani’nin “İslam Tarihi” adlı eserinin 3. cildinde “Caminin Kökeni”, “Medine’de Caminin Kurulması” başlıkları altındaki satırlarla ilgilenmiş, önemli buluğdu satırların altınız çizmiş ve sayfa kenarlarına bazı notlar almıştır.[10]

İnönü'nün Gizli Dünyası

Atatürk’ün, İsmet İnönü’nün veya tek partinin “Cami düşmanı” olduğu kocaman bir cumhuriyet tarihi yalanıdır.

Bazı kendini bilmezlerce “Cami kapatan”, “din düşmanı” diye belletilen İsmet İnönü, mitinglerinde, “din istismarı olur” diye “Allah” sözünü ağzına almaktan çekinen, buna karşın geceleri gizlice namaz kılan gerçek ve samimi bir Müslüman’dır. Atatürk’ün ölünceye kadar yanından ayrılmamış Fevzi Paşa ise beş vakit namazını kılan, dinini gösterişten uzak biçimde yaşayan gerçek ve samimi başka bir Müslüman’dır… Atatürk’ün en yakın dostlarından biri Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi’dir.

Atatürk’e ve cumhuriyeti kuran kuşağa, “din düşmanı” demek her şeyden önce “günahtır”.

Bugün Camiler Açıksa ve Ezan Sesleri Hala Yankılanıyorsa…

Her şeyden önemlisi, “Cami düşmanı” olmakla suçlanan Atatürk ve İsmet İnönü gibi silah arkadaşları olmasaydı, bu vatanseverlerin “kelle koltukta” verdikleri o “kutsal mücadele” olmasaydı, 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkan çoluk çocuk demeden korkunç bir katliama başlayan Yunanlılar, camileri yakıp yıkacak, ezanları susturacak ve işte o zaman camiler; ahır, tuvalet, eğlence merkezi yapılacak, hatta Ayasofya’ya çan takılacaktı. Nitekim İzmir’in işgal edildiği günlerde, Yunanlılar camilere saldırmış, camileri yakıp, minareleri yıkmış, Yunanlılardan cesaret alan Rumlar da camilerdeki halı ve kilimleri çalmışlardır. Örneğin, o günlerdeki bir gazete haberine göre, “Şehrin camilerinin de Rumlar tarafından basıldığı ve birçok kıymetli halı ve kilimin kaçırıldığı da tespit edilmiştir. Bu arada Hisar ve Bölükbaşı camilerinde bir tek halı ve kilimin kalmadığı görülmüştür.”

Bugün bu ülkenin camileri açıksa ve bugün bu ülkenin semalarından hala ezan sesleri yükseliyorsa bunu “cami düşmanı” ilan ederek saldırdığınız o Atatürk’e, o İsmet İnönü’ye, o cumhuriyeti kuran iradeye borçlusunuz…

Siz ne kadar nankörsünüz!... Allah size akıl fikir, gönül açıklığı versin!...


Kaynaklar:

[1] Gotthard Jaeschke, Yeni Türkiye’de İslamcılık, Ankara, 1972, s.65,66.
[2] Sinan Meydan, Atatürk İle Allah Arasında, İstanbul, 2009, s. 655.
[3] Jaeschke, age, s.64, 65.
[4] Vakit, 30 Kanunu Evvel 1928.
[5] Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nden nakleden Meydan, age, s.656.
[6] A. Afet İnan, Devletçilik İlkesi, (İlk baskı 1937) Ankara, 1972, ek 7.
[7] Abdurrahman Kasapoğlu, Atatürk’ün Kur’an Kültürü, İstanbul, 2006, s.390.
[8] Ali Metin Çavuş’tan nakleden Yurdakul Yurdakul, Atatürk’ten Hiç Yayınlanmamış Anılar, İstanbul, 2005, s.156.
[9] Kasapoğlu, age, s.390, Meydan, age, s.656,657.
[10] Ayrıntılar için bkz. Meydan, age, s.657 vd.


Resim


Sinan MEYDAN / 26 Kasım 2010, sinanmeydancom.tr.gg
Sinanmeydan75@mynet.com
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: "CHP, Tek Parti, İsmet Paşa Camileri Kapattı" Yalanına Cevap

İletigönderen Oğuz Kağan » Pzt Mar 18, 2013 12:27

"Camiler kapatıldı" yalanı İngiliz oyunu!

İŞTE BELGESİ

Resim

Türkiye’de 1939’dan 1970’li yıllara kadarki iktisadi gelişmelere yer veren “iktisadi Yürüyüş” adlı dergi, 1 Nisan 1941’de çıkan 32. sayısında tamir edilen camilerin listesini yayınlamış.

Resim

Başbakan Erdoğan’ın CHP’yi eleştirmek için başta miting meydanları olmak üzere her fırsatta dile getirdiği “camileri kapattılar” iddiası Suriye ve Hatay üzerinde emelleri olan İngilizlerin oyunu çıktı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “tarihle yüzleşmek” adı altında “Tek parti, İsmet İnönü camileri kapattı. Camileri, depo, ahır”, “lokal yaptı” diyerek, bu iddiasını bazı belgelerle (!) kanıtlamaya çalışıyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile basın aracılığı ile bu konuda atışıyorlar. Cami kapatma yalanına 1966 yılında bizzat İsmet İnönü “Benim dönemimde camiler kapatılmamıştır” diye cevap vermiştir. Ama bir takım çevreler bu yalanı günümüze kadar sürdürmeye devam ettirmeyi tercih ettiler. Oysa tarihi belgeler bunun tam tersini gösteriyor. 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkan Yunanlılar, camilere saldırmış, camileri yakıp, minareleri yıkmış, Yunanlılardan cesaret alan Rumlar da camilerdeki kıymetli eşyaları, halı ve kilimleri çalmışlardır. Yunanlılar, bu eylemlerini Anadolu’nun işgaal ettikleri diğer bölgelerinde de 9 Eylül 1922 günü İzmir’den kaçtıkları güne kadar sürdürmüşlerdir.

Atatürk: Camileri yenilemek görevimiz

1922 yılında Bakanlar Kurulu’nun ilk toplantısında konuşan Mustafa Kemal Atatürk, Yunan çekilişi sırasında birkaç bin caminin yakılıp yıkıldığını belirtmiş ve “Bu camileri yenilemek görevimizdir. Bu hizmeti nutuk atmadan, gösterişe kaçmadan, siyasete alet etmeden yerine getirelim” demiştir. Nitekim, Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’ndeki 26 Aralık 1922 tarihli bir belgeye göre, “Düşmandan kurtarılan yörelerdeki cami, hayrat ve vakıflarda meydana gelen zararın tesbiti için kurulan komisyonun hazırladığı raporun ilgililere sunulduğu” belirtilmiştir. Atatürk 1 Mart 1923’te yaptığı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin I.Dönem, 4. Yasama Yılını Açış Konuşması’nda, “Efendiler! Geçen yıl içinde Vakıf Bakanlığı, dini yapılar ve hayır kurumlarının onarım ve inşaatında oldukça önemli bir çalışma yapmıştır. Yapılan onarım içinde ülkemizin çeşitli yerlerinde olmak üzere 126 cami ve mescit ile 31 medrese ve okul, 22 su yolu ve çeşme, 175 gelir getiren yer ile 26 hamam bulunmaktadır” demiştir.

1 milyon lira harcandı

Türkiyede 1939’dan 1970’li yıllara kadarki iktisadi gelişmelerin izlenebileceği “İktisadi Yürüyüş” adlı derginin 1 Nisan 1941 tarihinde yayınlanan 32. sayısında “Cumhuriyet devrinde milli abidelerimize verilen kıymet ve ehemmiyet” başlıklı yazı, atılan iftiraların ne kadar geçersiz olduğunu kanıtlıyor. Yazıda Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün o yıllarda harabe durumda bulunan camilerin tamiri için normal bütçe haricinde 1 milyon lira ayırdığı belirtiliyor. Dergide yazının ilk cümlesinde “En gayri müsait şartlar altında Vakıflar Umum Müdürlüğü abidelerimizin tamiri işine 1.000.000 lira tahsis eylemiştir” ifadeleri kullanılıyor. “Fevkalade” (olağanüstü) olarak tanımlanan 1 milyon liralık bu tahsisat 1935 yılında yürürlüğe konan Vakıflar Kanunu sonrasında yapılıyor. Bir program dahilinde camilerin onarım seferberliği 1936 yılında başlanıyor. Bundan sonraki yıllarda da camilerin onarımı için bütçe dışı tahsisatlar devam ediyor.

Tamiri bitirilen 40 caminin her biri için ne kadar para harcandığı çizelgede kuruşuna kadar belirtildi. Bir sonraki cetvelde ise 5 yıl içinde tamiri bitirilecek olan 26 caminin listesi yer aldı. Bir başka cetvelde tamir hazırlıkları son aşamaya gelmiş 40 caminin keşif bedelleri gösterildi. Ayrıca tahsis edilen 1 milyon lira haricinde vakıf, hayrat gelirlerinden elde edilen parayla tamir edilen 8 caminin listesi yer aldı. Birinci listede tamirlerine bin, diğer listelerde ise 5 bin liranın altında harcama yapılan camilere yer verilmemiş, ancak 1. listede tamiri yapılan üç camiye o esnada bin liranın altında harcama yapıldığı halde 1 milyon liralık tahsisattan yararlandırıldığı için yer verilmiştir.

Bitenlerin yerine yenileri

Dergide tamire başlanacak olan camiler listesiyle ilgili şöyle bir değerlendirme yapılıyor: “Vakıflar Umum Müdürlüğü hayrat tamiri hususunda şu beş sene zarfında gösterdiği faaliyete kesintisiz yirmi sene daha devam edecek olur ise yurdumuzun her köşesini süsleyen ve milli san’at tarihimizi ebediyen yaşatacak olan bu kıymetli abidelerimizin ihmal edilmiş, unutulmuş hallerle bugünkü harap manzaraları o zaman, güzelliklerilye yüzümüzü güldürecektir. Tamir programına ithal ve keşifleri ihzar edilmiş bir hayli mühim abideler vardır ki tahsisatın arkası geldikçe tamirleri bitenlerin yerine bunların mühimleri sıraya girecektir. Keşiflerde yazılı miktarlar bilhassa şu müstesna günlerde esbabı mücbire dolayısıyla mütebavvil ise de bir fikir vermiş olmak için beş bin liradan yukarı olan bazı mühimlerini kaydediyoruz.”

5 yıllık tamir programı

Yazıda bu cetveller şöyle değerlendirilmektedir: “İşte şu yukarıda yazılı üç cetvelden anlaşılıyor ki Vakıflar Umum Müdürlüğü beş seneden beri hayratın imarı için çizdiği bir program üzerinde yürüyerek tamire başladığı ilk iki cetvel yekünü altmış altı camiden kırk tanesinin tamiratını ve inşaatını başarmış ve yirmi altı tanesinin ikmaline çalışmaktadır. Bir taraftan da ileride mali kuvvet ve kudreti yettikçe tamire başlamak üzere kırk büyük abide üzerinde etüdler yaptırmıştır ve etüdlerine devam etmektedir. Yani inşa olunan veya esaslı tamir gören abidelerde Vakıflar Umum Müdürlüğünün tatbikine çalıştığı ve ulaşmak istediği gaye, mabetlerin harimlerini laubali bir gezinti yeri veya çocuklara oyun meydanı veya pazar yeri olmaktan men etmek, taşları devrilmiş sırasını mevkiini kaybetmiş, çalı çırpı üzerlerini örtmüş kabristan harabeleri bazı mabetlerin harimlerinde yürekleri sızlatan hürmetsizlik ve çirkinlik olduğundan mabede bir başka ruhaniyet bahşedecek derecede kabirlerin tanzim ve tamirleri ve avlunun tarhı ve bir çiçek bahçesi haline ifrağı suretiyle mabedin muhit ve siluetine layık olduğu güzelliği ve temizliği temin etmektir. Camilerin içerlerinde yapılan secdelikler ve pabuçluklar için tedbirler bu gayenin temini için başlangıç mesabesindedir.”

Dergide bir başka yazıda, 13 Haziran 1935 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanıp yürürlüğe giren Vakıflar Kanunu’nun aralarında camilerin de bulunduğu milli abidelerin tamirlerine sağladığı olanaklar anlatılıyor. Bu işle sorumlu Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün gelirleri artırılıyor. Bunun yolu gelir getirici gayrimenkul edinimi ve eldekilerin bakım ve onarımı ile gerçekleşiyor. “Camilerimiz ve Mescidlerimiz” başlıklı bir yazıda ise beş yıllık dönem içinde yapılan işler anlatılıyor. Bu yazıda bir de önemli tablo var. Tabloda her ilde kaç cami ve mescidin yer aldığı belirtiliyor. Bu tabloda her ilde kadro harici bırakılan cami ve mescidler de yer alıyor. Kadro harici bırakılanlar geçmişte vatandaşlar tarafından sokak aralarında yaptırılan mabet sıfatına yakışmayacak değersiz ve kıymetsiz binalar. Bunlar mabet olmaktan çıkartılmıştır.

Eser sahibi Türk milleti

Kadro harici ne demektir şöyle izah ediliyor: “Şehirlerimizin ve kasabalarımızın imar haritalarım tanzim etmek bize Cumhuriyet rejiminin gösterdiği ve yürüttüğü ilk terakki adımıdır. Ezelden beri Türklerin ilk girdikleri ve fethettikleri şehirlerde ve kasabalarda yaptıkları binalar cami ve bunun mütemmimi gibi sayılan han, hamam, medrese, mektep, kütüphane, çeşme gibi hayrat binalarıdır. Bunlar bizim en kıymetli eserlerimiz olup her biri en iptidai tarihten Cumhuriyetin ilânına kadar banileri olarak bir hükümdar ve vezir ismi taşımakta iseler de bunların hakiki banileri Türk milletinin kendisidir. Böyle çok ve adeta tükenmez paralarla yapılan mühim eserler hemen alelumum her yerde şehrin ve kasabanın en mutena ve en hakim ve nirengi noktalarını işgal etmiştir ve bugün bile tanzim olunan imar planlarına bunlar bir esas noktası teşkil etmektedir.

Pejmürde haldeydi

Seleflerimizin böyle büyük eserler için yer intihabında gösterdikleri hüsnü intihap yalnız onlara münhasır kalmış, zaman gelmiş ki halk cami ve mescit inşasında birbirleriyle yarış etmiş, mahalleler mescitlerle dolmuştur; herkes gücü yettiği kadar bir mescit yapmayı hayır saymıştır. Tabiatıyla bunlar meyanında mabetlere yaraşmayacak değersiz ve kıymetsiz binaların da adedi çoğalmıştır. Cumhuriyet idaresi mabetlere layık oldukları hürmeti göstermiş, ihtiyacı karşılayacakları ve bilhassa tarihi ve mimari kıymeti olanları ayırmış, diğer pejmürde hallileri mabetlikten hariç tutmuştur, işte bunlara kadro harici ismi verilmiştir. Bunların tamirleri için ödenek ayrılmamıştır.”

5’te 2’si mimari şaheser

O dönem kadro dahilinde 2 bin 542 cami ve mescid tespit edilmiş, 914’ü ise kadro harici bırakılmıştır. Şehirlerde ve kazalarda ahali tarafından idare edilen camiler ve mescitlerle, umumiyetle köy camileri ve mescitleri bu cetvele dahil değildir. İki bin beş yüz kırk iki cami içerisinde Sultanahmet, Süleymaniye gibi altı-dört minareli muazzam eserler olduğu gibi küçük mescitler de vardır. Mevcudun beşte ikisine mimarlık sanatınca muhtelif devirlerin şaheseri denilebilir.

Osmanlı bakamamış

Yazıda o zamanki camilerin durumları anlatılırken bir değerlendirme de yapılmış. Osmanlının son dönemlerinde savaşlardan dolayı Evkaf Nezareti’nin (Vakıflar Bakanlığı) mali zorluklardan dolayı ibadethanelerin bakım ve onarımına para ayıramadığı anlaşılıyor. Bu yüzden camilerin de aralarında bulunduğu vakıf eserleri doğal olarak bakımsız kalıyor. Cumhuriyetin bu eserlerin aşağı yukarı hepsini pejmürde ve yıprınmış bir halde aldığı belirtiliyor. Bunların onarımları için çare aranıyor. Bunların hepsine yıllık bir onarım ödeneği verilmesinin çözüm olmayacağı görülüyor ve hariçten 1 milyon lira tamir ödeneği ayrılıyor. Bu işler içinVakıflar Genel (Umum) Müdürlüğü’nün de önü açılıyor.

Deprem etkisi

1939 Aralık ayında meydana gelen 7.9 büyüklüğündeki deprem sonucunda toplam 32.962 kişi hayatını kaybetmiş, yaklaşık 100 bin kişi de yaralanmıştır. Oluşan deprem neticesinde 116.720 bina yıkılmıştır. Dünyanın büyük depremleri arasında sayılan bu deprem Türkiye’nin en ciddi deprem felaketlerinden birisi olarak tarihe geçmiştir. Bu depremden Erzincan çevresindeki büyük bir bölge ile Doğu Karadeniz Bölgesi etkilenmiş, birçok tarihi eser ve cami yıkılmış ve hasar görmüştür.

Resim

Çirkin iftiraya tarihten gelen cevap

Türkiye’de camilerin kapatılması iddiasının kaynağı Suriye’dir. O dönemde Hatay’ın Türkiye’ye katılmasını engellemeye yönelik olarak İngiliz ajanları tarafından ortaya atılmıştır. Bugün de devam ettirilmektedir. İçel Milletvekili S. Fikri Mutlu 27 Mayıs 1937’de TBMM’de Vakıflar Umum Müdürlüğü’nün bütçesi konuşulurken şu konuşmayı yapmıştır: “Arkadaşlar; tekrar huzurunuza gelmekten maksadım, kısaca bir noktayı aydınlatmak içindir. O da taşı, toprağı, suyu, içinde yaşayan insanları, 40 asırdan beri Türk olan Hatay’daki ırkdaslarımızın temiz ruhlarını bulandırmak ve zayıflandırmak için bir takımı Suriye’de yaşayan ve hain maksatlar peşinde koşan insanların güya Türkiye’de camiler kapatılıyor, camiler yıkılıyor diye miütemadiyen propaganda yapmakta olduklarını çok yakından işittik. Yeni Türkiye, memleketin imari, irfani ve daha birçok yenilikler uğrunda birçok para sarfetmek ihtiyacında olduğu bir devirde bulunuyor. Böyle bir devirde görüyor ve anlryoruz ki 300 küsur bin lira yalnız camilerin tamirine, saltanat devrinin ihmal ve teseyyübüne uğramış camilere sarfedilmiştir. Oradaki hain düşüncenin havayı bulandırmak istediği gibi, Turkiye’de camilerin kapatılmamış olduğunu, buradan aydınlatmak istiyorum.”

Resim

Resim

Resim

Resim

Resim

YENİÇAĞ, 17 Mart 2013
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!


Şu dizine dön: Sinan MEYDAN

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x