CHP-TSK atışmasının analizi
Askeri konular herkesin ilgisini çeker ama uzmanlık gerektirir.
Siyasetle her TC vatandaşı birşekilde uğraşır ama siyasetin avantalarından yararlanmasını bilenler bu alanda ayakta kalır.
Askerin siyasetle, siyasetin de askerle ilişkileri ise çok daha karmaşıktır.
* * *
Son iki yılı gözden geçirirseniz ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Hatırlayınız;
AKP iktidara geldiğinde, sadece Türkler değil, Türkiye ile ilgili bütün yabancılar ordu ile hükümet arasında kıran kırana bir mücadele olacağı yorumunu yapıyordu.
Oysa, gerek AB üyeliği için atılan adımlar, gerek Kıbrıs meselesi ve Dış politikadaki kırmızı çizgilerin pembeleşmesi sürecinde TSK etkisiz kalmış, hükümet politikalarının arkasında olduğu izlenimini vermişti.
İrtica konusundaki silahlı kuvvetler tavrı da istikrarlı bir çizgide olmamıştı.
* * *
"TSK 12 ayda iki ayrı tavır sergiledi"
(30 Ağustos 2008'de kara Kuvvetleri Komutanı, 30 Ağustos 2010'da da üç yıl için Genelkurmay başkanı olması beklenen) Orgeneral Işık Koşener, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine 1 yıldan fazla bir süre kala, Çankaya'ya eşi türbanlı birinin çıkmasına sıcak bakmasalar da itiraz etmeyeceklerini ima ediyordu. Koşaner, "TSK'nın kıstası laik cumhuriyete bağlılık" dese de "üst düzey askeri bir yetkili" olarak Radikal gazetesine yansıyan bu sözler, her yerde "TSK Türbanlı bir First leydiye itiraz etmeyecek" şeklinde anlaşıldı.
Bu haberden sonra Genelkurmay'ın "O askeri yetkili Işık Koşanerdir" açıklaması da Genelkurmay'ın açıklamanın arkasında olduğu şeklinde yorumlanmıştı. Nitekim, Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın "sözde değil özde" parametresi de "türbanlı eş değil yeni cumhurbaşkanının laikliğe bağlılığına önem veriyoruz" şeklinde algılanmıştı.
Buna karşın TSK, 27 Nisan gecesi yaptığı muhtıra gibi açıklamada, Cumhurbaşkanlığı seçimi ile doğrudan ilgili olduğunu vurguluyor ve eşi türbanlı Abdullah Gül'ün adaylığına sıcak bakmadığını ima ediyordu.
* * *
Soru şu; "TSK'da bir yıl içinde ortaya konulan bu iki yaklaşım, nasıl açıklanabilir?"
Belki, "genç subaylar rahatsız" klişesinin arkasına toplanmış ulusalcı kesimin tazyiki TSK'yı Koşaner'in açıklamasından 27 Nisan 2007 bildirisine yansıyan görüşe getirmiştir.
Belki de TSK içinde ve dışındaki kesimlerin "sürece müdahale" beklentisi komuta kademesinde kafa karışıklığı yaratmıştır.
* * *
"ABD yanlısı AKP ile yakınlaşma"
TSK komuta katındaki bu kafa karışıklığı daha sonra da sürdü.
Gül'ün ısrarlı tavrı ve AKP'nin 22 temmuzda elde ettiği büyük güç MHP'nin desteği ile buluşunca AKP Gül'ü türbanlı eşiyle birlikte Çankaya'ya taşıdı.
Bu gelişmenin ardından TSK açısından çelişkilerle dolu bir süreç başladı.
Birkaç örnek vermek gerekirse;
- Cumhurbaşkanı'nın yaveri ilk günlerde First leydi ile aynı kareye geldiğinde sivil kıyafetli olmaya özen gösterdi. Ancak bu çok uzun sürmedi ve Hayrünnisa Gül ile üniformalı yaver bir iki ay içinde aynı karede görüntülenmeye başladı.
- Gül'ün 28 Ağustos'ta görevine başlamasından sonra GATA'daki devir teslimde komutanlar kendisini "CumhurbaşkanıM" diye hitap etmemeleri ve yeni mezunların kılıçlarını çekip laik cumhuriyete bağlılık yemini etmesi tavır olarak yansıdı. Ancak birkaç gün içinde 30 Ağustos törenlerinde başta Genelkurmay Başkanı Büyükanıt olmak üzere bütün komutanlar Gül'e karşı selam durmaya başladı ('Durmak zorunda mı değil mi, protokol, anayasa, demokrasi nezaket neyi gerektirir' sorusu ayrı bir tartışmanın konusu) .
- Ankara Garnizonu'nun ve aynı zamanda 4. Kolordu'nun komutanı Korgeneral Arslan Güner (30 Ağustos'tan itibaren Orgeneral oluyor ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı) Paşa Gül'ü karşılarken eşi ile el sıkışmamak için protokol sırasının karşısına geçiyordu. Türbanlı First leydi protokolü uygulayan Güner Paşa'nın olmadığı bir gün Ankara Merkez Komutanı Gül'ü karşıladı ve Hayrünnisa hanımla el sıkışarak bir ilke imza attı.
- Paşalar DTP'yi protesto etmek için TBMM'nin açılışına bile katılmıyordu. Bazen bu protesto Gül'e tavır olarak bile yorumlanabiliyordu. Buna rağmen Gül'ün Köşk'teki davetlerine katılmaya başlayan Genelkurmay Başkanı Büyükanıt, iki gün önce Köşk'te Bahreyn Kral'ına verilen akşam yemeğinde Gül'ün bizzat davet ettiği DTP Milletvekili Sebahat Tuncel'le (PKK üyeliği suçlamasıyla tutuklu yargılanırtken 22 temmuzda İstanbul milletvekili seçilmişti) yan masalarda oturmakta bir sakınca görmedi.
- 27 Nisan bildirisine olağanüstü bir tepki gösteren hükümet de TSK'ya çiçek atmaya başladı. Ergenekon iddianamesindeki "Erdoğan Ağar'a rüşvet verdi" iddiasına sessiz kalan Başbakan, kendisi ile Büyükanıt arasında geçtiği ileri sürülen "Hayali senaryoya" sert tepki gösterdi. Aynı şekilde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de AKP-CHP kavgasında TSK'ya göz kırptı ve CHP'yi eleştiren bir açıklama yapmakta gecikmedi.
* * *
"Anti-Amerikancı CHP ile ayrışma"
Bizler, TSK'nın AKP ve DTP konusundaki bu radikal dönüşümlerine tanıklık ederken bir başka radikal değişiklik de TSK-CHP ilişkisinde yaşanıyordu.
Biliyorsunuz CHP bir nevi TSK'nın partisidir. Kurucuları, TSK'nın da kurucularıdır.
Çok partili sistemde bu tarihi gerçeği değiştirme fırsatı yakalayan CHP, ne yazık ki bu özelliğini sürdürmeyi tercih etmiş ve (Ecevit'in halkçı çıkışını saymazsak) her zaman devletin, dolayısıyla da ordunun yanında olmuş. Ancak, biraz önce anlattığım TSK-AKP ilişkilerinde yaşanan "olumlu" gelişmeler sırasında "gittikçe anti Amerikanlaşan" CHP ile ABD ile ilişkileri zirveye çıkaran TSK arasında önemli ayrışmalar yaşanıyordu.
- İlki hatırlayacaksınız, TSK'nın Kuzey Irak'tan birden bire çekilmesiyle ilgiliydi. CHP, işin üstüne gidince Genelkurmay'ın sert bildirileri ile karşılaşmıştı. CHP'nin haklı argumanlarına karşın Deniz Baykal "devlet kurumları ile kavga edilmez" anlayışı ile
kavgayı sonlandırmıştı.
- İkincisine ise şimdilerde tanıklık ediyoruz. CHP, TSK-AKP arasındaki ilişkileri "sıcak" diye nitelendirince bizzat Büyükanıt tarafından kaleme alınan sert bir bildiri ile karşılaştı. Ancak bildiriye hedef olunmasına neden olan açıklamaların sahibi Kemal Kılıçdaroğlu, Baykal'ın aksine kararlı bir duruş sergiledi.
* * *
"AKP, TSK'ya; CHP halka yaklaşsa..."
AKP ile yakınlaşan, CHP ile kavga eden, DTP'ye karşı ambargosunu delen (Bkz. Sebahat Tuncel olayı) TSK, hepimizi şaşırtıyor. TSK'nın bu adımlarının "demokrasinin eseri" olduğunu söylemek de mümkün. Ancak bunu söyleyebilmek için AKP-TSK yakınlaşmasında, "laiklik bakımından yakınlaşanın", laiklik karşıtlığı Anayasa Mahkemesince tescillenen AKP olmasını, TSK'nın da komutanlarınca defalarca açıkladığı kararlı tutumunu sürdürmesini beklemek durumundayız.
Aynı şekilde CHP'nin de artık gücünü devlete ve TSK'ya bağlılığından değil halktan alan bir parti olma yolunda ilerlemesi zorunluluğunu görmek durumundayız.
Ne yazık ki bu da TSK ile girilmiş "amatörce" bir siyasi kavgayla mümkün görünmüyor...
Kaynak