CHP ve MHP'ye bir uyarı!
WikiLeaks belgelerinin değerlendirilmesi konusunda MHP Genel Başkanı’nın “devlet adamı” tutumunu herkes takdir etti. AKP Grup Başkan Vekili Suat Kılıç bile Kanal 8’deki televizyon programında, ısrarlı sorular karşısında MHP’nin “akıllı” hareket ettiğini söylemek zorunda kaldı.
Herhalde, “Durun bakalım, daha neler çıkacak, genel seçimler yaklaştıkça MHP ile ilgili belgeler de ortaya saçılacak. Devlet Bahçeli, Amerikan satrancının sonraki hamlelerini de şimdiden gördüğü için böyle tedbirli davranıyor” diyemediği için tek kelimeyle durumu izah etti.
***
Bahçeli, son konuşmasında, “Türkiye’nin siyasal yapısını yeniden düzenleyecek bir takım uygulamalara fırsat ve zemin hazırlayacak bir yaklaşım İnternet sayfası ile Türkiye’ye zehir saçıyorsa, sevsen de sevmesen de İnterneti değil, ABD’nin dışişleri mensuplarını değil, bu milletin iradesi ile kurulmuş AKP’yi tutmak bir vatan görevi olur. İşte milliyetçilik budur” dedi.
Bu ifadeler içinde “Bu milletin iradesi ile kurulmuş AKP” tespiti üzerinde durmam gerekir.
AKP kurulurken, elbette birinci derecede Tayyip Erdoğan, ikinci derecede Abdullah Gül etrafında oluşan siyasi destek, yani halkın bir bölümünün iradesi rol oynamıştır.
Fakat defalarca yazdım; en son “Gül’ün Şövalyelik Sırları” dizisinde tekrarladım ki AKP’nin kuruluşunda ABD ve İngiltere’nin büyük desteği vardır!
Gül ve Erdoğan, parti kurma çalışmaları hakkında iki ülkenin büyükelçilerine bilgi veriyordu.
Refah Partisi ve ardından Fazilet Partisi’nin kapatılması, içinden AKP’nin çıkarılması, daha sonra Tayyip Erdoğan’ın mahkum edilmesi, 28 Şubat, 27 Nisan gibi sahte mağduriyetler üzerinden prim yaparak oylarını artırması gibi müdahaleler dikkate alındığında bütün bunların bir projenin uygulamaları olduğunu değerlendirmek gerekir.
Mehmet Bekaroğlu anlatıyor:
-Daha Refah Partisi kapanmadan Talat Halman, Fazilet Partisi kapanmadan da Güneri Civaoğlu, Milliyet gazetelerinde yazdıkları makalelerinde, Milli Görüş partilerinin kapatılmasının yetmeyeceğini, mutlaka bölünmesi gerektiğini söylediler; hatta nasıl bölüneceğini de ifade ettiler. Güneri Civaoğlu, 24 Eylül 1998 tarihli yazısında, bölünme konusunda Sayın Erdoğan’a bir misyon da yüklemektedir. Nitekim gelişmeler bu doğrultuda oldu. Bölünme, öngörüldüğü gibi bir proje olarak adım adım gerçekleşti.
Yani millet iradesi yoktu bu işte!
Erdoğan’ın AKP’yi kurmadan önce 18 Temmuz 2001’de İsrail Büyükelçisi David Sultan ile görüştüğü de basına yansıdı. Erdoğan’ın “Yeni oluşacak partinin İsrail ve ABD politikalarına asla ters düşmeyeceği” yolunda garanti verdiği de alenen yazıldı tekzip de edilmedi.
Abdullah Gül de bir taraftan İngiltere Büyükelçisi Sir David Logan’ı makamında ziyaret ederek parti çalışmaları hakkında bilgi veriyordu!
Londra Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Türkiye Uzmanı Dr. Andrew Mango, Abdullah Gül’ün sık sık ABD ve İngiltere’ye giderek görüşmeler yaptığını açıklıyordu!
***
CIA şefi Graham Fuller de tam o sıralarda Türkiye’de artık Kemalizm’in modasının geçtiğini ileri sürüyordu! Fuller, “Fazilet Partisi’ndeki gençlerin baskın çıkacağı ve Yenilikçi Hareketin ılımlı İslâma liderlik yapacağı” nı söylüyordu! Fuller bu sözleri Gül ile gizli bir görüşme yaptıktan sonra söylemişti.
Nitekim öyle oldu!
Yeni kurulan AKP’nin programını bile, CFR adına, bir lobi şirketi üzerinden Morton Abramowitz gönderdi!
CHP ve MHP bu bilgi ve belgeleri hiç ama hiç değerlendirmedikleri için iktidar olamadılar! Böyle davranmaya devam ederlerse yine olamazlar! Benden uyarması!
Arslan BULUT
05 Aralık 2010 / YENİÇAĞ
CHP ve MHP'ye bu defa bir öneri
Dünkü yazımı bitirirken, CHP ve MHP’nin AKP’nin kuruluşundaki ABD ve İngiltere desteğini hiç gündeme getirmediklerini, bu konudaki bilgi ve belgeleri hiç değerlendirmediklerini, bu sebeple iktidar olamadıklarını belirtmiştim.
Asıl söylemek istediğim, Türkiye’nin bağımsızlığına sahip çıktığını iddia edenlerin, Türkiye’de olan biteni halktan saklamakla, aslında kendilerinin mücadeleden kaçtığı gerçeğini vurgulamaktı. Dolayısıyla, meseleyi bütün açıklığı ile ortaya koymadan, Türk halkını desteğini sağlamak da mümkün değildir.
* * *
Bugüne kadar gerçekleri, aydınların bir bölümü anlatmaya çalıştı. Ancak, parlamentoda grubu bulunan siyasi partiler bu gerçekleri hep görmezden geldi. Mesela, ABD ve AB ile dost ve müttefikmişiz yalanına sığınarak, Türkiye’yi köpek kapısına bağlamaktan ibaret olduğu açıklanan AB projesini bile desteklediklerini söyleyebildiler.
Halka doğruları anlatmadılar. Çünkü, Batı’nın Türkiye’ye dayatmalarına karşı çıkacak iradeye sahip değildiler.
- AKP ise “Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şefaatine sığınmak” politikasını uyguladığı için kendince daha tutarlıdır. Çünkü AKP, rejimi temelinden değiştirmek istiyor, bunun için ülkenin ekonomik alt yapısını yabancılara devrediyor. Bu sayede, ülkenin hukuki alt yapısını da değiştirdiler. Bölgesel yönetimlerin sınırlarını çizdiler. Merkez Bankası’nı da İstanbul’a taşıyorlar! Bütün bunları cumhuriyete karşı olan grubun bugünkü torunlarının siyasi desteğini de alarak yaptıklarına şüphe yok!
Fakat, Kuvayı Milliyecilerin torunları olduklarını iddia edenler, AKP’nin işini kolaylaştırmaktan, önündeki engelleri bir bir ortadan kaldırmaktan başka bir icraat yapmadılar.
Bir mücadelede başarılı olmanın temeli, başaracağına inanmaktır. Bu inanca sahip olmanın temeli de haklı olmaktır! Mücadelede haklıysanız, buna inanıyorsanız, ancak bu mücadeleyle milletin hakkını hukukunu koruyabileceğinize inanıyorsanız, kitleleri de inandırıp peşinizden sürüklersiniz. Yok, kendi politikanıza kendiniz de inanmıyorsanız, peşinizden kim gelir?
* * *
Prof. Dr. Özer Ozankaya, “Atatürk’ün CHP’sinden beklenen önderlik ödevi: Saldırganın adını koymak ve ulusal direnişle defetmek” başlıklı yazısında AKP’den gelen saldırılara karşı koymanın fazla bir anlam ifade etmediğini ABD ve AB’den gelen saldırılara aynı etkinlikte ses yükseltilmedikçe, bu muhalefet boşluğunun devam edeceğini söylüyor ve “Öyleyse Türkiye Cumhuriyeti’ne saldıranların da yaptıklarının da tam adını koymak zorunluluk olmuştur” diyor:
“ABD ve AB, PKK’ya silahlı yardım bile yapıyor; Misak-ı Milli’ye dayalı Türk yurdunu parçalamak niyetini haritalarla, resmi demeçlerle ortaya koyuyor; Atatürk’e saldırıyor!
Ama birinci ödevi Türkiye Cumhuriyeti’ni, Türk ulusunun bağımsızığını ve yurdunu korumak ve savunmak olan siyasal partiler, iktidarı ve muhalefetiyle, bu alçak saldırıyı yapan asıl düşmanın adını koymuyor, koyamıyor; ’ABD ve AB’dir!’ demiyor, diyemiyor; ulusun bilgisine ulaştırıp onları bu düşmanca tutumdan caydıracak bir ulusal direnişin gereklerini başlatmıyor!
CHP Kurultayından bir Ulusal Direniş Yönetimi çıkmalıdır! CHP Kurultayı, Amasya Genelgesi gibi bir ulusal kurtuluş bildirgesi yayınlamakla işe başlayabilir.
CHP yönetimi, bugünkü ’edilgen’, etkisiz durumunu sürdürecek olursa, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına içeriden ve dışarıdan yönelmiş korkunç saldırıların sorumluluğunu taşıyacağını bilmelidir.”
Ozankaya’nın CHP için önerdiklerini MHP için de önermek mümkün.
Arslan BULUT
06 Aralık 2010 / YENİÇAĞ