CIA'nın Çetecileri! (3)
"Hatt-ı Müdafaa Yoktur. Sath-ı Müdafaa Vardır."
Küresel çetelerin en korkunç silahı nedir?
Hiroşima ve Nagazi'deki halâ etkileri süren ve binlerce insanın canına mal olan atom bombaları mı?
Kore'de, Wietnam'da genç, yaşlı sivil yüz binlerce insanın katili olan silahlar mı?
Yoksa Afganistan ve Irak'ta kullandığı füzeler mi?
Libya'yı kana bulayan ve şimdilik ikiye bölen uçaktan atılan bombalar mı?
H.A.A.R.P... Yüksek Frekanslı Kutup Araştırma Programı.. Bu program ABD Hava ve Deniz Kuvvetleri ve Alaska Üniversitesi tarafından uygulanmış ve ABD Savunma Bakanlığı'nın Gelişmiş Savunma Araştırma Projeleri Dairesi (DARPA) tarafından desteklenmiştir. Bir İngiliz kamu şirketi BAEAT tarafından 1993 yılında Alaska'nın Gakona bölgesinde inşası yapılan bu projenin görünen amacı, iyonesferi analiz ederek, radyo iletişimi ve radar gözetleme için ileri iyonesferik teknolojileri geliştirme potansiyelini araştırmaktır.
Depremleri tetikleyebilir mi?
İklim üzerinde oynamalar yapabilir mi?
Ve insanların beynine hükmedebilir mi? Hayır bunların hiç birini yapabilecek güce ve tekniğe asla sahip değildir...
Ama doğal afetleri örneğin Türkiye'deki 99 depremini H.A.A.R.P.'ın oluşturduğu söylemi büyük bir titizlikle servis edilmiştir. Bununla da kalınmamış, bu korku söyleminin üzerine laik-antilaik çatışması körüklenmiş, "7,4 Yetmedi mi?" pankartı dinci kesimin eline tutuşturulmuştur.
Değişen iklim şartları büyük bir ustalıkla kullanılmış, kuraklık üzerine efsaneler üretilmiş, H.A.A.R.P.'ın gücü (?) önünde insanlar neredeyse secde etmiştir.
H.A.A.R.P. İnsanların beynini etkileyebilmiş midir? Elbette hayır. Küresel efendiler(!), insanların beynini etkileyebilmek için bambaşka bir yöntem kullanmıştır. Kültürel emperyalizm..Özellikle 1949 yılında Amerikanlaşan eğitimle birlikte, magazinleşen ve Batı'yı "maymun gibi taklit etme" alışkanlığının ardından, Amerikancı programların servis edildiği televizyonlar sayesinde Türk milletinin oldukça büyük bir çoğunluğunun - bu kesime dinciler, liberaller, ileri demokrasiciler ve ne yazık ki laiklik kavramından bî-haber laikçiler de dahildir.- beyni adeta kefenlenmiştir.
İyonesferi analiz ederek radyo iletişimi ve radar sistemlerini araştırmak için yapılandırılan H.A.A.R.P, bir balon gibi şişirilerek, gücü olmayanın üstünde gösterilerek korkunç bir psikolojik harp silahına dönüşmüştür.
Ancak emperyalizmin en güçlü silahı din ve dildir. Din ve dil her iki tarafı da keskin bir kılıca benzemektedir. Küresel çetelerin baronları bu iki silahı da inanılmaz bir ustalıkla kullanmaktadırlar. Bu bir Haçlı seferi organizasyonudur. Özellikle Türkiye, Osmanlı'dan bu yana bu aldatmacanın içine, insanların dini inançları kullanılarak sokulmuştur.
Karar 1894'de ABD Kongresi'nde yapılan bir gizli oturumda alınmıştır. Ve Haçlı Seferleri yeniden ilan edilmiştir. Ancak yeni Haçlı şövalyelerinin maskeleri İslâmiyettir.
Gerek emperyalizm gerek faşizm, kendi çıkarları için İslâm'ı bir maske olarak kullanıp, Müslümanları aldatmak için ustaca kullanmışlardır.
Örneğin Alman İmparatoru II.Wilhelm...İstanbul-Bağdat Demiryolu'nun inşaatının Alman firmalara verilmesi üzerine, Sultan Ahmet Meydanı'nda yaptırdığı Kayzer (Alman Çeşmesi) ile İstanbul halkının gönlüne taht kurmuştur. Servis edilen söylentiye göre Wilhelm sünnet olmuş ve Müslümanlığı kabul etmiştir.
Mussolini... Adam Müslüman'dır..(!) Hattâ adı Musa Ali'dir.
Hitler... Onun gerçek adı da (!) Haydar'dır. Müslüman kimliğini gizleyerek, Hristiyan kafirleri öldürmektedir.
Veliaht Prens Charles..Müslümanlığı kabul etmiştir, hattâ Diana'dan boşanma sebebi bir başka kadınla gayrı meşru ilişkisi değildir. Prenses Diana, Müslümanlığı kabul etmediği için, ondan ayrılmıştır. Ve benzeri bir sürü uydurmaca kandırmaca ve dil üstünde kaydırmacalar..
Ve Hussein Barack Obama...Kandırmacanın füme renkli bir başka yüzü..Babasının Müslüman olmasından yola çıkarak, Obama'nın ABD Devlet Başkanı seçildiğinin ilan edildiği gün komşumuz Hacı Amca'nın göz yaşları içinde "Şükürler olsun Allah'ım, dünyanın en büyük devletinin başında bir Müslüman var" dediği bu günkü gibi hatırımdadır.
Ancak içinde bulunduğumuz süreçte ne Musa Alilere, ne Haydarlara, ne Charleslere ne de Obamalara ihtiyaç kalmamıştır. Türkiye dini siyasete alet eden ve yabancılarla işbirliği yapmak için kullanan emperyalizmle dost bir zihniyetin hükümranlığı altındadır.
Eğitim üzerindeki Amerikancı darbe 1949, hattâ 1945 yılında başlamıştır. Demokrat Parti iktidarı zamanında ise 1947 yılında altına imza atılan Truman Doktirini sonrası ekilen tohumlar meyvesini vermiş, Türkiye'deki karşı devrim başlangıç noktasının finansörlüğünü ise Amerikan Ford Vakfı üstlenmiştir.
Dini alet ederek yapılan, din ambalajlı teslimiyetçi politika ne yazık ki "dindar" kesimin gözünden kaçmış ve karşı devrimin dolar ve avro maaşlı devşirmeleri- eski solcu veya sağcı, hiç fark etmez- Türk siyasetindeki "ANAHTAR" görevleri üstlenmiştir.
4+4+4 şeklinde TBMM'den geçen yasa, bir "Cumhuriyet'le hesaplaşma" yasasıdır.
Ancak bu hesaplaşma yalnız dinci kesimin ve/veya 28 Şubat artıklarının hesaplaşması değildir. Mesele kızların okula gönderilmemesi kadar basite indirgenmemelidir.
Bu yasa, patronu dünyadaki güç ve ekonomik dengelere göre değişen emperyalizmin, Cumhuriyet'le, ulus devletle, Atatürk ilke ve devrimleriyle ve Gazi Mareşal Mustafa Kemal'le hesaplaşmasıdır.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu bir devrim yasasıdır. 3 Mart 1924'te çıkarılan tüm devrim yasaları gibi "Eğitimde Birlik Yasası" mevcut Anayasa'nın 174. Maddesinin koruması altındadır.
Eğer konuyu "Hz. Muhammed'in Hayatı" ve Kuran-ı Kerim" in seçmeli ders olduğu konusuna indirgenirse, söylem ve davranışlar bu iki konu etrafında yoğunlaştırılırsa bilerek ve/veya bilmeyerek karşı devrimin görüşlerine hizmet edilmiş olunacaktır.. Hattâ bu hizmetkârlar karşı devrim sürecine bilinçsizce hizmet ettikleri için"Üstün Hizmet Madalyası" ile ödüllendirilip. Erdoğan, Gül, Şafak Pavey örneği madalyalılar sınıfına dahil edilecektir.
Bu tip söylemler iki tarafı çok keskin bir bıçaktan farksızdır. Cumhuriyet Mitingleri'nde "Ne ABD- Ne AB- Tam Bağımsız Türkiye" söylemi doğru ve tüm ulus devletlerin ortak ve en büyük düşmanını işaret eden bir davranıştır. Ancak diğer taraftan "Ne Şeriat- Ne Darbe" sloganlarıyla amaç saptırıllmış, ve şeriat-Kur'an ayrımını yapamayan müteyeddin kesim rahatsız olmuştur.
Kürsü ve alanlarda seslendirilen bu anlayış, iki tarafı keskin bıçak misali milli cepheyi zayıflatmış ve ayrıştırmıştır. Sonuç olarak 2007 seçimlerinde CFR'nin isim babası olan parti iktidara tekrar gelmiş ve emperyalizmin iki tarafı keskin bıçağı, görevini başarıyla tamamlamıştır.
4+4+4 sürecinde hem CHP hem de MHP son derece başarısızdır. Olay sadece kız çocuklarının okula gitmemesi ve/veya İmam Hatip Orta Okullarının geri dönüşümü olarak algılanmış, Devrim Yasaları ve yapılmak istenenlerin üzerinde durulmamıştır. Olayın bu kadar basite hattâ bir rant kavgasına indirgenmesi son derece yanlıştır. Evet doğrudur, ihalesiz bu ekonomikleştirilen eğitim sistemi ile küresel para baronlarının kasalarına Türkiye tarafından milyarlarca dolar ve avro para transferi yapılacaktır. Küresel çetelerin Türkiye'deki temsilcileri ise bu hizmetlerinin karşılığında daha da zenginleşerek İslâmi burjuvazinin zirvesine taht kuracaklardır. Bu bir gerçektir.
Ancak vahim olan bu sistemin küresel bir sistem oluşudur. Gençlik, genlik kullanılarak sistematik olarak köleleştirilmek ve bireyci bir toplum haline getirilmek istenmektedir. 4+4+4 Eğitim Sistemi, Ülkenin bölünmesi üzerinde yapılan en bariz çalışmadır. Bir tarafta dinci, diğer tarafta Amerikancı köle eğitimi egemen olacaktır. İki türlü ancak kendi milli değerlerine yabancı iki türlü gençlik yetişecektir. Birbirine düşman, duygu düşünce birliği, ulus bilinci tamamen yok edilmiş "Mankurt"ların ülkesi haline getirilmek istenen ülke, bizim vatanımız Türkiye'dir.
Erdoğan'ın artık Gazi olmayan TBMM'de bu yasanın kabulünün ardından AKP Grup toplantısında yaptığı konuşmada kullandığı şu cümlenin altı defalarca simsiyah bir kalemle çizilmelidir.
"Bu gece uyumayın. Allah'a hamd edin"
Bu Cumhuriyet'le yapılan hesaplaşmanın bir açık itirafıdır. Hamd edilmesi gereken ise bir devrim yasasının, Eğitimde Birlik Yasası'nın üzerine konulan çarpıdır.
Polis, Devrim Yasaları'nı korumak için alanları ve sokakları dolduran binlerce insana, öğretmene, gence "cebir ve şiddet kullanarak, Anayasa'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya" teşebbüs etmiştir.
Çünkü alanları dolduran yurtseverler, Anayasa'nın 174. Maddesi'nin koruması altında bulunan Devrim Yasaları'nı ve ülkenin bölünmez bütünlüğünü, Eğitimde Bütünlüğü korumak için bir cephe oluşturmuşlardır. Devletin polis gücü ise, cebir ve şiddet kullanarak bu mili bütünlüğü dağıtmak istemiştir. O halde ortada bir suç vardır.
Şimdi CIA'nın Çetecileri bir başka oyunun peşindedirler. Müslümanı, Müslüman'a kırdırmak...Bu oyunun baş aktörü de Erdoğandır.
İktidar küresel çetelerin ise meydanlar, bu ülke bizimdir. Utku Kemalist Devrim'indir.
Çünkü "Hatt-ı müdafaa yoktur. Sath-ı müdafaa vardır." Satıh ise tüm vatandır. Vatanı savunmanın vaktidir. Şimdi... Hemen şimdi...
Figen ÖZEN, 2 Nisan 2012