"Askerin şerefini düşürmeye çalışanlar düşmanın ortağıdır." Hz. Ali
Aslında bu yazıya Dolmabahçe görüşmesinin 17 nolu dosyası başlanmalıdır düşüncesi, olayları biraz daha eski tarihlerden inceleme gereğini hatırlatmıştır.
Tarih 13 Kasım 1957... ABD'nin Ankara Büyükelçisi, ABD Dışişleri Bakanlığına bir telgraf çekmiştir. Bu telgraf Adnan Menderes'le yapılan bir görüşmenin notlarını içermektedir.
1957 seçimlerinde DP seçimlerde birinci parti olarak çıkmış ve tekrar tek başına hükümet kurmaya hak kazanmıştır. Ancak kabineyi kurarken "Büyük Abi"ye danışma gereğini duymuştur. Bu nedenle de zamanın ABD Ankara Büyük Elçisi Fletcher Warren'le bir görüşme yapmış ve Fatin Rüştü Zorlu'nun ABD tarafından istenmediği konusunda bir takım bilgilerin, kendisine iletildiğini söylemiştir.
Fletcher ise Zorlu'nun son zamanlardaki uyguladığı politikanın ABD'nin çıkarlarına uygun olduğunu, ancak bu fikrin kendisine ait olduğunu ve Amerikan Hükümeti'ni bağlamayacağını da ifade etmiştir.
Büyükelçi derhal şifreli bir telgraf çekerek durumu hükümetine bildirmiştir. Bu telgrafta;
"Menderes bir çok vesile ile Fatin Rüştü Zorlu'nun Dışişleri Bakanlığına getirilmemesinin kendisine iletildiğini söyledi. Dışişleri'nin, ABD ile işbirliği politikasını heyecan ve sadakatle desteleyecek biri olmasının önemini vurguladı" denilmiştir.
Sonuç, Fatin Rüştü Zorlu Dışişleri Bakanı olarak, Kabine'de yerini korumuştur. Menderes, ABD'ye bağlılığını dile getirmek için Büyükelçi Fletcherr'i aracı kılmıştır. Ancak zaman ve zemin artık biat etmek için aracıya gerek kalmadığını, yazılan mektuplarla ve/veya yapılan gizli görüşmelerle, teslimiyet sancağının göndere çekildiğini göstermektedir.
Bir telgraf ve bir başka mektup bu sürecin belgesi olabilecek niteliktedir.
Dr.Paul Wolfowitz
Savunma Bakan Vekili
PENTAGON
WASHİNGTON DC.20301
FORD- 4 Kasım 2002
Değerli Dr. Wolfowitz;
Ülkelerimiz arasındaki tarihsel ortaklık ve dostluğun gelecekte de sürmesi ümidimi paylaşmak için, bu mesajımı ORTAK DOSTLAR aracılığıyla doğrudan size ulaştırmak istedim.
Seçim sonuçlarının bizim Genel Kurmay saflarında biraz rahatsızlık yaratmış olabileceğinden, resmi konumunuz gereği hiç kuşkusuz haberdarsınızdır.
Bilmenizi isterim ki, onların Türkiye'nin müreffeh, seküler ve birinci dünya topluluğunun güvenilir bir üyesi olması ümitlerini partim ve ben paylaşıyoruz. Ve geçmişte hiç olmadığı kadar birleşmiş ülkemizin çıkarları için en iyisi olacak şekilde birlikte çalışabileceğimiz kanaatindeyim.
Bu amaçla,Org. Özkök ile mümkün olan kısa sürede, mahrem, özel bir toplantı yapabilmeyi ümit ediyorum. Özel cep numaram şudur. 0533 7...
Bu yardım ve ülkeme geçmişte gösterdiğiniz dostluk için çok teşekkürler... Sizinle kişisel olarak görüşmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.
Samimiyetle Sizin Olan
Recep Tayyip Erdoğan
Genel Başkan
Bu mektup 17 Ocak 2007 tarihinde Hayrullah Mahmut Özgür tarafından STAR gazetesinde yayımlanmış ve yalanmamıştır. Tıpkı Aslan Bulut ve benim defalarca yazdığımız CFR-AKP bağlantısının yalanlanmadığı gibi...
***
"ASKERİN ŞEREFİNİ DÜŞÜRENLER DÜŞMANIN ORTAĞIDIR." Hz.Ali
PENTAGON'un Türk ordusu için yaptığı sınıflandırmayı hatırlayarak yolumuza devam etmemiz gerekmektedir.
*ATLANTİKÇİLER
* MİLLİYETÇİLER
* AVRASYACILAR
Atlantikçiler... Bu sınıfta olan general ve üst rütbeli subaylar genelde NATO, AB ve ABD yanlısı olarak gözüken ve "makbul" addedilen kişilerdir. Onların bir nevi "dokunulmazlık"ları vardır.
Ancak diğer iki sınıftaki general ve üst rütbeli subaylar yurt severdir, bağımsızlıkçıdır, anti-emperyalisttir ve en önemlisi Amerika'nın çıkarlarını korumamakta, karşı çıkmaktadır. Hüküm verilmiştir. O halde tümünün "katli" ve/veya "hapsi vaciptir."
Örneğin bir Eşref Bitlis Paşa "kaza" süsü verilen ve hâlâ aydınlatılmayan bir suikastla katledilmiştir.
5 Kasım 2007'de ise diğer Milliyetçi ve Avrasyacı general, üst rütbeli subaylar için Oval Ofis'te Bush-Erdoğan görüşmesinde senaryo yazılmış ve uygulanmıştır. Senaryonun adı Ergenekon- Balyoz-Sarı Kız-Şalvar-Ay Işığı ve diğerleridir. Hüküm ise Silivri-Hasdal esirhaneleridir.
Bu senaryonun yazılışının başlangıç tarihi çok eskilere dayanmakla birlikte, mihenk noktası 1 Mart 2003 tarihidir. Bu tarihte bir Başbakanlık Tezkeresi, "Türk askerinin yabancı ülkeye (IRAK) gönderilmesi ve yabancı ülke (AMERİKA) askerinin kabulü" TBMM'de oylamaya sunulmuş ve red edilmiştir.
Bu tezkerenin reddini zamanın Başbakan'ı A. Gül "Saçlarım bir gecede beyazlandı", ABD Başkanı Bush ise "Yarı yolda bırakıldık" şeklinde yorumlamıştır.
Tezkerenin reddi, CIA'nın çetecileri ve işbirlikçilerinin Türk ve Türk ordusu düşmanlığının işaret fişeğine dönüşmüştür.
İntikam salvoları her türlü olanak kullanarak elbette atılacaktır. Örneğin "Füze kalkanı 1Mart Tezkeresi'nin geç kalmış kabulüdür. Erol Bilbilik"
CFR'nin memorandumunu AK KİTAP'ta tüzükleştiren bir partinin genel başkanı elbette Amerika'nın yakın dostu ve/veya...Yorum sizin... Ancak çok iyi bilinmelidir ki Amerika'nın patronu küresel çetelerin baronları için "DOST"luk kavramının içi boştur. İlişkiler çıkar üzerine oturtulmuştur. Çoğunun sonu Pargalı Makbul İbrahim Paşa'nın sonu ile eş değerdir. Makbul İbrahim Paşa, Kanuni'nin tek emri ile "Maktul İbrahim Paşa" olmuştur.
***
2002-2003 yıllarında ABD Büyükelçisi Robert Pearson CIA ve onların bağlantılarına oldukça kapsamlı bir araştırma yaptırmıştır. Toplanan bilgileri ise 22 Mart 2003 tarihinde " özel kaynak verileri" başlığıyla, bir kripto telgrafı olarak Washington'a göndermiştir.
Bu telgraf WikiLeas Belgeleri'nde ve Aydınlık'ta yayımlanmıştır. Telgraf metni:
"...(Türk generaller) Tayyip Erdoğan’ın davranışlarından büyük rahatsızlık duymaktadır.
R.Tayyip Erdoğan güçlü bir müttefikimizdir.
Orgenerallerin tutum ve duruşu, Amerikan menfaatlerinin korunması ve devamı açısından engelleyici olmaktadır.
Orgeneral Hilmi Özkök’ün sadakatli duruşu mutlaka sahiplenilmelidir.
Muhalif orgeneraller, Orgeneral Hilmi Özkök’ün çizgisine itiraz etmektedirler...
Tayyip Erdoğan'ın siyasi kavrayışı ve bölge ülkeleri ile Türkiye içindeki yüksek orandaki halk desteğinin kalıcı desteğe dönüşmesi mutlak destek olarak değerlendirilmelidir.
Erdoğan, kendisine desteğin devamı halinde, ABD’nin bir müttefiki olarak, Ortadoğu ve Irak dahil olmak üzere Türk hava sahasını, kara ve demir yolları ile Mersin ve İskenderun limanlarını kullanımımıza açacağını taahhüt etmektedir.
Zaten zaman içerisinde bu imkanların büyük bölümü gerçekleşti,
Bölgedeki hava hareketimize yeterince katkı sağlandı.
Ancak Türk ordusundaki üst rütbeli subaylar tarafından sürekli engellenmek istenmekteyiz.
Bu subaylarla ilgili özel kaynak verilerimiz CRT (kripto) olarak gönderilmiştir.
Bu dosya ile ilgili veri toplamalarımız devam etmektedir.
Amerikan menfaatlerine karşı çıkan Org.Aytaç Yalman, Org.Şener Eruygur, Org. Çetin Doğan, Org.Hurşit Tolon, Org.Fevzi Türkeri, Org.Tuncer Kılıç, Org.Yaşar Büyükanıt, Genelkurmay Başkanı Org.Hilmi Özkök’ün emir ve talimatlarına uymadıkları gibi, Org.Hilmi Özkök'e her an muhtıra verebilirler.
Bu bakımdan değerlendirildiğinde güçlü bir medya grubunun oluşturulmasına acilen ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu ihtiyaç acilen giderilmelidir.
Bu konu Recep Tayyip Erdoğan ile paylaşılmış olup "gereğinin değerlendirileceği hakkında olumlu değerlendirmelerin yapıldığı ve yapılacağı" teyidi alınmıştır."
17 No.lu klasördeki mevcut bilgi ve belgelerin incelenerek değerlendirilmesinde büyük yarar vardır.
Yaşar Büyükanıt hakkındaki bilgi ve belgelerin R.Tayyip Erdoğan'a ulaştırılmasının onayı gerekmektedir.
Gelişmelerin ışığında veriler değerlendirilecektir.
A,B,C,D,E,F,G kodlu klasörlerin içeriğinin tensibi ve uygulanması için 500 kişilik özel adamların devreye sokulması gelişmelere göre değerlendirilmelidir.
Onay bekliyorum.
Pearson"
Org. Büyükanıt hakkındaki belgeler Tayyip Erdoğan'a ulaştırılmış mıdır?
Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı olduğuna göre.... Ve 17 nolu klasör...
Mustafa Kemal Atatürk "Gençliğe Hitabe" de "...Orduların terhis edilmiş olabilir" demektedir.
Hitabe şu söylemle bitmektedir. "Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur."
O zaman Türk milletinin görünen ve görünmeyen tüm milli güçleri bir araya geldikleri takdirde, " hile ile zaptedilmiş" bütün kalelerimiz geri alınacak ve Kemalist (MİLLİ) Devrim yeniden inşa edilerek Ankara Kalesi'nde tam bağımsız Türkiye'nin bayrağı mutlaka dalgalanacaktır.
Yeni değil, yeniden Cumhuriyet anlayışı ile, Türkiye Cumhuriyeti Devleti sonsuza dek yaşayacaktır.
Devam edeceğiz.
Figen ÖZEN, 28 Mayıs 2012