"Siyasette hiç bir olay tesadüfi değildir. Bir olay vuku buluyorsa bilin ki o olay önceden planlanmıştır." Franklin Roosevelt- ABD Başkanı
Sevgili Banu Avar'a yanlış hatırlamıyorsam 1994 yılında CNN'den bir talep ulaşmıştır. Refah Partisi ile röportaj yapmak istemektedirler. Banu Avar bu talebe hemen cevap verir ve RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan'la söyleşi yapmaları için gereken temasları yapacağını söyler. Ancak CNN'den gelen cevap son derece ilginç ve şaşırtıcıdır.
"Hayır, biz Necmettin Erbakan'la değil, Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül'le röportaj yapmak istiyoruz."
Necmettin Erbakan RP'nin Genel Başkanı, A. Gül Dış ilişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, R.Tayyip Erdoğan ise İstanbul Belediye Başkanı'dır.
Tesadüf müdür yoksa 1894 yılında ABD Kongresi'nde yapılan "Gizli Oturum"un planlarının siyasete yansıması mıdır CNN'in seçimi?
Bu noktada çocukken elimize tutuşturulan renkli plastik hamurları hatırlamamız gerekmektedir. Renkli plastik hamurlar...İstenilen şeklin kolayca verilebildiği hamurlar... İstediğiniz forma sokabildiğiniz bu hamurlar çok fazla şekil değiştirdiğiniz takdirde bir müddet sonra çürümekte ve işe yaramamaktadır. Bu çürüyen ve işlevini yitiren, işe yaramaz hale gelen plastik hamurlar çöpe atılacaktır.
Erbakan'a şekil vermek ve onu yönlendirmek mümkün değildir. Hoca anti-siyonist ve millicidir. Tüm iktidar hırsına rağmen ne ılımlı İslam'ı ne de küresel çetelerle işbirliğini kabul ettirmek mümkün değildir.
O halde?..
Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan...
U.S. DEPARMENT OF STATE
Burlau Educatianal And Culterel Affarais
TURKEY
ABDULLAH GÜL
Curret Position: PRESİDENT
"ABD Dışişleri'ne bağlı Eğitim ve Kültürel İşler Bürosu'nun internet sitesinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Amerikan Dışişleri Bakanlığı bursu ile yetiştirilmiş dünya liderleri arasında gösteriliyor.
Sitede "Sürdürülebilir ağ oluşturma" başlığı altında Amerika Dışişleri Bakanlığı eski ve yeni mezunlarının küresel toplumun oluşumunu yolundaki çabaları için daimi destek sunuyor" deniliyor. Arslan Bulut - Yeniçağ Gazetesi
Abdullah Gül, "Uluslararası Liderlik Ziyaret Programı"na 1995 yılında Refah Partisi milletvekili iken katılmıştır. Ancak katıldığı bu programın genel mi yoksa "ÖZEL" mi olduğu bilinmemektedir.
Bu program milli sporumuz güreşteki "KAFAKOL"a benzemektedir. Bu oyunun arkasından mutlaka künde oyunu ile kişinin sırtı mindere yapışacaktır.
Abdullah Gül İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunudur. İstanbul'da başladığı doktora çalışmalarına iki yıl boyunca İngiltere- EXETER Üniversitesi'nde devam etmiştir. Ve "Majesteleri'nin Şövalyesi" A. Gül'ün belki de alacağı nişanların temelleri o iki yıl içinde atılmıştır.
Recep Tayyip Erdoğan'a gelince, o "SMART BOYS" parlatılmış çocuk değildir. Üstelik tahsilini de Türkiye'de yapmıştır. Ancak son derece hırslı bir kişiliğe sahip olan Erdoğan, sonraki yıllarda, şahsi ikbali için "HOCAM" dediği Necmettin Erbakan'ı bile sırtından vuracaktır.
Siyasete MSP Beyoğlu İlçe Teşkilatı'nda başlamış, 1976 yılında Gençlik Kolu Başkanı ve aynı yıl yapılan seçimlerde de MSP İstanbul İl Bşk.nı seçilmiştir. Çok hızlı bir yükseliş trendi Erdoğan'ın siyasi hayatında göze çarpmaktadır.
12 Eylül 1980 yılında MSP'nin kapatılmasından sonra 1983 yılında kurulan Refah Partisi Beyoğlu İlçe Bşk.lığına 1984 yılında, 1985'te ise İl Başkanlığı'na seçilmiştir.
Erdoğan 27 Mart 1994 ise İstanbul Büyükşehir Belediye Bşk.nıdır. Özellikle "Yüz gramlık kahve paketleri ile hanım kardeşler" tarafından çalınan kapılar Erdoğan'a oy olarak dönmüş ve ne yazık ki bugünlerin temeli atılmıştır.
1985 yılında Afgan Hizbi İslam Lideri Gülbeddin Hikmetyar'ın dizi dibinde fotoğraf çektiren ve bu fotoğrafın "Bir aile fotoğrafı olduğunu ve Hikmetyar'ın ABD tarafından" desteklendiğini söyleyecektir.
CIA'nın çetecileri Türkiye'deki milli refleksi kırmak adına yeni "SMART BOYS"lar yaratmak için son derece planlı adımlar atmakta, beyni emperyal kültürle kefenlenen Türkiye ise bu hazin tabloyu yorumsuz ve itirazsız seyretmekle yetinmektedir.
Celal İnce'nin "Amerika, sana canım feda" dizeleri ve küçük Amerika olma vaatleri ile başlayan süreç kapsama alanını hayli genişletmiştir.
****
CIA'nın çetecilerinin yönettiği ve Amerikan Cumhuriyetçi Partisi'nin örgütü IRI'nın desteklediği Strateji Mori ve Anadolu Stratejik Araştırmalar Vakfı'nın 1995 seçimlerinden önce yaptığı araştırmaya göre Türkiye seçmenlerinin büyük bir çoğunluğu Erdoğan'ı desteklemektedir.
"Mücahit" eğitiminden geçen Erdoğan için yeni bir eğitim devri başlamaktadır. Amerika'nın çıkarları için eğitilmek!..
1995 yılında yapılan araştırmalar, Türkiye'nin kaderini çizmiş ve Erbakan Hoca'dan ayrılan "YENİLİKÇİLER"(!), CFR'nin isim babası olduğu bir parti ile iktidara gelmiştir. İktidar partisinin genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan, kurulan hükümetin Başbakan'ı ise Abdullah Gül'dür.
Erdoğan siyaseten yasaklı oluğu için milletvekili seçilememiştir. Çünkü 12 Aralık 1997 de DGM'de, TCK'nın 312/2 Maddesi kapsamında "Halkı Din ve Irk Farkı Gözeterek, Kin ve Düşmanlığa Açıkça Tahrik Etmek"ten ceza almış ve cezaevine girmiştir. Görüldüğü gibi suçu şiir okumak değildir.
Erdoğan'ın "can simidi" Deniz Baykal'dır. Söz konusu demokrasi olunca, arslan kesilenler, bilerek ve/veya bilmeyerek Türkiye'yi dönüştürme programına ortak olacaktır. Ancak günü gelince bir kaset operasyonu ile onlar da siyaset sahnesinden uzaklaştırılacaklar, CHP'nin yenileşme projesini seyretmeye mahkum edileceklerdir.
Project Democracy'nin en başarılı ülke ne yazık ki Türkiye'dir. Özellikle siyasi partiler, demokrasi projesi denilen "sivil örümcek"in ağına kolayca düşmüştür. Bu raporda siyasi partiler kanununda değişiklikler yapılması için çalışmalar yapıldığı ve partilerle yakın ilişkiler kurularak, partilerin içinde REFORMCU EYLEMCİLER yetiştirildiği anlatılmaktadır.
"IRI, Türkiye'de 18 Nisan 1999 seçimleri öncesinde, seçmen örgütlenmesi ve yerel seçim kampanyalarının örgütlenmesi ve kampanya gerçekleştirilmesi konularında yüzlerce parti eylemcilerini yetiştirmiştir"
Bu rapor şu gerçeği yansıtmaktadır. Türkiye'de ne seçiyor ne de seçiliyoruz... "Büyük Abi'nin çocukları" ve devşirmeleri bir göz boyama operasyonu ile ülkenin geleceğini şekillendirmektedirler.
Rand Corporation Raporu...1990 yılında yayımlanmasına rağmen özellikle 2002-2012 yıllarının kaosunu planlayan bir belgedir.
"1990 yılında yayımlanan RAND Corporation Raporu, Türkiye'deki İslami hareketin ve devletin, partilerin, örgütlerin bu hareketle ilişkileri konusunda önemli saptamalar içermektedir. Türkiye dinsel ortamını tarihsel gelişim değerlendirmesiyle ele alan bu raporda, öncelikle dinsel hareketlerin ve toplulukların kimliği, Kürt hareketinin ideolojisi ortaya konulmakta ve sonra da, ABD politikalarına yol gösterilmektedir. Amerikan türü raporlardaki dolaylı anlatım bir yana bırakılırsa, raporun ülkemizle ilgili saptamaları ve rehberliği, ilgili rapordan bir kez daha özetleyelim:
- Militan Kürt gruplar marksizmden İslama yönelirlerse, Kürtleri devlete karşı harekete geçirirler ve İslamcı hareket Türkiye'de daha etkin olabilir.
- Türkiye ve İran, Kürt sorununda işbirliği yapıyorlar. Türkiye ile İran'ın arası açılırsa; İran, Türkiye Kürtlerini desteklemeye başlar. Ancak Kürtlerin aşiret rekabetleri birliği önlüyor.
- Alevi-Sünni çatışmasının Türkiye'nin iç düzeninin nasıl bozduğunun örneğini görmek için 1970'lerdeki çatışmalara bakmak gerekir.
- Türkiye'deki İslamcı uyanış ABD çıkarlarına bir tehdit oluşturmaz. İslamcı terör başlarsa Amerikan tesislerine saldırmazlar. Ancak İslamcı hareketin halka yönelik propagandası, ABD'nin Doğu Akdeniz çıkarlarına zarar verir.
- Türkiye, ABD'nin bölgesel amaçlarının, İslam ülkeleriyle arasını açacağına inanırsa, ABD'yi desteklemez. Körfez savaşında üslerin kullanımının sınırlandırılması buna örnektir.
- ABD, Türkiye'de laik rejimi desteklerse, İslamcıları karşısına alır. Bu nedenle ABD, hassas bir politika izlemeli.
- ABD, Türkiye'deki İslami hareketi daha yakından tanımalı, onların ideolojileri hakkında daha çok bilgilenmeli ve diplomatlarını eğitmeli. ABD, siyasi ve diplomatik girişimlerinin yanında, eğitime önem vererek Türk demokrasisinin güçlendirilmesine yardım etmeli."
Görüldüğü gibi piyonlar CIA'nın hamleleri ile "ŞAH"ı esir almak için harekete geçmiştir. Ancak unutulmaması gereken bir gerçek vardır. Aynı "ŞAH", ulusal kurtuluş hareketinde uyguladığı hamleleri henüz hayata geçirmemiştir.
Geleceği planlamaya çalışan küresel güçler, mutlaka ve mutlaka son hamleyi başaramayacaklar ve bir kez daha Türk milletinin önünde diz çökeceklerdir.
****
"Bırakın çatışayım." Dağlarca kırsalında teröristlerin saldırısında yaralanan yiğidimizin sözleri... Sekiz askerimiz sonsuza dek nöbet tutmak için vatan topraklarına katılmıştır. Elbette mekanları cennettir. Onlar Allah katında, ölü değil diridirler.
O zaman biz de dövüşe, dövüşe yürüyeceğiz ve kazanacağız...
__________________________________________________
KAYNAK: SİVİL ÖRÜMCEĞİN AĞINDA- Mustafa Yıldırım
Figen ÖZEN, 20 Haziran 2012